Gazete Vatan Logo

Kanser çığ gibi geliyor!

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz’dan şok açıklamalar... Kanser ilk sırada yer alacak!

Hergün kanser ile ilgili yeni birşey okuyoruz, yeni birşey duyuyoruz. Bir gazete domatesin bilmemne kanserine iyi geldiğini yazıyor, bir başka gazete ise fındığın bilmemne kanserini tedavi edici özelliğinden bahsediyor. Kafamız karışıyor, neye inanacağımızı şaşırıyoruz.

Sürekli ünlülerin, başarılı isimlerin kanser ile mücadelesini okuyor, onlar bile bu kadar refaha, kontrole, dikkate rağmen yakalandıysa bizim hiç şansımız yok diye dertleniyoruz. Etrafımızda sürekli birilerinin kansere yakalandığını öğreniyor ve korkuyoruz!

Peki ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız? Nasıl korunmalıyız?

Türkiye’de kanserle mücadele denilince akla ilk gelen isimlerden İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz’a sordum. Anlattıkları, öğrettikleri nedeniyle kaç gündür kendime gelemedim. Ve inanın onunla konuştuktan sonra herşeyi değilse de, hayatımdaki birçok şeyi değiştirdim!

Etrafımızda, yakın çevremizde, ünlüler arasında sürekli yeni birilerinin kanser olduğu haberini alıyoruz. Hem de çok erken yaşlarda da kansere yakalanıldığını görüyoruz artık. Bu artış devam edecek mi, nereye kadar edecek, kanser gerçekten de o çok klişe deyimle çağın vebası mı olacak?
2020 yılında 20 milyon kişi kansere yakalanacak. Kardiyovasküler hastalıklardan sonra kanser ikinci sıradaydı, ama önümüzdeki yıllarda kanser birinci sıraya geçecek. Geçiyor! Belki üç beş sene sonra birinci sırada olacak.

Peki artış nedeni ne?
Kanserin artış sebeplerinin en önemlisi, çevre kirliliği, aldığımız gıdalar, çevre kirliliği ile beraber ozon tabakasının delinmesi. Yalnız çevre kirliliği dediğimiz zaman herşey giriyor içine… Kanser esasında anne karnında başlıyor.

Nasıl yani?
Hatta anne karnından da önce. Endüstri yakıtlarıyla ve alkol ile çalışan fabrikalarda çalışan babaların spermlerinde bozukluk meydana geliyor. Ve onların çocuklarında kanser riski 6 kat artmış oluyor. Çocuk anne karnına düştükten sonra annenin kendisi sigara içmese bile çevreden aldığı duman bile, egzosdan çıkan duman bile anne karnındaki bebeği etkiliyor. Yapılan çalışmalar göstermiş ki doğmamış çocukların amniyo sıvısında, bebek anne karnında o sıvının içinde yüzer ya, bol miktarda pestisit bulunmuş.

Pestisit ne demek?
Deterjan artıkları, fabrika artıkları, etrafa sıkılan böcek ilaçları artıkları, inorganik gübreler, plastik artıkları, bunların hepsi pestisit. Yani insanlar tarafından üretilmiş zehirlere pestisit deniliyor. Yani kanser yapan maddeler!

İşte bu pestisitler amniyo sıvısında bulunmuş ve dahası bu pestisitler çocuk doğduktan sonra anne sütünde de bulunmuş. Normalde plasenta korur ama korumasına rağmen plasenta üzerinde de aşağı yukarı 280 üzerinde toksik maddenin geçtiği gözlenmiş anneden bebeğe.

Yeni doğan çocuğun kanında ise 230 tane endüstriyel kimyasal madde bulunmuş, bunun da yüzde 80’i kanserojen çıkmış.

Anne sigara dumanından bile etkileniyor yani, bırak içmeyi! Hamileyken alkol alması, inorganik beslenmesi, deterjanların toksitesi, mesela çamaşır makinasında kullandığı deterjanlar, bulaşık makinasında kullandığı deterjanlar, kullandığı plastik kaplar hep bebeği etkileyen faktörler.

Annelerin bir kere bile basit bir akciğer filmi çektirmesi çocuğun lösemi riskini 2 katına çıkarıyor.

Anneler eğer 8 hafta boyunca çok sıkı bir şekilde organik beslenirlerse çocuğun kanser olması konusunda bunun tamamen önleyici olduğu iddia ediliyor.

Hangi 8 hafta?
Hamilelikteki herhangi bir 8 hafta. Çocuk çünkü gelişmeye devam ediyor.

Şimdi bir de bu organik yiyecek modası çıktı. Neden organik yiyecekler? Marketten aldığımızdan farkı ne organik yiyeceklerin?

