Gazete Vatan Logo

Karizma çizildi!

Gül, bir tv programında seçimler, cumhurbaşkanlığı, AB ve Irak konusunda gelen soruları yanıtladı

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül, Irak'ın birliği ve bütünlüğüne herkesten çok önem verdiklerini vurgulayarak, "Bizim hedefimiz terör örgütünün
etkisizleştirilmesidir. Bunun için de ne gerekiyorsa bunları yapmaktan
asla geri kalmayacağız" dedi.

Gül, Kanal 24'te yayınlanan "Ankara Masası" adlı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Türkiye'nin, ABD ile imzaladığı hibe anlaşmasıyla Irak'ın kuzeyine karşı bir taahhütte bulunduğu iddialarının hatırlatılması üzerine Gül, bugün
bununla ilgili bir yazılı açıklama yapmak zorunda kaldıklarını, aslında her şeyin çok açık olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Bu iş 2003 yılında Irak savaşında konuşulmuştu aslında. Biliyorsunuz
Irak savaşından Türkiye çok zarar gördü. Aslında 1990 yılındaki birinci
Irak savaşından çok zarar gördü Türkiye. O 10 yıl boyunca da Türkiye'nin
ticareti, ihracatı durdu, Türkiye'nin o bölgedeki tüm insanları zarar
gördüler. Güneydoğu Anadolu'da bütün tırlar, tankerler hepsi durdu
hatırlarsınız. Bundan dolayı çok büyük zarar gördük ve hep şunu konuştu
o yıllarda Türkiye; 'ABD, niye tazmin etmedi, bu zararımızı karşılamadı
bizim. Mısır, Ürdün gibi ülkelere o zamanlarda karşılıksız çok paralar
verdi, hibelerde bulundu, Türkiye'ye yapmadı'. İkinci Körfez Savaşı
olduğunda ABD yine savaştan zarar gören ülkelere karşılıksız yardımlar
yaptı. Mısır'a, Ürdün'e yine birçok ülkeye yaptılar. 'Türkiye'ye de 1
milyar dolar karşılıksız hibe veya 8.5 milyar dolar kredi, hangisini
tercih edersiniz?' diye teklif ettiler. Bunu teklif ederken bu tek
taraflı bir şekilde, kendi temsilciler meclisinden de bu süre içinde bu
krediler dilim dilim verilecek, 18 ay içinde ödenecek diye... 18 ayda
dilim dilim verilirken eğer herhangi bir şekilde Türkiye Irak'a müdahale
ederse, girerse, o zaman kredinin geri kalan kısmını askıya alma hakkı
vardı kendisinin tek taraflı. Türkiye'nin herhangi bir taahhüdü değildi
bu.

Bununla ilgili, tabii ki zarar görüyoruz, o günkü şartlarımızı da
düşünürseniz, hükümet yeni kurulmuş, çok kırılgan bir ekonomi
devralmışız, piyasalar kontrolsüz, beklentiler savaş beklentisi olduğu
için her şey çok kötüye gidiyordu, biz de o zaman 1 milyar dolarlık hibe
ya da 8,5 milyar dolarlık düşük faizli krediyi almayı düşündük ve şöyle
dedik; 'biz eğer gerekirse Irak'a gireriz, girdiğimiz yerde de askıya
alırsa, aldığımızı almış oluruz, gerisini vermezse vermez' dedik.

