Zarrab meselesinden çıkış yolu

ABD’de başlayan ve bir dönem burada kahraman olarak sunulan Rıza Zarrab’ın iddialarını içeren davanın seyri ülkemizin sadece birkaç yılını değil gelecek yönelimini de etkileyecek hayati bir öneme sahip.

Belirtmek gerekir ki Zarrab’ın yaklaşık 1.5 yıl gibi bir süreye dayanan gizli servisler ile etkileşimini adım adım ABD’ye ve bugünkü davanın fotoğrafına yerleştirdiği anlaşılıyor.

Söyledikleri hukuken olmasa da toplum vicdanında yarım kalmış bir irdeleyişin yeniden ve farklı formlarla gün yüzüne çıkarılmasından ibaret.

Gelinen noktada birbiriyle ilişkili sayılabilecek iki amaca yönelik olduğu görülüyor. Birincisi İran’a uygulanan ambargonun delinmesi ve bunun hani usullerle gerçekleştiği meselesi. Burada Türkiye’nin üzerine gelinmesi doğru değil. Bu açık bir dayatma ve tahakküm...İşin özü söz konusu iddiaların yerindeliği, ahlakiliği ve vatandaş algısında meydana getireceği etkilerdir. Bunun toplum huzur ve barışına yansımaları olabileceği gibi iç politik etkileri de olabilir.

İkincisi de burada iddia edilen ilişkiler ağından yola çıkarak Türkiye’ye bütünsel sonuçları olmaya aday bir takım yaptırımların seslendirilmesi. Özellikle ismi geçen bazı bankalar üzerinden uluslararası anlaşmaların ihlaline dayandırılarak verilebilecek cezalar Türk ekonomisini çok yakından ilgilendiriyor. Ekonomi yönetimi nasıl tedbirler geliştirir bilinmez ama böyle bir vaziyette vatandaşın günlük yaşamı doğrudan etkilenebilir.

Haberin Devamı

Dolayısıyla Zarrab’ın itirafçılığı ile derinleştirilen dava süreci Türkiye için milli bir mesele olma potansiyelini taşıdığı gibi iddialardaki ilişkiler, usuller ve kimi haksız kazançların doğru olma ihtimali azınlık bir grubun şahsi çıkarlar manzumesine benzetilebilir.

Bugün bir çok vatandaş “ABD Türkiye’yi yargılayamaz” derken bahsettiğim bu çıkar ilişkilerinin gerçekliğini de bir yanda tutmakta ve yakın gelecekte güçlü bir şekilde sorgulamaya hazırlanmaktadır. Doğrusu salt bu çıkar ilişkilerini gündeme taşıyanlar da aynı zaman içerisinde Türkiye’nin sınır ötesinde bu davanın merkezince nasıl kuşatılmak istendiğini görecek ve anlayacaktır.

Haberin Devamı

Peki bu kıskaçtan nasıl çıkılabilir?

Son yüzyılın en önemli düşünce adamlarından biri olan Cemil Meriç, “Politika ve Ahlak” başlığında şöyle diyor: “Kökü mazide olmayan insan memleketine yabancıdır. Maziyi idrak etmek için inanların kardeşliği, hakikati birlikte arayanların inanmışlığı lazımdır.”

Yani hakikati aramak…

Nasıl yapacağız bunu?

Önce yukarıda bahsettiğim iki ayrı kitlenin ortaklaşmasını sağlayacağız. Sonra Türk yargısına başvurup iddiaların gerçekliğinin ortaya çıkarılması için yeni bir süreci gündemimize alacağız. Özellikle ülkenin milli meselesi olması yönüyle bize bir şantaj aracı yapılmasının önüne geçeceğiz. Afrin’i, Kerkük’ü bu işe kurban etmeyeceğiz.

Fakat çıkarlar manzumesinin üzerine giderek varsa sorumluları Türk adalet sisteminin içinde irdeleyeceğiz. İvedilikle Zarrab’ın yanış ıra iddialarda akçalı ilişkilerle adı geçenlerin malvarlıklarına tedbir konulması kamuoyunun güveni açısından katkı sağlayıcı olacaktır.

Haberin Devamı

İnanın bu bir tarihi dönemeç ve bu dönemeci millet olarak aşmak mecburiyetindeyiz.

Zira Türkiye bir kuşatma ve toplumsal bir buhranla yüzleşiyor. İndiğimiz bu noktadan yeniden yükselişe geçmek için zulme ve yalana değil doğruya ve anlayışa, korkuya ve ayrışmaya değil gerçeğe ve cesarete ihtiyacımız vardır. Çıkış yolumuz budur…

DİĞER YENİ YAZILAR