Gazete Vatan Logo

Kapatma radikallerin elini güçlendirir

Yasal Kürtçü partilerle PKK arasındaki ilişkiler öteden beri sorun olmuştur.

DTP’nin kapatılması sertlik yanlılarının kontrolünde bulunan Kürt hareketini iyice radikalleştirir. Bu hareket içindeki barış ve ılımlılık yanlıları yalnızlaşacak, PKK ise yeni kadro devşirmekte avantaj sağlayacak...

2004 Ekim ayında Leyla Zana ve arkadaşları DTP sürecini başlattıklarını ilan etti. Fakat DEHAP’ın yerine yeni bir parti kurulması talimatı 21 Mayıs 2004 tarihli avukat görüşmesi sırasında İmralı’daki Abdullah Öcalan tarafından verilmişti. Öcalan partinin bir kadın, bir erkek; iki eşbaşkan tarafından yönetilmesini istemiş ve Hatip Dicle ile Pınar Selek’in adlarını önermişti. İşte o dönemdeki avukatla görüşmelerden bazı detaylar:

DTP nasıl kurulmuştu? 21 Mayıs 2004
Öcalan: Beni onurlu temsil edeceğinize dair söz veriyor musunuz?

Avukatlar: Evet söz veriyoruz.

Öcalan: O zaman sorun yok. Buna uygun davranacaksınız. Demokratik Toplum Partisi’nin geliştirilmesinde (bir avukatın ismini söyleyerek-muhtemelen Aysel Tuğluk) olabilir mi?

Avukatlar: Olabilir.

Öcalan: O zaman o kişi benim sözcüm olacak. Kitle çalışmaları ile tabandan hareket edecek. Avrupa’daki inisiyatifi de alacaksınız. Oradaki kurumları da düzenlemek lazım.

25 Ağustos 2004
Öcalan: Demokratik Toplumcu Hareket iyi gelişmelidir. Tıkanma vardı, aşılacaktır. Dışarıdan fazla müdahale olmasın. PKK da dışarıdan fazla müdahale etmesin.

20 Ekim 2004
Öcalan: Program, tüzük çalışmalarına başladınız mı?

Avukatlar: Hayır. Bu tartışmaları geniş koordinasyon kurulu oluştuktan sonra başlatmanın daha doğru olacağını düşündük.

Öcalan: Farklı görüşlerden çevreler, kişiler bu çalışmaya katılsın. Aydınlar olmalı, Aydınlardan kimler var?

Avukatlar: İç sorunların ağırlığından dolayı Türk aydınlarına gitmedik, kuruluş sürecinde görüşmeyi planlıyoruz.

Öcalan: Tamam olabilir. Kongra-Gel için önerdiğim tüzükle ilgili formülü Türkiye hukukuna uyarlayın. Eşbaşkanlık modelini doğru buluyorum. Sanırım Yeşiller’de de bir bayan bir erkek seçildi. Eşbaşkanlık için Pınar’ın (Selek) koşulları uygun olsaydı, olabilir miydi? Ona ’Türkiye’nin Behice Boran’ı olmaya hazır mısın?’ dersiniz.

Avukatlar: Çalıştığı alanda bazı zorlanmalar yaşadığını, bazı sorunların olduğunu belirtiyordu.

Öcalan: Zorlanıyor, öyle mi? O zaman, eşbaşkanlıkta Hatip’le (Dicle) birlikte Türkiyeli başka bir kadın olabilir. Bağlar Belediye Başkanı (Yurdusev Özsökmenler) olabilir. Biri Çanakkale’den diğeri Diyarbakır’dan. Güzel olur. Hatip’e selamlarımı söyleyin. Hatip bu gibi önerileri tartışsın. Sonuçta 24 Ekim 2004 günü kurulan DTP’de eşbaşkanlıklara Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk seçildi.

Hâlâ Öcalan mı yönetiyor?
Her ne kadar parti onun talimatlarıyla kurulmuş; tüzük ve programında onun söylediklerinin çoğu gözetilmiş olsa da Öcalan’ın DTP üzerinde mutlak bir otoriteye sahip olduğu söylenemez. Zaten daha parti kurulma aşamasındayken şikayete başlayan Öcalan son dönemlerde DTP’den nerdeyse umudunu kestiğini düşündürecek açıklamalar yapıyordu.