Bununla ilgili Hazine Bakanımız o zaman bir anlaşma imzaladı. Daha sonra
baktık o zaman bu polemik konusu oldu. Biz hemen dedik ki; 'bu polemik
konusu oldu, ileride bu çok istismar da edilir'. Ayrıca o süre
içerisinde Türk ekonomisinin dayanıklılığı da ortaya çıktı, savaş bitti,
korktuğumuz başımıza gelmedi, birçok tedbir almıştık 2003 yılında,
Başbakanlık gece-gündüz ekonomiyle uğraştık hep o zaman, baktık o zaman
'buna gerek yok' dedik ve onu almadık biz. Hiç almadık. Almış olsaydık o
1 milyar doları, diyelim ki yarın da Irak'a girme ihtiyacı hissedip
Irak'a herhangi bir şekilde müdahale etmiş olsaydık, biz aldığımız bu 1
milyar doları Amerikalılara geri vermeyecektik, böyle bir şey
olmayacaktı. Ama diyelim ki biz bunun 750 milyon dolarını aldık, 250
milyon dolarının kaldığı bir günde böyle bir iş yapmış olsaydık, o zaman
250 milyon dolarını bize vermeyecekti. Bu gizli de değil, çünkü o günden
bu yana Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin web sitesinde duyurulmuş,
anlaşma, her şey orada duruyor...Bu onları bağlar. Biz ise, 'hayır, biz
kesinlikle Irak'ın kuzeyine girmeyeceğiz, biz şunu yapmayacağız, bu
şartlarla bu parayı alıyoruz' diye bir şey kesinlikle söz konusu değil"
-"BUNLAR POLEMİK KONUSU"-
Konuyla ilgili yapılan tartışmaları "polemik konusu" olarak niteleyen
Gül, "Dış politikada eğer polemikle, retorikle, hamasetle hareket
ederseniz o zaman doğru işler yapmazsınız. Milli menfaat ve
çıkarlarınızı istikametinde yapmazsınız" dedi.

Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Şunun altını çizmek isterim, 'eğer güvenlik meselelerinde, Allah
korusun savaş gibi konular, operasyon gibi konuları iç politikaya alet
ederseniz, içeriğiyle ilgili ya da kurumlar içinde çeşitli politik
amaçlarınız olursa, şahsi bazı prestijler için bunlar yapılırsa, bunlar
daima felaket getirir. Türk tarihinde de vardır bunlar. 90 bine yakın
memleket evladını biz Kafkasların, Erzurum'un, Kars'ın tüm oraların
soğuk kışında nasıl heba ettik Allahüekber dağlarında, bunu tarihimiz
yazar. Bundan çok büyük ders aldık. Balkan Harbi aynı şekilde, Osmanlı
topraklarını nasıl kaybettik. Politikanın, iç siyaset konularının öne
geçmesi hep felaket getirmiştir. Bu demek değildir ki savaş yapılmaz, bu
demek değildir ki müdahil olunmaz, gerekirse savaş da yapılır, gerekirse
müdahale de edilir, gerekirse her şey yapılır. Ama bunlar kararlı, çok
soğukkanlı, çok büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde ve çok dikkatli
analizler ve bu işin uzmanları dediğimiz askerlerimizin tavsiyeleriyle
yapılan işlerdir"

"KABA KUVVET, ŞOV İÇİN HAREKAT YAPILMAZ"

Dışişleri Bakanı Gül, 22 Temmuz seçimlerinden önce sınır ötesi
operasyonun düzenlenmesi ya da Meclisten yetki alınması ihtimaline dair
bir soru üzerine, "Geçen de söyledim, hayır asla olmaz diyemem" dedi.

Gül, şunları kaydetti:
"Çünkü ortada olağanüstü durumlar var tabii. Karşınıza ne çıkar, ne
olur, nasıl olur, istihbarat bilgilerimiz ne getirir? Genelkurmay
Başkanımızın de söylediği gibi kaba kuvvet, gösteri, şov için harekat
yapılmaz, bunun için başka bir ülkenin topraklarında herhangi bir askeri
operasyona girilmez tabii ki. Bizim tüm arzumuz nedir? Terör örgütünün
bel kemiğini kırmaktır, terör örgütünü etkisiz hale getirmektir. Hedef
budur. Yoksa bizim Irak'ın toprağında gözümüz yok. Irak'ın birliği ve
bütünlüğüne biz herkesten çok önem veriyoruz. Oradaki istikrar bizim
için de istikrardır. Ama ortada bir gerçek var. Irak'ın toprakları,
terör örgütü tarafından kullanılıyor. Şimdi bununla ilgili bilgiler,
istihbari çalışmalar, bunlar sürekli yapılıyor zaten. Bunlar bağıra
bağıra da yapılmaz. Zaten bu kadar konuşulduktan, bu kadar manşetlerden
sonra hedeflerin hepsi herhalde dağılmıştır"

