Gazete Vatan Logo

Kuzey Irak küçük Türkiye gibi

Habur'da sonra Kürdistan bayrağı ve haritasıyla karşılaşıyoruz. "Welcome to Kürdistan of lraq" yazıyor sınırda. Biz Kuzey Irak diyoruz, onlar Kürdistan.. KDP'nin kocaman amblemi asılı... Başkent Erbil... Başbakanlık, meclis, adliye, merkez bankası, devlet bakanlıkları.. Bir devletin sahip olması gereken her şeyleri var. Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuşuluyor

Erbil'e gitmek üzere İstanbul'dan Ankara aktarmalı uçakla Diyarbakır'a geldik. Akşamüstü Diyarbakır'a ulaştığımızda havaalanında Habur'a götürecek olan şoför arkadaşımız Vahdettin bizi bekliyordu. Diyarbakır-sınır arası 100 dolar alıyor taksiler. Diyarbakır'dan Mardin'e doğru yola çıktık. "Gündüzü mezarlık, gecesi gerdanlık" denilen Mardin'de hiç durmadan yola devam ettik. Yaklaşık 4 saat sonra Cizre'deydik. Erbil'de bağlantıda olduğumuz kişilerle konuşup, yolla ilgili bilgi aldıktan sonra, Musul yolunda güvenlik sorunu yaşandığı için Cizre'de geceledik. Habur'dan daha önce 1997'de geçmiştim, Burak ise Irak Savaşı döneminde Bağdat'taydı, İkimiz de coğrafyaya yabancı sayılmazdık.

Sabah erkenden sınıra doğru bu kez şoförümüz Veysi'yle yola çıktık. Sınır taksileri bazen üç dört kez sınırı geçiyor. Kuzey Irak'tan ucuza mazot, şeker, un, sigara almak için.. Habur'dan geçmek için önceden vize almaya da gerek yok, pasaportunuzu veriyorsunuz, onlar size bir kağıt veriyorlar. O vizeniz oluyor. Irak tarafındaki Halil İbrahim Kapısı'na geldiğimizde aracımızdan eşyalarımızı alıp Irak plakalı bir başka araca geçtik.

Benzin sudan ucuz
"Welcome to Kürdistan of Iraq" yazıyor sınırda. Biz Kuzey Irak diyoruz, onlar Kürdistan diyor. Sınırda Kürdistan Demokrat Partisi'nin kocaman amblemi asılı. Herkes Arapça, Kürtçe, Türkçe anlıyor ya da konuşuyor. Anlaşmakta zorluk çekmiyoruz. En büyük değişiklik bir anda herşeyin çok ucuzlaması. 3 küçük şişe su, üç fantaya 3 milyon lira ödediğimde ilk şaşkınlığımı yaşıyorum. Sonra 70 litre mazotun 2 dolar olduğunu öğreniyoruz. Kurşunsuz, süper filan ayrımı yok. Yalnızca mazot, benzin var ve çok ucuz. Hatta sudan ucuz. Su meselesi ise hayli ilginç. Her yerde Hayat su satılıyor. 1.5 litrelik suyla bir depo benzin (yaklaşık 70 litre) benzin aynı fiyat.

Arap alfabesiyle Kürtçe
Küçük Türkiye'de gezer gibiyiz. Yalnızca tabelalardaki Arapça yazıları anlamıyoruz. Bu arada Arapça dedim ama yanlış yaptım, Arap alfabesiyle Kürtçe yazılar var tabelalarda. Bize "burası küçük Türkiye" dedirten ise diğer tabelalar. Yol boyunca en çok Beko, Arçelik, Ülker tabelaları vardı. Tuvalet molasında ellerimi yıkadığım sabun Evyap'dı, bir seferinde de Duru'nun sıvı sabununun kullanıldığı bir WC'yi ziyaret ettim. Habur'dan geçtikten sonra Kürt tarafının sınırdaki binaları gerçekten de ilginç. Klimalı salonlar, yerler mermer, kolonlar süslemeli, oymalı, ilginç bir mimari tarzları var. Sınırda Amerikan kuvvetlerini görüyoruz, üç günlük seyahat boyunca gördüğümüz tek Amerikalı grup onlar oluyor. Erbil'de güvenlik tamamen peşmergelerde ama Amerikalı iş adamları çok. Irak'ta çıkartılan petrol, Ürdün ya da Türkiye'de işlendikten sonra tekrar Irak'a geri dönüyor, dağıtım Amerikalılar tarafından yapılıyor. Habur kapısından giren tankerler önce Amerikalılar'ın petrol sahasına giriyor, daha sonra Musul'a gidip ülkenin farklı yerlerine dağıtılıyor.