Nasıl krizlerin odağı oldu?
DTP’lilerin bağımsız aday olarak seçilecekleri ve TBMM’de grup oluşturacakları anlaşıldığı andan itibaren “Bu bir fırsat mı, yoksa risk mi?” sorusu sorulmaya başlandı. Aslında başlangıç hiç de fena olmadı. TBMM’de yemin töreni sırasında Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve Sırrı Sakık MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin oturduğu yere gidip ellerini uzattılar; Bahçeli de bu elleri geri çevirmedi ve sıktı. MHP lideri, milletvekili yeminine bağlı kalmaları durumunda DTP ile sorunları olmayacağını ilan etti. Fakat kısa süre sonra PKK’nın terör eylemleri peş peşe geldi. Ve beklendiği gibi DTP’liler PKK ile aralarına mesafe koymadılar ya da koyamadılar. Kaçırılan sekiz askerin bırakılmasında arabuluculuk yapmış olmaları da, teslim sırasındaki PKK şovu nedeniyle yine DTP’nin eksi hanesine yazıldı. Son olarak “özerklik” talep edilmesi ve partinin başına “şahin” olarak bilinen Nurettin Demirtaş’ın getirilmesi, DTP’nin “çözümün değil sorunun parçası” olduğu yolundaki görüşleri kuvvetlendirdi.

PKK ile nasıl bir ilişki var?
Öteden beri yasal Kürtçü partilerle PKK’nın (veya onun lağvedilmiş olduğu tarih diliminde KADEK ve Kongra-Gel’in) ilişkileri hep karmaşık, çetrefil ve oldukça sorunlu olmuştur. Bunun tek, hatta önde gelen nedeni de yasal zorunluluklar olmamıştır. Gerek HADEP, DEHAP, DTP gibi yasal, gerekse KADEK, PKK gibi yasadışı örgütler içinde hep farklı eğilimler, kişiler etrafında gruplaşmalar olmuş ve bunlar arasındaki iktidar mücadeleleri epey sert geçmiştir. Örneğin son yerel seçimler öncesinde, finans kaynaklarını büyük ölçüde kontrol eden PKK’nın Avrupa kanadının; son genel seçimlerdeyse Kandil’de konuşlanan PKK’nın yaşlı lider kadrosunun belirleyici olduğu ileri sürülüyor.

PKK’nın kontrolünde mi?
DTP’nin ilk genel başkanı Ahmet Türk, başından itibaren ne Öcalan, ne de PKK liderleri tarafından tam benimsenememişti. Eşbaşkan Aysel Tuğluk ise, uzun süre avukatlığını üstlendiği Öcalan’ın gözbebeğiydi, onun sözcüsü gibiydi. Türk gibi “ılımlı” birisi aracılığıyla devletle masaya oturabilme hayalleri kısa süre içinde suya düştü. Öcalan’ın İmralı’dan söylediklerini tekrarlayıp bir tür “Kemalist Kürtçülük” yapmaya çalışan Tuğluk ise gerek taban, gerekse Kandil nezdinde hızla itibar kaybetti. Türk’ün yerine, yıllarca PKK davasından hapis yatmış olan genç ve deneyimsiz Nurettin Demirtaş’ın, Tuğluk’un yerineyse pek bilinmeyen Emine Ayna’nın getirilmesi; TBMM Grubu içinde de Başkan’ın kardeşi Selahattin Demirtaş’ın sivrilmesi “PKK’nın tüm kontrolü ele geçirdiği” yorumlarına neden oldu.

Şahinlerin olması kötü mü?
Türk-Tuğluk ikilisinin yerini Demirtaş-Ayna ikilisinin alması üzerine “güvercinler”in (yani ılımlılık yanlılarının) “şahinler” (yani sertlik yanlıları) karşısında yenik düştüğü şeklinde yorumlar yapıldı ve bu olumsuz bir gelişme olarak değerlendirildi. Her ne kadar DTP içinde “güvercin” ve “şahin” farklılığı, bazılarının iddia ettiği basitlikte olmasa da, daha uzlaşmaz bir çizgiyi savunanların DTP yönetimine geldiği doğru. Fakat PKK’nın terörü tırmandırdığı bir süreçte galiba normal olanı da budur. Yani “ateşkes” döneminde DTP’yi yöneten ve fazla da başarılı olamayan Türk-Tuğluk ikilisinin bu dönemde söyleyebilecekleri fazla bir şey yok. Zaten çok fazla temsil yeteneklerinin kaldığı da söylenemez.