"HEDEFİMİZ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ETKİSİZLEŞTİRİLMESİ"

Gül, önümüzdeki günlerde TBMM zeminine tezkere getirip
getirmeyeceklerinin sorulması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüşmesinin ardından bu
söylentinin yoğunlaştığının hatırlatılması üzerine, Başbakan Erdoğan'ın
Cumhurbaşkanı Sezer ile konuşacağı başka konuların da olduğuna dikkati
çekerek, şöyle konuştu:
"Şüphesiz ki tüm bu güvenlik meseleleri de konuşulur. O açıdan şu anda
bir şey söylemem doğru olmaz. Ama tekrar ediyorum, bizim
Irak topraklarında bir gözümüz yok, bizim hedefimiz terör örgütünü
etkisizleştirilmesidir. Bunun için de ne gerekiyorsa bunları yapmaktan
asla geri kalmayacağız. Bu kararlar nasıl verilir? Hükümetin bu tip
konulardaki uzmanı kimdir? Bir hükümetin kalkınmayla, ekonomiyle ilgili
uzmanları kimlerdir? Hazinesidir, ekonomiyle ilgili kurumlarıdır, Devlet
Planlama Teşkilatıdır. Bir hükümetin dış politikayla ilgili uzmanları
kimdir? Diplomatlarıdır. Tabii ki böyle bir konuda da askerleridir.

Onlarla bunun için sık sık bir araya geliniyor ve gayet açık bir şekilde
konuşuluyor"

"EĞER ONLAR (ASKERLER) YARIN GİRMEMİZ GEREKİR DERSE, YARIN DA GİRERİZ"

Dışişleri Bakanı Gül, "askerlerin, Irak'ın kuzeyine girilmesi gerektiği"
yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Eğer onlar yarın girmemiz
gerekir derlerse, yarın da gireriz. Ama bunlar oturuluyor, kendi
aramızda konuşuluyor, tüm bunlarla ilgili kararlarımız verildi.

Genelkurmay Başkanımız da Eğirdir'de tekrar söyledi, 'tüm bunları
oturuyoruz, konuşuyoruz' dedi, 'kabadayılık, gösteri için yapmayız bu
işleri' dedi. Bu işteki siyasi amacımız terör örgütünü
etkisizleştirmektir. Bunların zamanlaması tüm bu bilgilere, tavsiyelere
dayanır. Bunları da bir araya geliyoruz ve istişare yapıyoruz" diye
konuştu.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, "terörle mücadele
sadece asker ve polisle yapılan mücadele değildir, kapsamlıdır"
yönündeki sözlerini de hatırlatan Gül, bunun ekonomik, sosyal ve
psikolojik mücadeleyi de içeren çok boyutlu bir mücadele şekli olduğunu
söyledi.

Gül, tüm bunlarla ilgili eylem planlarının olduğunu, bunları
uyguladıklarını belirterek, "Ama şüphesiz ki kararlılığı gösterme
açısından madem karşınıza silahla çıkıyor, karşısında tabii ki silahla
da duracaksınız. Burada önemli olan nokta, onlara destek verme ihtimali
olanları, onların tuzağına düşürmemektir, halkı kazanmaktır. Eğer onlar
halkı istismar etmeye başlarlarsa, o zaman tabii siz 10 tane teröristi
yok edersiniz, arkasından 10 tane daha terörist gelir. Bu çok acı bir
şey. O açıdan çok kapsamlı çalışmaların yapılması gerekiyor, yapılıyor
da" dedi.

