Gazete Vatan Logo

Kargo iyi hoş da...

O kadar ısrar ettiniz ki sonunda gittim Yaga'ycı, öve öve bitiremediğiniz Kargo'nuzu dinledim. Özellikle cover'larını pek beğendim, sevenleri ve kendileri alınmazsa... Tek itirazım biraz tuzlu oluşuna, hem giriş, hem bira

Sonunda gittim... O kadar çok ısrar ettiniz ki, bir çarşambamı feda ettim Kargo'ya- Doğrusu ben bu çocukları ilk kez canlı izledim, hatta dinledim!..

Tek bildiğim sarkıları, o da müzik kanallarından, "Şairin Elinde" idi... Öyle ergenlikten kurtulamamış kızlar gibi "Koray da Koray" diye ölüp bitmiyorum yani. Tamam, hoş çocuk, Allah sahibine bağışlasın da, tipi değil, müziği lazım ben gibi yaşlı kurtlara bu saatten sonra.

Meğer canlı performansta kendi şarkılarıyla yetinmez, cover da yaparlarmış. Kayahan şarkıları, Sezen Aksu'nun "Gel gel sarışınım"ı ve... Yıldızların Altında gibi eski, unutulmaya yüz tutmuş şarkıları rock'la yenilemiş, güzelleştirmişler. Sevenleri alınmazsa, cover'ları daha bir güzel geldi bana...

Kargo'yu dinlemeye gelenler arasında -Tarkan'ın sevgilisi olarak anılsa da bir adı ve soyadı olan- Bilge Öztürk, 'gecelerdeki tek rakibim Teoman' da vardı, Aslı da, Mor ve Ötesi'nin solisti Harun Tekin de... (ki, Koray'la yapışık kardeş oldu onlar) Harun dinlemekle kalmayıp, bir şarkıda Koray'a eşlik de etti mesela...

Bar performansları bu yüzden güzel ve daha özeldir işte. Hiç beklemediğiniz anda, kalabalığın arasında, hatta hemen yanıbaşınızda sevdiğiniz bir şarkıcı bitiverir. Yanınızla kalmaz, sahneye de fırlar. Ve en güzel düetler de barlarda çıkar. Doğaçlama yoluyla, içlerinden geldiği gibi söylenir o şarkılar. Nice stüdyo kaydına da televizyon programına da bin basar. O yüzden hep derim ya, sevdiğiniz sanatçıları TV görüntüleri, CD'leriyle yetinmeyin, her nerede çıkıyorsa illa ki kanlı canlı izleyin, farkı farkedin.

Kargo her çarşamba Taksim'deki Yaga Bar'da... Yaga demişken bir iki noktada fikir beyan etmeden geçmeyeceğim ama... Ki, bahçesinde az zaman tüketmedim zamanında. Şişe biraya fiyat farkı koysa da :(Ancak bir zamanlar sosyete clublarında gördüğüm muameleyle karşılaşacağımı kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim. Ki, artık onlar bile bırakmış o meşhur listeyi, anlamışlar belki, insanın yüzü ele verir ya kendini, kim hırlı, kim efendi...

Neyse... Yaramı kaşımayayım şimdi...

Kasiyer arkadaş, elinde uzun bir listeyle önüme dikilip, "Listede adınız var mı?.." diye sorunca, "Hoppala, burası bizim Yaga değil mi?.. Yanlış yere mi geldim?.." diye şüpheye düştüm. VIP üyeliği diye bir şey çıkarmışlar, hiç sevmediğim sınıflandırmalar bunlar. Her daim giriş neyse verir, geçerim. Ne listesi, ne adı, tabii ki yok, ben sadece Kargo'yu dinleyeceğim. Parası neyse öderim. Nitekim verdim, giderseniz siz de bilin. Giriş, biz Beyoğlu takımı için biraz fazla, 20 milyon. Bira ise diğer canlı performansların olduğu benim mekanlarımdan daha tuzlu, 7.5 milyon lira.

Kargo farkı mı, Yaga uyanıklığı mı bilemem, "beni bozmaz" diyenlere ancak yolu tarif ederim ben:

Yaga: Sıraselviler 67/1, Taksim, Tel: (0212) 292 28 29

Ne perşembeydi be!..
Geçen hafta resmen "yeme-içme haftası" ydı... Tam, bir açılışta tanıştığım yeni dosta içkiyi azaltma sözü vermiştim ki, davetler arka arkaya geldi. Öyle de cazipti ki...

