Gazete Vatan Logo

Mavi Sahne’yi yaşatmak için Istanbul’dan Ankara’ya yerleştim

Tiyatro oyuncularının büyük bölümü dizilerde rol almaya başladıktan sonra mecburen İstanbullu oldular. Ankara’daki pek çok oyuncu da bu kervana katıldı. Gürsan Piri Onurlu ise meslektaşlarının aksine, İstanbul’u bırakıp, Ankara’ya geldi... Onurlu, aslında opera sanatçısı. İzmir ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sahnelerinde onlarca temsilde sahneye çıktı. Ardından “gönlündeki aslan” olan tiyatroya “yatay geçiş” yaptı. Selim Güneş’in ödüllü filmi “Kar Beyaz”da, beyazperdede de başarısını kanıtladı. Film çekiminde çok iyi dost oldukları oyuncu Ziver Açıl, kurucusu olduğu Mavi Sahne’de bir oyunda rol almasını isteyince, Onurlu 8 ay önce Ankara’ya geldi. Geliş o geliş... “Huzurlu olmadığım yerde çalışamam. Ziver de benim gibi sakin, huzurlu. Birlikte çalışmak çok keyifli” diyor. Birlikte hem oyun sahneliyorlar, hem de ders veriyorlar. Genç sanatçının bir diğer yeteneği ise aşçılığı. Bu konuda oldukça da iddialı. Onurlu ile Mavi Sahne’de buluştuk.

Tutkunuz tiyatro ama 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan bölümü mezunusunuz.

Kader! Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde okumak istiyordum. Lise son sınıftayken, konservatuarda okuyan arkadaşlarım bir gün beni Sevda Aydan’la tanıştırdılar. Aydan sesime baktı ve “Sen buraya gel” dedi. “Hocam ben tiyatro okuyacağım” dedim.

- Sonra?

İzmir’den Ankara’ya geldim. Bilkent Tiyatro bölümü için sınava girdim. Birinci sınavı kazandım. Elime bir kağıt verdiler, “2. sınav şu tarihte” diye. O tarihte yeniden Ankara’ya geldim. Ama sınav bir gün önceymiş. Bir yol bulabilir miyiz diye baktık ama olmadı. İzmir’e döndüm. Sevda Hoca, “Buraya gel, mutsuz olursan seneye tiyatronun sınavlarına yine girersin” dedi. Öyle başladım.

- Ailenizde sanatçı var mıydı?

Dedem, önemli Türk bestecisinden Zekai Dede Efendi’nin torunu. Evde sürekli Türk müziği dinlerdi. Annenem de keman çalardı. Böyle bir ortamda büyüdüm. Müzik genlerimde var yani.

- Konservatuardan mezun olunca ne yaptınız?

Birinci sınıfta okurken İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde sahneye çıkmaya başladım, pek çok eser söyledim. Sonra da devam ettim.

‘AKM’yi görünce büyülendim
ve orada olmak istedim’



- İzmir’den İstanbul DOB’a neden gittiniz?

Mersin Operası ile İstanbul’a turneye gitmiştik. AKM’yi görünce büyülendim, “Ben bu sahnede söylemeliyim” dedim. İzmir’e döndüğümde “Ben İstanbul’a taşınıyorum” dedim.

- Kaç yılıydı?

2000. İstanbul’a geldim. O hikaye de komiktir. AKM’ye gittim, “Ben İzmir Devlet Opera ve Balesi’nden geliyorum. Bundan sonra burada olmak istiyorum” dedim. “Ama biz şu anda kimseyi almıyoruz” dediler. “Ama ben geldim artık” diye üsteledim. Bir gün beni çağırdılar. “Masalcı” adlı bir çocuk oyunu sahneye koyuyorlardı. “Ağacı oynar mısın?” dediler, figürasyon yani. Sonra sesimi beğendiler, “Acaba ağacı değil de devi mi seslendirsen” derken, başrol karekteri Şehzade rolüne verildim. Ondan sonra da İstanbul DOB’da 20’den fazla eserde sahneye çıktım.

O zaman İstanbul DOB’un Müdürü Sedat Öztoprak’tı.Opera sistemini çok iyi bilen birisi, Almanya’dan gelmişti. Müthiş fikirleri vardı. Gençlere fırsat verelim, yetenekleri bulalım, deneme sahnesi kuralım...

- Ama yapamadı mı?

Burası Türkiye! Bürokrasiye takıldı. Sonra yönetim değişti, AKM’nin havası bozuldu. Ben hem çok çalışıyordum hem sürekli “dayak yiyordum”.

- Dayak yemekten kastettiğiniz nedir?