Dışişleri Bakanı Gül, "harekat planlarının hazır olduğu" yönündeki
sözlerinin hatırlatılarak, "hazır"dan kastının ne olduğu şeklindeki bir
soruya karşılık, "Doğrudur, şimdi böyle bir olay var önümüzde. Böyle bir
olaya karşı devlet, devletin en sorumlu kurumu, Genelkurmayı her türlü
hazırlığı yapar, ihtimal hesapları üzerine hazırlık yapar, planlar
yapar, programlar yapar. Tabii ki bunların olmasını hiç kimse istemez.

Savaşın ne olduğunu en iyi asker bilir. Ama savaşılacak yerde sonuna
kadar savaşılır. Siyasi karar da sonuna kadar verilir" diye konuştu.


"ASIRLARIN DOSTLUĞU TERÖR ÖRGÜTÜ TARAFINDAN ESİR ALINIYOR"

Türkiye'nin yaptığı her açıklamaya, Irak'ın kuzeyindeki bir yetkiliden
"Gelirlerse günlerini görürler" türünde karşılıklar geldiğine dikkat
çekilmesi üzerine Gül, şunları söyledi:
"Irak'ta büyük bir kaos var şimdi. Bu kaos ortamı içinde ABD işgal gücü
olarak orada çok zorlanıyor. Hesaplar, kitaplar ilk günkü gibi çıkmıyor.

4 bine yakın kayıpları var. Yaralıları da kayıp olarak sayarsanız orada
150 bine yakın askeri içerisinde 50 bine varıyor. Yani 50 bin zaiyat
demektir bu. Böyle olunca tabii ki kendisine Irak'ın içinde müttefikler
aramaya çalışıyor, kendisiyle işbirliği yapabilecek gruplar aramaya
çalışıyor. Bunun neticesinde de oradaki bu söylediğiniz gruplar,
zannediyorlar ki 'onlar devamlı orada duracak'. Zannediyorlar ki 'onlar
ilelebet bu bölgeye artık yerleştiler'. Bundan dolayı tabii ki bir
hesapsızlık içindeler.

En kötü senaryolara bile Türkiye'nin her şeyi yapma gücü vardır. Ama
burada önemli olan şey şu; tarih boyunca Selçuklular, Osmanlılar,
Cumhuriyet, Cumhuriyetin kuruluşu, hepimizin bu bölgede büyük bir
dostluğu, büyük bir kardeşliği var. Osmanlı toprakları üzerinde Türkler,
Kürtler, Araplar hep beraber. Irak deyince Irak'ın güneyi Basra mı
Türkiye'ye daha çok akrabadır, yakındır, yoksa Irak'ın kuzeyi mi? Tabii
ki Irak'ın kuzeyi. Türkmenler orada, Kürtler orada. Şimdi burada en kötü
şey şu; bu kadar yılların, asırların dostluğu, akrabalığı, beraberliği
terör örgütü tarafından esir alınıyor. Bu tarihi bir dönüm noktası
oluyor. Yüzyılların getirdiği beraberlik, yüzyılların getirdiği dostluk
terör örgütü tarafından esir alınıyor ve Irak'ın kuzeyindeki Kürtler ne
yazık ki Türkiye'yi bu yüzden kaybetmeye başlıyorlar. Bu tabii ki doğru
bir şey değil, iyi bir şey değil. Bunun hesabını muhakkak ki iyi
yapmaları lazım. Bizim onlara bir düşmanlığımız yok ki, bizim onlara
karşı bir düşmanlık hissimiz de yok. En sıkıştıkları zamanda Türkiye
kollarını açmıştır onlara. 1990'lı yıllarda 500 bin kişi nereye
gitmiştir, Türkiye'ye gelmiştir. Bunların unutulmaması lazım, bunlar
unutuluyor. Bunlar unutulursa, eğer bu soğukluk kalıcı bir soğukluk
olursa, Irak için kötü olur ve onlar için kötü olur. Bunu biz istemeyiz"
-ABD ZIRHLI ARAÇLARININ TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'YA SİLAH GÖTÜRDÜĞÜ İDDİASI-
Dışişleri Bakanı Gül, PKK mensubu 4 teröristin, ABD'ye ait iki zırhlı
aracın terör örgütü PKK'nın Kandil Dağı'ndaki kampına silah götürdüğü
yönündeki iddialarının hatırlatılması üzerine, bunu çok ciddi bir şey
olduğunu belirtti.

