Gazete Vatan Logo

Kilo alıp vermekten yoruldum!

Bugünkü ilk okur sorumuz Diyetisyen Hande Öngün’e. 35 yaşındaki Cihan Bey hemen hepimizin derdine tercüman oluyor..

“Kilom 105, boyum 1.74... Kendimi bildim bileli kilolarla savaşıyorum. Büyük mücadeleler sonucu verdiğim birkaç kiloyu da diyetlerden sonra fazlasıyla geri alıyorum. Artık kilo alıp vermekten yoruldum” diyor ve yeni bir zayıflama reçetesi istiyor...

SORU: Senelerdir kilo problemim var. Çok spor yaparak ve gıdaları çok aşırı kontrollü yiyerek kilo veriyorum. Ama bir süre sonra o büyük mücadeleler altında verdiğim kiloları fazlasıyla alıyorum. Bu savaşım kendimi bildim bileli böyle... İnsanda ruhen bir yorgunluk başlıyor. Ama yine de kilo verme isteğim var. Çünkü kıyafetler olmuyor ve daha büyük sebep sağlık. Kimyasal kilo verme yollarını, gıda haplarını hiç kulanmadım. Çünkü herşey insanın kendi elinde, biliyorum. Disiplinle başarıyorum ama stres mi, tembelik mi desem, sonra yine bu duruma düşüyor insan. Kilo almamın sebeplerini biliyorum. Bu günlerde gece kalkıp ufak tefek şeyler yiyorum, gündüzleri de hiç spor yapmıyorum. Bu kilo alma ve verme durumundan yoruldum. Rakamlara gelirsek... Kilo: 105, Boy:174, Kan Grubu:AB RH+, Yaş:35, Cinsiyet: Erkek, Tip: Tombul. Sizden bir ricam var, bana kilo vermeyi destekleyen gıdaları liste olarak gönderir misiniz? Ve bir de egzersiz planı. Cevabınızı bekliyorum. Cihan.

CEVAP: İyi beslenme ve düzenli fiziksel aktivite formunuzu geliştiren yaşam şekli ile ilgili ayrılmaz iki alışkanlıktır. Yaşam şekli ile ilgili diğer kararlar da sağlığınızı etkilemektedir. İyi beslenme, aşırıya kaçmadan vücudun gereksinimine yetecek kadar besin alınmasıdır. Günümüzde beslenme önerileri somut bilimsel bulgulara dayanmaktadır. İyi bir besin seçimi yapmak için yeterli beslenme bilgisine ihtiyaç vardır. Besinler kompleks öğelerdir. Organizma yapamadığı için besinler, hem içindeki besin öğeleri hem de sağladıkları enerji nedeniyle sağlığınız için gereklidir. Ağırlık kaybetmek ve varolan ağırlığı koruyabilmek, enerji dengesi ile doğrudan ilişkilidir. Aldığınız enerji, harcadığınız enerjiden fazlaysa ağırlık artışı, aldığınız enerji ile harcadığınız enerji dengedeyse ağırlığı koruma, aldığınız enerji harcadığınız enerjiden düşükse ağırlık kaybı gözlenir. Sağlıklı ağırlık kaybı içinse sadece enerji dengesi yeterli değildir. Vücuda alınan besin öğelerinin dengeli olması da aynı oranda önemlidir. Günlük enerji ve besin öğesi ihtiyaçlarınızı belirlemek için birçok önemli faktör var. Bunlardan bazıları: Yaş, cinsiyet, boy, kilo, vücut yapısı, vücut yağ oranı, geçirilmiş veya varolan hastalıklar, laboratuvar bulguları, fiziksel aktivite düzeyi, yaşam ve beslenme şekli... Bu nedenle diyet kişiye özel olmalıdır. Dengeli bir ağırlık kaybı ve sonrasında ağırlığın korunması için mutlaka bir beslenme uzmanından yardım almalısınız.

DİYET KİŞİYE ÖZEL OLMALIDIR
* Peki beslenme uzmanına gidemiyorsak... Verebileceğiniz ipuçları yok mu? Mesela her gün yarım saat yürüyün gibi...
Kişinin vücut kompozisyonunu, hayat tarzını, çalışma şeklini, yemek düzenini bilmeden ‘Yarım saat yürüyün’ bile diyemem.

* Niye?
Çünkü dizlerinde problem vardır yürüyemez ya da başka bir rahatsızlığı vardır. Bu yüzden diyet kişiye özeldir. Görüyoruz, diyetisyen adı altında egzersiz programları, mucize diyetler verenler var. Ama bunlar hiçbir şekilde, herkese uyabilecek diyetler değildir. Benim her hastaya verdiğim diyet listesi ve egzersiz programı farklıdır. Dolayısıyla Cihan Bey’in de hiçbir laboratuvar bulgusunu bilmediğim ve onu görmediğim için bir program vermem mümkün değil.

* Peki ne gibi testler yaptırması gerekiyor?
Buna da hasta bize geldiğinde karar veriyoruz... Genel olarak kan şekerleri, kolesterol oranları, karaciğer enzimleri ve tiroit hormonlarına bakmak gerekiyor. Ama bu testler de kişiye göre değişir.Bizim hastanede çalışan, yüzyüze baktığım insanı bile aynı şekilde değerlendiriyorum. Bize gelmesi lazım. Doğrusu bu.

* Yoksa bu hasta gibi kilo alıp vermekten yorulur diyorsunuz.
Evet. Hasta bana geldi, kilosunu verdi. Ondan sonrası ona kalmıştır. Eğer programa uyarsa, fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenmeye hayat tarzı haline getirirse tabii ki kilo almaz.

