Gazete Vatan Logo

İlk Afrikalı futbol yıldızı

Yoksul kıtanın ilham kaynağı, protokollerin değil tribünün adamıydı Eusebio!

“Hayat ve ahlak hakkında bildiğim her şeyi futboldan öğrendim”
Albert Camus

24 Haziran 2004, Avrupa Kupası turnuvası, yer Portekiz...
115. uzatma dakikası; Portekiz ile İngiltere karşılaşıyor.
Tam da ev sahibi yarı finale çıkıyor derken, Frank Lampard o golü attı. O an için öfkelendim. Ama Lampard topu ağlara yollamasaydı, maç penaltılara gitmeyecekti. Ve ben belki de o adamı bu kadar sevmeyecektim. En az Maradona, Pele, Best, Sokrates, Yaşin kadar duymuştum namını, futbolunu şöyle dünya gözüyle izleyemesem bile… Gel gelelim, Portekiz İngiltere ile geri dönüşü olmayan bir maç oynuyordu, çeyrek finaldi ve Portekiz kazanıyor derken; maç penaltılara sarkmıştı. İşte futbolun kahramanı Eusebio, “Şimdi ne olacak?” dediğim bir zamanda çıktı ortaya. O zaman 61 yaşındaydı, yaşından daha fazla gösteriyordu. Sanki detay kameralara yansıyan dünya tarihinin en iyi futbolcularından biri değildi. Kendinden geçmiş bir taraftar gibi, genç bir top toplayıcı bir çocuğun heyecanıyla kenarda kıpır kıpır, sürekli konuşuyordu. Pele, Platini ya da Beckenbauer kuvvetle muhtemel o anları kalenin arkasından değil protokol tribününden izlemeyi tercih ederdi. Ama işte yılların futbol adamı Eusebio bu kez neredeyse torunu yaşındaki genç kaleci Ricardo’ya taktik vermek için sahadaydı tam da yaşayan en iyi 125 futbolcudan biri seçildiği sene.

O TAKTİKLER SAYESİNDE...

1966 Dünya Kupası yarı finalinde İngiltere’ye karşı sahayı gözyaşları içinde terk eden bu adam, şimdi gülmek istiyordu. Ve o an her ne kadar TRT spikeri, “Eusebio, Ricardo’ya geçmiş zaferlerden, şanlı geçmişten bahsetti” sözleriyle bir parça saçmalıyor olsa da, biraz da o taktikler sayesinde Portekiz İngiltere’yi eliyordu. Ricardo, hem penaltıyı kurtarıyor, hem beyaz noktaya koyduğu topu filelerle buluşturuyordu.

ONA 'HİÇ KİMSE' DİYORLARDI

Figo, Deco, hiçbir zaman sevemediğim Ronaldo, Rui Costa ya da Simao…
O gün sahadaki hiçbir Portekizli futbolcu kalenin arkasında takımının kazanması için kendini paralayan bu adamdan daha değerli değildi. Gazetelere günün yıldızı kaleci Ricardo olsa bile bana göre “star” ayağını oyun alanına dahi basmayan Eusebio’ydu. Belki onsuz maç kazanılırdı fakat bu denli keyifli ve unutulmaz olmazdı.
“Fazla gerilmeden topu 90’a yazma” mevzusunda ondan iyisi yok diyorlardı. Öyle ki; Dünya Kupaları tarihinin gelmiş geçmiş en iyi 120 golünden 5’i Eusebio’ya aitti. Çocukken “ninquem” yani “hiç kimse” diye çağırıyorlardı onu. Yıllar sonra memleketinde “o Rei” yani “Kral” olacak, tüm dünya Britanya basınının maharetiyle onu “Kara Panter” diye anacaktı. Mozambik’de doğmuştu, demiryolu işçisi babası Angolalıydı. Koloni çocuğuydu yani. 11 şampiyonluk kazandırdığı Benfica ile 250 esküdoya yani bin 700 dolara anlaşmış, mukaveleyi annesi imzalamıştı, “Olur da oğlum size alışamazsa para Mozambik’teki bankada. Tek bir kuruşuna dahi dokunamazsınız!” ültimatomuyla…

'SÜRGÜN' EFSANESİ
Zaten Eusebio da, Benfica’ya geldiğinde bir cebinde dönüş biletini hazır tutuyordu. Yani futbol efsanelerinde dillendirildiği gibi Benfica tarafından kaçırılmamıştı. 250 esküdoya ikna edilmişti işte… Zaten dönmesine gerek kalmadı. Hatta o kadar sevdiler ki; bir daha yerinden oynayamadı bile, hep kırmızı-beyazlılar için ter döktü Eusebio. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Nazi yanlısı Salazar, bu siyah çocuğu hep istiyordu. Juventus, Real Madrid, Inter, Manchester United kendisini transfer etmek isterken 22 yaşında, askere alınıyordu. Diktatörün askeriydi. Kimileri ülkeden sürgün edilirken onun ülkeden ayrılmasına izin verilmemişti.

YOKSUL KITANIN İLHAM KAYNAĞI

İlk Afrikalı futbol yıldızıydı, yoksul kıtanın çocuklarının ilham kaynağı olmuştu Eusebio. Pele gibi lüzumsuz bir milliyetçiliğe kapılmayıp “Bugünün en iyi futbolcusu kim?” diye sorduklarında Ronaldo yerine Messi’nin adını zikretmesi bile en azından benim için mühim. Efsane nedir, nasıl olunur futbol ile efsanelik kavramı neden bu kadar sık içselleştirilir orası uzun mesele ama Eusebio’nun gazeteci Serhan Asker’in “Efsane olmak nasıl bir duygudur?” sorusuna verdiği “Efsane değil insanım” cevabı bile onu anlamak için kâfi gelir sanırım. O gerçekten de farklı zamanların, bizim aşinası olmadığımız futbol günlerinin adamıydı. Bonservis, maaş, vergiler, primler, ekstra masraflar, profesyonel ayakların tüm amatörlükleriyle boy gösterdiği şu saçma sapan reklam filmleri yoktu. Ne traş bıçakları, ne koka kolalar, ne çok pahalı arabalar… O zamanlar jöle var mıydı bilmiyorum ama en azından Eusebio maçlarda kullanmıyordu. Var olan; bir meşin top, pis sahalar, acımasız ve yetenekli kramponlar arasında koşuşturan yürekli adamlardı. Eusebio, 1966 İngiltere Dünya Kupası’nın 9 golle kralıydı. Onu canlı canlı izleyenler, hızlı, güçlü ve isabetli şutlarını, unutulmaz Brezilya maçlarını, takımı Kuzey Kore’ye yenilirken attığı dört golle maçı 5-3’e nasıl döndürdüğünü, 678 resmi maçta 679 gol attığını ya da en kötü 2004’de kalenin hemen arkasında taktik verirken büründüğü o ruh halini anımsayacaklar. Aslen Mozambikli olsa bile kaderin, kederin ve alın yazısının türküsünü, Amália Rodrigues’den bir fado gönderiyorum ona. Bu oyun seni ve senin gibileri özleyecek.

Haberin Devamı