Gül, "Söylenen şey ne? Yakalanan teröristler, Kandil Dağına
Amerikalıların zırhlı araçlarla silah getirdiğini iddia ediyor. Böyle
bir şey doğruysa bu müthiş bir şeydir Bu zaten bütün müttefiklik
ilişkilerini inanılmaz şekilde zedeler. Bu çok büyük bir olay olur" dedi.

Konuyla ilgili haberi görür görmez hemen Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral İlker Başbuğ'u aradığını ve teröristlerin iyice sorgulanmasını
istediğini bildiren Gül, niyetin, aynı Irak'ın kuzeyindekilere
yaptıkları gibi, Türkiye ile ABD'nin arasını bozma amacını mı taşıdığı,
yoksa iddianın gerçek mi olduğunun sorgulama neticesinde ortaya
çıkacağını belirterek, Orgeneral Başbuğ'dan, sorgunun hemen yapılıp,
neticenin kendilerine bildirilmesini istediğini ifade etti.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, "Eğer böyle bir
şey varsa, biz muhakkak ki gerekli teşebbüsleri, girişimleri en üst
seviyede yaparız" dedi.

SAVAŞ ORTAMINDA BİLE SEÇİM YAPILMIŞTIR

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül, ne olursa olsun seçimlerin ertelenmesinin mümkün
olmadığını kaydederek, "Savaş ortamında bile seçim yapılmıştır" dedi.

Gül, Kanal 24'te yayınlanan "Ankara Masası" adlı programda gündeme
ilişkin soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanı adaylığının devam edip etmediğinin ve adaylık konusundaki
kararının seçimden sonra mı şekilleneceğinin sorulması üzerine Gül,
sürecin önemli olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
"Burada benim için bu mesele, kişisel mesele olmaktan çok, süreç çok
önemli. Onun için ben halkla konuşurken, televizyonlarda röportajlarımda
da, süreçle ilgili hep konuşuyorum. Tabii ki şu anda nasıl olacağı henüz
daha belirsiz. Anayasa paketini Meclisten geçirdik. 3'te 2 çoğunluğun
üstünde bir rakamla. Anayasa paketini CHP Anayasa Mahkemesine taşıdı.

Sayın Cumhurbaşkanı da, o da Anayasa Mahkemesine götürdü. Bunun açıklık
kazanması gerekir. Anayasa Mahkemesi, görevi hukuk ilkeleriyle hareket
ederek, daha önceki uygulamaları dikkate alarak, içtihatları göz ardı
etmeyerek karar verir. Böyle olursa o zaman Anayasa paketi kabul edilmiş
olacak. Başka bir alternatifte tabii Meclis. Bakalım 22 Temmuzda halk ne
diyecek.

Bunlardan sonra tabii ki arkadaşlarımızla tekrar konuşacağız. O açıdan,
işin süreci önemli gerçekten. Bazıları bunun konuşulmasından rahatsız
oluyorlar neredeyse. Şundan dolayı, çünkü yapılan ayıp, yapılan ayıp
ortada. Açık bir toplum Türkiye. Demokrasi belli bir noktada artık AB
ile müzakerelere başlayabildiğimize göre. Tabii ki Türk demokrasisi yine
iyi bir noktada. Yüzlerce televizyon, yüzlerce gazete, herkes evinde
olup biteni canlı bir futbol maçı takip eder gibi takip edebiliyor.