* Mucize diyetlerin ne tür sakıncaları var?
Yetersiz enerji, yetersiz besin öğeleri vücudu yoruyor. Vücut düşük kaloriye kendini alıştırdığı için vücudun metabolizma hızı düşüyor. Yani vücudun yaktığı enerji... Sonra kilo alması çok daha kolaylaşıyor, kilo vermesi çok daha zor hale geliyor... Sonuç olarak bu kişinin mutlaka yardım alması lazım. Tabii ki 5 kilo fazlası olanın bir diyetisyene gitmesi şart değil. Ama beden kitle endeksi 30 üzerindeyse ve başka hastalıkları varsa, sürekli kilo alıp verme hikâyeleri varsa yardım almalı. Bir kişinin hiç kilo probelemi yoktur.

Yılda 68 bin kadın kürtajdan ölüyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2005 yılı raporundaki son verilerine göre, her yıl 18 milyondan fazla kürtaj operasyonu, gerekli eğitim almamış kişilerce ya da minimum tıbbi standartlardan yoksun olarak gerçekleştiriliyor ve bu operasyonlar sonucu 68 bin kadın yaşamını yitiriyor. WHO’nın verilerine göre, her yıl yaklaşık 530 bin kadın gebelik veya doğum sırasında hayatını kaybediyor. 3 milyondan fazla bebek ölü doğuyor. 4 milyondan fazla bebek ise ilk günlerinde ya da ilk haftalarında ölüyor. 5 yaşını göremeden ölen çocukların toplam sayısı da 10.6 milyon. Raporda, yılda 136 milyon doğumun gerçekleştiğinin tahmin edildiği bilgisi de veriliyor. Az gelişmiş ülkelerdeki kadınların üçte ikisinden daha azı, en az gelişmiş ülkelerdeki kadınlarınsa üçte biri, eğitimli bir görevli kontrolünde doğum yapabiliyor.

Antidepresanlar gençlerde intihar riskini 2.5 kat artırıyor
ABD’de sağlık konusunda tek otorite olan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, (FDA) tarafından uzun süredir yürütülen bir analizin sonuçları, depresyon ilaçlarının 25 yaş altındaki yetişkin gençlerde intihar riskini 2,5 kat artırdığını ortaya çıkardı. Bu alanda yapılmış en kapsamlı araştırmada, daha önce 100 bin kişi üzerinde yapılmış antidepresan ilaç denemelerinin sonuçları incelendi. Bunların yarısına gerçek ilaçlar, yarısına ise etkisiz plasebo hap verilmişti. Gerçek ilacı alan 25 yaş altındaki gençlerde, plasebo alanlara oranla 2.5 kat daha fazla intihar girişimi riski gözlendi. 12’den fazla ilacın adı geçen listede Prozac, Lexaprol ve eski nesil imiprapine’in adı geçti. Yaşları 65 üzerinde olan antidepresan kullanıcılarında ise intihar riskinin bir hayli azaldığı görüldü. (REUTERS)

Dev araştırma:
Cep telefonu kansere neden olmuyor

Danimarka Kanser Araştırmaları Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, sanılanın aksine cep telefonun beyin tumörüne veya kansere neden olmadığını ortaya koydu. 1982 ile 1995 arasında 420 bin kişi incelenerek yapılan araştırma, konusunda dünyanın en kapsamlı araştırması oldu. Bilimadamları, bu yıllar arasında, vatandaşlık numaralarını kullanarak, aralarında 10 yıl süre cep telefonu da kullanan 50 bin kişinin de bulunduğu 420 bin kişinin sağlık kayıtlarını inceledi. Buna göre cep telefonu kullanımı, kanserde hiçbir şekilde bir artışa neden olmadığı ortaya kondu. Bu süre içinde belirlenen 14 bin 249 kişiye teşhis kondu. Bu rakam beklenen 15 bin rakamının altında kaldı. Son yıllarda yapılan bazı araştırmalar cep telefonunun yaydığı sinyallerin beyne girerek, tümor oluşumunu tetiklediğini veya kan kanserine neden olabileceğini iddia etmişti. Danimarka’da yapılan son araştırma, uzmanlar tarafından hem büyüklüğü hem de bu ülkenin cep telefonu üreticisi olmadığı için büyük önem taşıyor. (FOX)

Depresyon ağız tadını kaçırıyor
Bilim adamları, tat alma duyusunun insanın ruh halini belirleyen beyin kimyasallarıyla bağlantılı olduğunu saptadı. Bristol Üniversitesi bilim adamlarının araştırmasına göre, depresyon yaşayanlarda bu kimyasalların seviyesi azalıyor, dolayısıyla tat alma duyusu köreliyor. Bu nedenle, ruh halinin düzelmesini sağlayan serotonin ve noradrenalin adlı kimyasallarının seviyesini artırmak, tat alma duyusunu da geri getiriyor. Araştırmada, serotonin ve noradrenalin ile tat alma duyusu arasındaki ilişkiyi görmek için, deneklere çeşitli yiyecekler tattırıldı. Deneklere ayrıca söz konusu kimyasalların seviyesini artıran antidepresanlar verildi. Sonuçta, serotonin seviyesinin artmasının, deneklerin acı ve tatlıları ayırt etme yeteneklerini artırdığı belirlendi. Noradrenalin seviyesinin artmasınınsa denekleri acı ve ekşi tadlara karşı daha hassas hale getirdiği saptandı. Kaynak: BBC

Haberin Devamı