İyi oteller Amerikalıların
Erbil'e giderken arabanın kliması bozuldu. Isı 50 derece. Üzerimize fön makinesi tutuyorlar gibiydi. Yollarda buz kovalarında İran veya Türkiye malı meyve suyu satan çocuklar vardı. Bisküviler tartışmasız Ülker. Yolda peşmergeler güvenlik kontrolü yapıyor. Arabayı durdurup bakıyorlar, pasaportları kontrol ediyorlar. Bizi arabadan indirmediler. Erbil'e yaklaştığımızda sıcaklık dayanılmaz hale gelmişti. Üç litreye yakın su içiyorum, tansiyonum dibe vuruyor. Burak da ben de halsiz kalıyoruz Erbil'e varana kadar.

Erbil'e varınca önceden öğrendiğimiz otelleri soruyoruz. Örneğin Çarçıra Otel. Bize iyi bir otel demişlerdi ama Amerikalılar kapatmış. Oda olsa bile yabancılara vermiyorlar. Tek şansımız vardı o da Dım Dım Otel. Otel eski, odaları pis, klimaları da 20 dakika çalışıp duruyor. Erbil'de sürekli elektrik kesintisi yaşanıyor. Jeneratörler devreye girene kadar asansörde kalıyorsunuz.

Türk iş adamları iş peşinde
Erbil'de Salahaddin Üniversitesi var. Gazeteci İlnur Çevik'in aldığı ihale o üniversitenin kız yurdunun inşaatı. Dım Dım Otel'de lobide Türk işadamlarıyla karşılaşıyoruz. Çoğu inşaat sektöründen. Yol, otel yapımı için gelmişler. Kürt ve Türk işadamlarının sohbetlerinde söz dönüp dolaşıp PKK'ya geliyor. Kürtler, "Türkiye'de herkes tüm Kürtler'i PKK'lı sanıyor" diye yakınıyor. En kolay iş yapacakları insanlar olarak Türkler'i görüyorlar.

Savaş bitti alışveriş başladı
Erbil'de hayat akşamüstü başlıyor. Sıcak nedeniyle öğle saatlerinde kimse sokaklarda değil. Dükkanlar kapalı. Resmi tatil günü Cuma. Devlet dairelerinde de 13.00'ten sonra kimse kalmıyor. Kürdistan'da bir Meclis binası, Başbakanlık Binası, Devlet Bakanlıkları, Merkez Bankası ve her yerde bayrakları var. 1997'de Erbil'e gittiğimde her yerde Mesut Barzani ve Molla Barzani'nin posterleri asılıydı. Onlar tamamen kalkmış. Asla bir diktatörlük görüntüsü vermek istemiyorlar, ayrıca Irak'ın bütünlüğünden yana bir tavır sergiliyorlar. "Kürt bölgesiyiz ama Irak'a bağlıyız" mesajını vermeye çalışıyorlar. Ama bayrakları Kürdistan bayrağı. Sokaklarda hayat çok canlı. El arabalarında meyveler, tatlılar, cd'ler, kumaşlar, ne ararsanız var. Savaş sonrası özgürlük rüzgarları esiyor sokaklarda. Erbil sokaklarında gezmeye başladığımızda çok kültürlülük örneklerine rastlıyoruz. Örneğin Ainkava, Hıristiyan mahallesi. Çarşıda çok sayıda Türkmen esnaf var. En geniş meydan Mitterrand Bulvarı. Meclis ve Başbakanlık yolu üzerindeki yollar düzenli, trafik ışıkları, güvenlik güçleri var.

Haberin Devamı