Sıkıysa tut sözünü!.. Aynı gece iki şarap tadım gecesi, biri yerli, biri yabancı. Hepsi o kadar olsa yine iyi. Bakın, geçen perşembe Drew'iniz kaç durak yaptı.

Önce Sepetçiler Kasrı...

Pegasus Şarapçılık, damaklarımızı İspanyol şaraplarıyla buluşturmaya karar vermiş; gurmeden sayıp bizi de davet etmiş, gittik tabii...

Arka arkaya Lealtanza markalı üç şarap tattık, hepsi de birbirinden lezzetli ama biri var ki, tüm davetlilerin gönlünü fethetti: Lealtanza Reserva... En şiddetlisinden Drew tavsiyesidir kendisi:)

İkinci durak Çırağan Sarayı Balo Salonu... Çünkü yerli şarapçılığımızın gururu Kavaklıdere'nin dilekolay 75'inci yılıydı. Ne demişler?.. Yerli malı yurdun malı... İspanyollarla kırıştırdığımdan ben gittiğimde İstanbul 12 Orkestrası çoktan sahnedeydi.

(Hoş, böylesi daha iyiydi, kim şık kim rüküş derdine düşeceğime sahnenin en önünde müziğin tadını çıkardım. Fakat nasıl da pişmandım siyah giymediğime...

Her gün karalara bürünen kadınım, o gün renkleneceğim tuttu. Niyeyse?.. Malum, Balo Salonu, özel bir gece... Herkes siyahlar içinde, bir ben pembe!.. Gömlek pembe, ayakkabı pembe, çoraplar pembe, küpeler, kolye pembe, yetmez çanta da pembe!.. Dolayısıyla her iki davette de tüm bakışlar üzerimde... Bazen tutuyor çıkıntılığım, yapıyorum böyle. Sırf zorunluluğa boyun eğmeyeyim diye... Faydasını da görmüyor değilim, bir başka yazıda anlatırım onu da. İsteklisine.)

Döneyim şaraba...

7 ayrı masada tam 22 çeşit Kavaklıdere şarabı tattık. Gözünüz kalmasın, tatmakla kalmadık, üstüne birer şişe de hediye aldık, biz ona vereceğimize...

Teşekkürler Kavaklıdereeee.

Kafa güzel, aç karnına şarapla sıvadık mideyi. Şimdi de beni gecenin ötesine davet edenle buluşma zamanı... Ama önce bir kahve molası. Nişantaşı Corridor ikimize de en yakını. Sıcak bir nescafe içildi; yeni dostlarla tanışıldı... Ki onlardan birisi Türkiye'nin ilk diskoteğini açan, gece hayatinin Tefo lakaplı eski kralı Tevfik Dölen'di. Yaşına aldırmadan (73'müş), elinde kadehi, müziğe ayak uyduruşuyla bana bile taş çıkartırdı. Sohbetine de iltifatlarına da doyum olmadı. Ne var ki 'benimki' geldi, gitme zamanı:(

Önce Etiler, yeni açılan Cities... Bir zamanlar İstanbul kapılarının efendisi(ymiş) Nizam Dursun'un açtığı mekanda çok özel bir parti vardı. Dansı ve dipdiri vücuduyla beni bile kıskandıran cıscıplak bir erkek(miydi) dansçı gözlerimizi alamadığımız bir şov yaptı.

Ve final... O da Red Room'da yapıldı. Süzer Plaza'nın altındaki S-Mall'ın en popüler mekanında hani. İçerisi ana baba günüydü. Neyse ki bize de yer bulundu... Ne de olsa Etiler gecelerinin hatırı sayılır abileriyle beraberim, bu tür mekanlarda benim borum ötmez, onların sayesinde iltimasın hasını görüyorum. Ve ara sıra, özellikle böyle ikramı bol şarap tadımları sonrasında onları utandırıyorum da!.. Ne mi yaptım?.. Drew'in son yaramazlığı yarına... Sadece meraklısına ama...

Haberin Devamı