Böyle bir açık toplumda tabii ki bunlar konuşulacaktır."

"ANAYASA MAHKEMESİ UZUN SÜREDİR SENATO GİBİ DAVRANIYOR"

Cumhurbaşkanı adaylığı konusunun seçim mitinglere yansımasının sorulması
üzerine ise Gül, "Bunun böyle olmasını istemezdik. Biz isterdik ki seçim
meydanlarında sadece, iktidar icraatlarını anlatsın, muhalefette siz
yanlış yaptınız biz daha iyisini yaparız, bunları anlatsın" diyerek
birdenbire olup bitenlerin olağanüstü olduğunu ve bunun halka
yansımasının müthiş olduğunu, seçim kampanyasının neredeyse tamamen
bununla yürüdüğünü kaydetti.

Anayasa Mahkemesinin 367 gerekçesini inandırıcı bulmadığını ifade eden
Gül, şöyle konuştu:
"Anayasa Mahkemesi uzun süredir senato gibi davranıyor. Türkiye'de
senato yok. Anayasa Mahkemesi hukuk ne diyorsa, ona göre davranması
lazım. Anayasa Mahkemesi herhangi bir olay kendisine gittiğinde,
Türkiye'nin çıkarı için hangisi daha iyi diye düşünemez. Eğer öyle
düşünmeye başlarsa, o zaman hakimler devletinden bahsetmeye başlarız.

Hakimler devleti de bu çağın devlet sistemi değildir. Maalesef gelinen
nokta buna benzemeye başladı. Bu çok yanlış bir şeydir.

Anayasa Mahkemesi kanun yapamaz. Anayasa hiç yapamaz. Anayasa Mahkemesi
kanunların veya anayasayla kendisine verilen görevlerin anayasaya aykırı
olup olmadığına bakar. Eğer aykırı bulursa, niçin aykırı bulduğunun da
gerekçesini yazar. Anayasa Mahkemesi şimdi bakıyorsunuz kendi kendine ne
içtihatlar, ne kapılar açtılar."
-"KAFASININ İÇİNE DEĞİL, DIŞINA BAKTILAR"-
Kızının mezuniyet töreninin ardından yaşanan türban tartışmalarının
sorulması üzerine Bakan Gül, şunları kaydetti:
"Çocuklarım konu olmaktan çok uzak dururlar. Çocuklarım kendilerini
saklamışlardır. Çocuklar rahat olmak istiyorlar. Bilinen bir insanın
çocuğu olunca rahat olamıyorlar tabii ki. Sıradan vatandaşımızın çocuğu
gibi hareket etmek isterler.

Kızımın gazetelerde resimlerinin çıkmasından en çok o rahatsız oldu.

Çünkü yapıları bunlardan uzak durmak. Çok üzücü, bunlar Türkiye'ye
yakışmayan manzaralar. Dünyanın hiçbir yerinde bu tip manzaralarla karşı
karşıya kalmazsınız.

İkisi de Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdi.

Oğlum ve kızım aynı sınıfta okudular. Biri hazırlık okumadığı için.