DTP bu davayı bekiyor muydu?
Her ne kadar partileri hakkında dava açılmasına çok alışık olsalar da DTP’liler tarihin tekrar etmeyeceğine inanıyor, en azından bu kadar erken bir dava beklemiyorlardı. Çünkü hükümet başta olmak üzere devletin bazı kesimlerinin ve bazı uluslararası güçlü odakların kendilerini sistem içinde tutmak istediğini düşünüyorlardı. Nitekim Başbakan Erdoğan Prag’da “DTP Meclis dışı kalırsa dağa çıkar” diyerek tavrını açıkça belirtti. Ama onun demecinin yayınlandığı gün dava açıldı.

Kapatılmasını PKK istiyor mu?
Son günlerde iyice gözde olan bu yorumlar biraz abartılı. DTP genel seçimlerde umduğunun çok altında bir sonuç elde etti, bu da hem Öcalan, hem PKK’yı kızdırdı. Ama bunların temel stratejisi “devlet tarafından muhatap alınma” olduğu için, her ne kadar sık sık “ikinci sınıf” muamelesi yapsalar da yasal siyasi partilere ve siyasetçiler hep ihtiyaçları olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Dolayısıyla DTP’nin kapatılmasını çok fazla arzu ettikleri söylenemez. Yine de DTP’nin sistem tarafından baskı altında tutulmasına, kendi tabanlarını daha da kemikleştirdiği için fazla itiraz etmiyorlar. Örneğin, daha yakın zamanda birkaç yüz kişiyi bile bir eylemde bir araya getirmekte zorlanan DTP’nin gerilimin tırmandığı şu günlerde geniş ve güçlü bir kitle desteğine sahip olduğu görülüyor.

DTP kapatılırsa ne olur?
Bu hareketin partileri kuruldukları andan itibaren kapatılma stresi altına giriyorlar. Bunun için hep yedek bir partiyi de el altında bulunduruyorlar. Son olarak HADEP 2003 yılında kapatıldı. Devreye hemen yedek parti DEHAP girdi. DEHAP hakkında da kapatılma davası hemen açıldı. Daha dava sürerken DTP kuruldu ve DEHAP da kendisini feshetti. Şimdi de Özgür Toplum Partisi (ÖTP) DTP’nin yedeği olarak bekliyor. Bir ihtimal, daha dava sonuçlanmadan DTP de kendini feshedebilir ve milletvekilleriyle belediye başkanları buraya geçebilir. Daha güçlü ihtimalse davanın sonunun beklenmesi, kapatılma durumunda yasaklı olmayanlar ÖTP’de yollarına devam ederler.

Başsavcı kimlere yasak istiyor?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 221 DTP’liye yasak isterken siyasiden ziyade hukuki kaygılar gütmüşe benziyor. Örneğin yasak istenen sekiz DTP milletvekili arasında “güvercin” olarak bilinen Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk da, PKK kamplarında eğitim gördükleri iddia edilen Fatma Kurtulan ile Sevahir Bayındır da, parti içi “şahin”lerin önde gelen isimlerinden olduğu söylenen Selahattin Demirtaş da var. Eski milletvekillerinden Leyla Zana, Hatip Dicle ve Mahmut Alınak son dönemde yangına körükle gidiyorlar ama bu hareket içinde hep “sağduyunun sesi” olarak bilinen Sedat Yurtdaş’ın da listede olması yadırgatıcı. Listenin diğer önemli isimleri, hiç tartışmasız taze Genel Başkan Nurettin Demirtaş ile Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir.

Meclis dışı kalırlar mı?
Parti kapatılsa, sekiz milletvekilinin tümüne yasak getirilse bile, 13 DTP’li, muhtemelen ÖTP saflarında TBMM’de görev yapmaya devam ederler. Fakat sayıları 20’nin altına düşerse, grup olma şansını ve onun getirdiği imkanlardan yararlanma hakkını kaybedeceklerdir.

Kürtçü hareketi nasıl etkiler?
Kapatılma durumunda zaten sertlik yanlılarının egemenliğindeki Kürt hareketi iyice radikalleşecektir. Hareket içinde yasal ve barışçıl stratejileri savunanlar iyice yalnızlaşıp etkisiz kalacaklardır. Her ne kadar yasal siyaset yapan kadrolar ellerine silah alıp dağa çıkmasalar da, PKK’nın gerek Güneydoğu, gerek büyükşehirler, gerekse de Avrupa’da gençlere ulaşması, onlardan yeni kadrolar devşirmesi iyice kolaylaşacaktır.

Haberin Devamı