Pikeatanol denilen kansere saldıran maddeler var organik yiyeceklerde. Organik yiyecekler ilaçlanmadıkları için mantarlar ve bitki haşerelerine karşı kendileri bir madde üretip öyle yenmeye çalışıyorlar. İşte bu maddeyi aldığımız zaman vücudun kanserle savaşmasını sağlamış oluyoruz. Çok önemli! Ötekilerde zaten böcek ilacı verdiğimiz için o mekanizma gelişmiyor. Zaten biz ona saldıran mantarı ve diğer bitki haşerelerini öldürüyoruz. O yüzden de o savaş maddesi olmuyor.

Peki çocuk doğduktan sonra onu kanserden korumak için nelere dikkat etmeli?
Çocuklarımız her an zehirin içinde yürüyorlar. Mesela o yeşil, yemyeşil çayırlarda, imrenerek baktığımız çayırlarda, tabii olmayan bizim yetiştirdiğimiz çayırlarda kimyasal ürünler vardır. Daha uzun süre yeşil kalsınlar ve içlerinde ayrık otları olmasın diye. O yüzden o çayırlar da kanserojen. Çocuk orada yuvarlanıyor, oynuyor, zıplıyor, eve geldiği zaman o kanserojen maddeleri de beraber getiriyor. Bunlara da dikkat etmeli. Yani çayır bile kanserojen.

O yüzden eski adetleri destekliyoruz. Eve gelindiğinde dışarıda giyilen ayakkabı mutlaka çıkarılmalı. Çünkü bu dışarıdan gelen kanserojen maddelerin bütün eve dağılmasına neden oluyor. Zaten o maddeleri en çok tutan da halılar!

Peki çocukların beslenmesi?
Çocuk annenin aldığı gıdayı alır. Yani annenin çok akıllıca beslenmesi lazım. Çocuklarımızı fast fuddan korumalıyız. Özellikle yoğurt kültürü vermeliyiz. Gökkuşağının bütün renklerindeki yiyeceklerden faydalandırmalıyız çocukları. Balık yemelililer, civasız balık ama. Fast fud haftada üç kereden fazla verildiğinde lenfoma, beyin tümörü 3 kat fazla oluyor. O yüzden tavsiyem haftada bir, hatta 15 günde bir fast food yemesi çocukların. Kırmızı etten büyüme çağında haftada iki kere yiyebilirler. Asıl balık yemeliler. Beyaz et terbiyesi vermek lazım çocuklara.

Hormonlu gıdalardan uzak durmalı, aksi takdirde biliyorsunuz kızlar çok erken adet görüyor, 8 - 9 yaşında adet gören kızlar var. Bu çok tehlikeli bir olay! Meme kanserine yol açabilen bir olay! Erken adet görmek, geç menapoz kadınlar için meme kanserinin en önemli nedenlerinden biri.

Bire beş yeşil yemek lazım, bol spor yaptırmak lazım çocuklarımıza. Çünkü gelecek nesilde o kadar çok kanser olacak ki belki böylelikle riski biraz azaltabiliriz. 20 sene sonra çok daha erken kanserlere rastlayacağız.

Epigonom denilen bir madde var vücutta. Bu madde kanser geldiği zaman gene kapatma emri veriyor, gene “ Korun” diyor. Pestisitler anne babadaki epigenon maddesini yok ediyor. Epigenon olmadığı için de çocuklar kansere çok açık oluyorlar.

Annelerin özellikle petrol ürünlerinden kaçması gerekiyor. Herşey petrol ürününe giriyor, plastik, deterjan…O yüzden bazı ülkelerde petrole şeytanın dışkısı derler.

Yani o kadar zararlı…Şeytanın dışkısı denecek kadar zararlı…

Bir de radyasyon var. Kullandığımız teknolojik ürünlerin hemen hepsinde hem de…Ondan nasıl korunmalı?
Genellikle cep telefonları ile 30 saniyeden fazla konuşmayın diyoruz. En fazla bir dakika. Ya da kulaklık takın. 10 sene sonra beyin tümörleri iki katına çıkacak. Her ne kadar büyük telefon üreticileri tehlikeyi en aza indirdiklerini söylüyorsa da araştırmalar telefonların büyük radyasyon yaydığını ve beyin tümörlerinin iki katına çıkacağını gösteriyor. Televizyon en azından 5 metre ve ya 7 metre mesafeden seyretmemiz gereikor. Baz istasyonlarından 1 kilometre mesafede olmamız lazım.