Erkek olan diplomasını problemsiz aldı, kız olan diplomasını problemli
aldı. İkisinin de kafası aynı, ama kafasının içine değil, kafasının
dışına baktılar."
-"BİR ÇOCUĞUN ANNESİ GİBİ DAVRANMA MECBURİYETİNDE HİSSEDİYORUM"-
Dışişleri Bakanı Gül, "Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşadıklarımız 28
şubat kadar vahim midir?" şeklindeki bir soruya ise kendisini bir çıkmaz
içinde hissettiğini dile getirerek, şöyle yanıt verdi:
"Bir taraftan bir çocuğun annesi gibi davranma mecburiyetini
hissediyorum, Türkiye'yi yıpratmamak, Türkiye'ye daha fazla bu konularla
prestij kaybına sebebiyet vermemek. Dışarıdan inanın ki kimler arıyor,
ama hepsine demokrasiyle geçireceğiz diyorum, bunlar büyüme, olgunlaşma
sancılarıdır diyorum ve geçiyorum. Hukuk ne diyorsa her şartta, hukukun
ilkelerini uygularsanız onun sonunda başarı vardır. Ama bir gün gelirde,
işte memleketin çıkarınadır onun çıkarına, bunun çıkarına gerekçeler
bulursanız, o zaman bu ülkenin öngörülebilirliğini yok edersiniz.

Askerler, hakimler bunlar asla siyasetin içinde olmaması gerekiyor. Ne
zaman bunlar olursa, o ülkede o zaman öngörülebilirlikten, hukukun
üstünlüğünden, demokrasiden bahsedemeyiz."
-"KARİZMA TABİRİ CAİZSE MAALESEF ÇİZİLDİ"-
Türkiye'de özellikle son dönemdeki Cumhurbaşkanı sürecine ilişkin başka
ülkelerin algılamalarının, tepkilerinin nasıl olduğunun sorulması
üzerine Gül, aslında dışarıdan tepkinin gelip gelmediğinin çok önemli
olmadığını ancak bu ülkelerdeki insanların Türkiye'yi nasıl
gördüklerinin önemli olduğunu kaydetti. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Benim en çok üzüldüğüm nokta şu olmuştur. Türkiye parlayan bir yıldızdı
bu bölgede. Tüm komşular için örnek bir ülkeydi. Herkes kendi
yöneticilerine soruyordu. Bütün çevre ülkelerdeki aydınlar,
entelektüeller, gençler, gazeteciler, Türkiye'ye neler yapıyor diye
bakıyordu. Türkiye köklü demokratik reformlar yapıyor, ekonomik
reformlar yapıyor. Milli geliri 400 milyar dolara çıktı. Yabancı sermaye
Türkiye'ye akın halinde geliyor. Biz niçin yapamıyoruz diyorlardı, bütün
bu çevre ülkeler. Batı ülkeleri de Türkiye'de bütün bu olup bitenleri
hayranlıkla Türkiye'deki reformist hükümet diye görüyorlardı. Bu karizma
tabiri caizse maalesef çizildi. Yazık oldu."
Yaşananların Türkiye'nin AB sürecine etkisinin sorulması üzerine ise
Gül, "Bu tip hukukun zedelendiği durumlar şüphesiz ki etkiler" diyerek,
Demokrasi kuvvetlendirilse, ülke şeffaf olursa, ekonomimizi rekabetçi
bir ekonomi haline gelirse AB'nin Türkiye'ye söyleyebileceği,
engelleyebileceği hiçbir şey olmadığını belirtti. Gül, konuşmasına şöyle
devam etti:
"Ama şöyle bir tehlike var. Bunu hiç kimse göz ardı etmesin ki, AB kendi
içerisinde de çok sıkıntılar yaşıyor. 27 tane şimdi üyesi var. Çok oldu
diyenler var, yeni Avrupa'nın sınırları neresi diyenler var. Böyle bir
durumda diyebilirler ki, bu burada kalsın artık, yenileri gelmesin
diyebilirler. Yenileri deyince bazı küçük ülkeler onları etkilemez ama
unutmayın ki Türkiye 70 milyonluk büyük bir ülke. 70 milyonluk bir ülke
demek AB içerisine girdiğinde, Avrupa Parlamentosunda Almanya'dan sonra
ikinci büyük grup olacağız biz. Tedirginlikler de var. Eğer biz kendi
işlerimi düzgün götürmezsek, bu tip olağanüstü işler yapmaya kalkarsak,
sürprizler yaparsak, o zaman o trenden bizi kendi ayaklarımızla
indirirler. Bu fırsat kaçtıktan sonra bir daha gelmez."
Gül, Türkiye'nin geçmişte bir çok kez AB üyeliği fırsatı
değerlendiremediğini de bildirerek, "Şimdi işler daha zor. Onun için
eğer böyle olağanüstü işler olmaya devam ederse, bütün Avrupa'nın hedef
gösterdiği muasır medeniyetlere ulaşmanın bir manivelası olarak
gördüğümüz bu sistemin dışında kalır" diye konuştu.