Sürekli garip tavırlarla karşılaşmak. Örneğin temsilin provası saat 5’te. Ben 4.30’da AKM’ye gittim, aşağı salonda sesimi açtım, 5’e 5 kala provanın yapılacağı salona geldim. Kapıyı açtığımda, “Neredesin sen” diye bir tepkiyle karşılaştım. “Prova 5’te saat 5’e 5 var” dedim. “Prova 4.30’a alındı, seni mi arayacağız? Sen bu operanın kapısında yatacaksın!”. Bunun gibi tavırlar... Stresten sakallarım döküldü, 67 kiloya düştüm.

- Ne yaptınız?

Huzurlu olmadığım yerde durmam. Ayrıldım. Zaten tiyatro istiyordum. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli olarak çalışmaya başladım.

Çok önemli insanlarla tanıştım, birlikte çalıştım. DT’nin mantığında sözleşmeli oyunculara küçük roller verilir. Ama benim için bunun önemi yoktu. Hayatınız başarılı olmak üzerine kurulduysa, provaları seyretmek bile size müthiş şeyler

katıyor. Oradaki günlerimin oyunculuğuma çok katkısı oldu.

‘Baba Halil rolüne seçilmem şanstı’

Kar Beyaz filminde rol almam tamamen şans. Yönetmen Selim Güneş’in elindeki benim CV’vim ama üzerinde başkasının fotoğrafı duruyordu. Baba Halil rolünü başaracağımı sanmadılar.
Şehirli görünümlü olduğum için...

Son dakika işlerinde bundan sonra yokum’

- İstanbul’dan Ankara’ya neden geldiniz?

Kar Beyaz’da Ziver’le beraber oynadık. O da benim gibi sakin yapılı, zor sinirlenen, her ortama uyum sağlayabilen bir adam. Film setinde tanıştık, iyi arkadaş olduk. Sonra o Ankara’ya döndü. Bir gün beni aradı, “Oyunun Oyunu’nu sahneyeceğiz. Ama Philip karakterini oynayacak oyuncumuz yok, gelir misin?” diye sordu. Hiç tereddüt etmeden geldim.

- Geliş o geliş mi?

Öyle oldu (gülüyor). “Oyunun Oyunu” epey sahnelendi. Sonra Mavi Sahne buraya, yeni yerine taşındı. Aralık 2011’de geldiğimden beri Ankara’dayım. Mavi Sahne’yi daha iyi noktalara getirmek için çabalıyoruz.

- “Artık dizilerde oynamam” mı diyorsunuz?

Hayır ama proje seçerim. İyi olabileceğim projede olmayı isterim. Son dakika “şu rol var, yarın çekiyoruz, senaryoyu sette görürsün” bunu sevmiyorum. İyi bir oyunculuk çıkarabilmem için oynayacağım karakter üzerinde düşünmem, çalışmam lazım. Sinema ve tiyatroyu bu nedenle seviyorum. Gerektiği gibi hazırlanabiliyorum. Ha şunu yapmam artık, bir diziye sonradan girmem. Ünlü olma, çok para kazanma peşinde olan biri değilim. İyi projelerde, hakkını vererek yer almak isteyen bir oyuncuyum.

- Oyuncu olmak isteyip Mavi Sahne’ye gelenlere ne söylüyorsunuz?

Bir kere eğer ki sakin bir insan değilseniz, her şeye söylenen, her şeyden sıkılan mızmız biriyseniz, bu mesleğe sakın bulaşmayın diyorum. Ünlü olmak, tanınır olmak, çok para kazanmak gibi değerleriniz varsa, konservautar okumanıza gerek yok, gidin bir cast ajansına yazılın. Ama eğer “Ben sanatın bir ucundan tutacağım, sahneye çıkacağım, illa eğitimini alacağım” diyorsanız, önce bir kişisel değerlendirmenizi yapın. Uzun çalışma saatleri, az para, sürekli tekrar, çok çalışmaya dayanabilir misiniz? Bunları yapamayacaksanız, torpille girip, tiyatronun başına da bela olmayın. O enerjinizi başka işlere kullanın, daha çok para kazanırsınız.

‘Aşçılığım oyunculuğumdan daha iyidir’

Mavi Sahne, 11 yıllık bir özel tiyatro. Çayyolu’ndaki yerine geçen sene Haziran ayında taşındı, Ekim’de de açılış yaptık. Ama inşaat hâlâ sürüyor. Üst katlara dershaneler ve kafe yapıyoruz. Kafede birini yetiştirene kadar mutfakta ben olacağım. Yemekleri pişireceğim. 25 senedir yemek yapıyorum. Kendi makarnamın hamurunu kendim açarım, böreğimi yaparım. Hint ve İtalyan mutfağında iddialıyım. Arkadaşlarım ara sıra arar, “Hadi şunu yap da yiyelim” derler. Aşçılığım oyunculuğumdan daha iyidir.

Haberin Devamı