Sadece insanlar mı etkileniyor bu radyasyondan, pestisitlerden?
Tabii ki sadece insanları değil diğer memelileri de etkiliyor. Beyaz balinaların nesli tükenmek üzere, sebebi de dörtte birinin kolon kanserine yakalanmaları. Nedeni körfezağızlarındaki zehirli artıklardan etkilenmeleri. Örneğin Kaliforniya’da deniz aslanları iki sene önce ölü olarak sahile vurdular. Bunların yüzde 20 sinde genital kanser bulundu. Washington’daki bir nehirdeki balıklarda 16 cins kanser tespit edildi. Köpeklerde mesane kanseri son zamanlarda 6 kat arttı.

Yani durmadan dünyayı zehirliyoruz.
Ama kanser tedavisinde çok büyük ilerlemeler var, çok büyük paralar harcanıyor. 2025 yılında 300 milyar dolarlık kazanç sağlayacak ilaç firmaları. Bu kazancın yüzde 10’unu yüzde 20’sini çevre sağlığına harcamış olsalar kansere yakalanma oranı çok daha azalacak. Zaten 1990’a kadar hep kanseri yeneceğiz, ilaçları yok edeceğiz diye uğraşıyorduk. Fakat yok etmek bir yana kanser geliyor çığ gibi. Kansere tutulmak iş değil. En önemli laf şu “Bir korunma bin tedaviden evladır”. Korunmak çok önemli. 1990’dan sonra korunmaya önem verme başladık. Kanserden korunmak çok önemli. Kanser milyonlarca dolar da devlete ekonomik yük getiriyor, hastaya yük getiriyor, aileye yük getiriyor.

Peki ne yapacağız. Büyükşehirlerde yaşıyoruz organik yiyecek bulma, egzosdan kaçma, radyasyondan korunma gibi şanslarımız yok. Ne kadar korunabiliriz ki?
Bu kansere yol açan faktörleri devlet yavaş yavaş kaldıracak kanunlarla…

Devleti bekleyene kadar…Biz kişisel olarak ne yapabiliriz, madem bir korunma bin tedaviden evla?
Balkonda kendine bir yer yapacak biberini yetiştireceksin, domatesini yetiştireceksin. Kendine ufak bir tarım bahçesi yapacaksın, çok güvendiğin tescilli olduğunu bildiğin organik gıdalardan yemeye çalışacaksın. Bol yeşil tüketeceksin, bol meyva yiyeceksin. Hiç değilse haftada bir iki gün yeşil bir yerde 5 - 6 saat yürüyeceksin. Kozmetiklerden kaçacaksın, bütün kullandığınız kozmetik şampuanlar, saç boyaları, cilt kremleri kanserojendir. Özellikle cilt kremlerine cildi gergin tutsun diye bakır konulur, o da kanserojendir ayrıca kanserin damarlanmasını da artırır.

Evdeki çamaşır makinasında doğal deterjan kullanacaksın, bulaşık makinasında bulaşığını yıkadıktan sonra muhakkak sirkeli veya limonlu suyla çalkalayıp öyle sofraya koyacaksın.

Eve ayakkabı ile girmeyeceksin. Halıları çok kuvvetli süpürgelerle temizleyeceksin. Evi devamlı havalandıracaksın. Evde plastik kap, alümünyüm kap kullanmayacaksın. Onun yerine porselen, çelik ya da cam kullanacaksın.

Genellikle zeytinyağı tüketeceksin. Gökkuşağının tüm renklerindeki meyve ve sebzelerden hergün ufak parçalarda olsa muhakkak tüketeceksin.Yemeğe ete karşı bire oranında beş sebze atacaksın.

Temizlik yaparken fısfıslı ürünleri değil de kendin evde ürettiğin sirkeli ürünleri tercih edeceksin. Gümüş parlatırken, ocak silerken filan…Oda spreyi sıkınca odadan dışarı kaçacaksın. Koltuk altı spreyi kullanmayacaksın. Zeytinyağlı sabunlar veya defne sabunu kullanacaksın. Kafanı ya o sabunlarla ya da bebe şampuanıyla yıkayacaksın.

Çin mallarından kaçacaksın. Çin mallarında kanserojen madde, çok fazla! Gıdalarında, bütün plastik maddelerinde, oyuncaklarında, hatta üzerimize giydiğimiz ketenlerinde bile. Boyaları zehirli, kalitesiz ve kanserojen! O yüzden isim değiştirdiler şimdi, made in PRC yazıyor üzerinde artık. Made in China yazmıyor artık.

Sigara çok önemli, sigarada 4000’in üzerinde kanserojen madde var. Bir de kanseri iyice artıran bazı maddeler de var. Amonyak gibi, siyanür gibi, arsenik gibi örneğin…

Yani mücadeleni biraz da kendin yapacaksın. Devlet de kanunlarla kanserojen maddelerin kullanımını kontrol altına almalı, ama sen de yapacaksın!

GAZETEPORT

Haberin Devamı