SEÇİM MİTİNGLERİ VE SEÇİM

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde tek parti olarak, AK
Partinin görüldüğünü hatırlatılması üzerine Gül, "Kıvanç duyuyorum
partimden ama Türkiye açısından düşündüğümde bunu biraz tehlikeli
buluyorum. Çünkü diğer partilerin de her yerde olmasını arzu ederim. Ama
bugün gelinen nokta maalesef şudur ki, AKP dışındaki diğer partilerimiz
Türkiye'nin sadece belli şehirlerinde var" dedi. "
"22 Temmuz seçimlerini erteleme riski var mıdır" sorusuna da Gül, "Böyle
bir şey mümkün değil. Ne olursa olsun seçimlerin ertelenmesi mümkün
değil. Savaş ortamında bile seçim yapılmıştır" diye yanıt verdi.

Gül, yapılan hizmetlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki
yanlışlıkların AK Partinin oylarını etkileyecek iki şey olduğunu
söyleyerek, "Bunları birleştirince, yüzde 40'ın üzerinde olduğumuz
görülüyor" dedi.

Bir çok partinin Meclis'e girme olasılığının sorulması üzerine ise Gül,
her şeyin mümkün olabileceğini ancak Cumhuriyet tarihinde tek partili
hükümetlerin ekonomik kalkınmayı beraberinde getirdiklerini vurguladı.

Erzurum mitinginde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "terör örgütü
ele başı Öcalan'ın neden asılmadığını sorarak, ip göstermesinin"
hatırlatılması üzerine, Bakan Gül şunları kaydetti:
"Abdullah Öcalan, Türkiye'ye verildiğinde İmralı'da mahkeme kuruldu ve
yargılandı. Mahkeme idam cezasını verdi. Avukatları yüksek mahkemeye
gittiler ve bütün iç hukuk yollarını tükettiler. Mahkeme kararı
onaylanmış oldu. Bir hükümet, siyasi iradesi infazı gerçekleştirmekse, o
zaman yapacağı şey Meclis'e gelmesi ve bunun onaylanması. Başbakanlıkta
uzun süre tutuldu bu, ta AİHM bununla ilgili karar alana kadar. AİHM
kararın ardından sonra Türkiye'de Anayasa değişikliği oldu. Bunların
hepsi polemiktir. Bence bunlara girmek polemiktir."
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 5 Müsteşar yardımcısının atanmasına
ilişkin kararnameyi imzalamamasıyla ilgili bir soru üzerine Gül, bunun
gerekçesini bilmediğini söyleyerek, "Üzücü olan şu tabii, Cumhuriyet
tarihinde böyle bir şey olmadı tabii. Böyle bir dönem olmamış" dedi.

Gül, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın Londra Büyükelçiliğine
atanmasıyla ilgili olarak da şunları söyledi: "Gönderiyoruz. Onunla
ilgili kararnameyi, hepsini imzaladık. Ben yazıları gönderdim. Bakanlar
Kurulu imzası tamamlanmak üzere. İngiltere tabii ki çok önemli bir yer.

İngiltere'de Türkiye Büyükelçisinin olmaması düşünülemez. Onun yerine
tabii ki giderken başka isim o görevi üstlenecek. İsim belli değil
henüz. Seçime kalmaz. Londra Büyükelçimiz bir an önce gidecek."

Haberin Devamı