Gazetedeki ayrılık yazıları

Sayın Betül Mardin ile birlikte bir söyleşi için bir araya geldik. Aman beni bir görseniz bir heyecan, bir telaş

Haberin Devamı

Sayın Betül Mardin ile birlikte bir söyleşi için bir araya geldik. Aman beni bir görseniz bir heyecan, bir telaş. "Ben Betül Mardin'in yanında nasıl konuşacağım?" Öyle ya, bu çok bilgili, işinin kraliçesi olmuş hanımla nasıl aynı platformda yer alacağım? Dinleyicilere hitap ederken ya sesim titrerse?... Olmaz mı olur, vallahi... Derken o olağanüstü zarifliği ve sıcaklığı ile kucaklayarak karşıladı Betül Hanım. Nasıl tatlı dilli, nasıl sevecen ve doğal... Bir anda sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibi rahatlayıverdim. Sohbetin bir yerinde, "Bu Merkür yüzünden hastalanıyorsun sen..." dedi. Sonra konuşmalarımızı yapmak üzere yerimize geçtik. Ben onu dinlerken kendimden geçmişim. Nerede olursa olsun o topluluğa ve diline göre konuşmak bu işin sihiri... Çocukla çocuk, anneyle anne olabilmek... Konuşmalarımız birliğinde yanımıza gelen hanımlarla tanıştık. İçlerinden bir tanesi bana gazeteden kestiği benim yazılarımdan bazılarını götserdi. "İşte bu yazılar var ya, sonunda ayrıldım" dedi... Yazılardan bir tanesi geçen yaz yayınlanan "Mutfak" başlıklı yazıydı. Bir diğeri "Gitmek zamanı" öbürü "Bitmiş aslında" bir başkası "Farketmez"di... Hepsi de süregelen ilişkilerin aldığı yaralar üzerineydi...

Yanıma gelen hanım, "Eşime bu yazılarınızı okutturdum. Söyle bir bakar gazeteyi kenara koyardı. Boşanırken, 'Bana okuttun işte o ayrılık yazılarını, al istediğin oldu, ayrılıyoruz' dedi. Oysa ben o yazıları ayrılmak istediğim için değil, yaraları sarmak için okutmuştum. Derdimi anlatmak için, imdat istemek için. Ama okuduğunu bile kendine göre yorumluyordu. 20 küsur yıl sonra ayrıldık... Aslında iyi oldu galiba..." dedi. Adamın biri bu ülkenin bir yerinde beni gördükçe sinir oluyor diye düşündüm. "Bu kadının yüzünden ayrıldık biz diyordur" belki arkadaşlarına... Karşımdaki hanım gözlerinde küçücük bir keder ama verdiği kararın doğruluğuna belli ki her gün daha çok inanan haliyle gülümsüyordu bana... "Bu kararı aldığınız zaman üzerinize bir yük mü bindi, yoksa rahatladınız mı?" diye sordum. "Yani bu ayrılık size yeni yükler mi getirdi? Acısı, zorluğu, sızısıyla... Yoksa artık hayatınızda kopan bir parçanın kederi, içinizdeki ferahlağın yanında cılız mı kalıyor? Bir şeyler eksilse de alışkanlıklar bozulsa bile içinizde bir kapı açılmış, üzerinizden bir yük kalkmış gibi mi hissediyorsunuz?" Hanımefendi zarif zarif anlattı. Ben oradan ayrılırken yüzü daha çok gülüyordu. Alınan tüm büyük kararların arefesinde biraz zaman tanımalı insan kendine. Kimimiz bu zamanı yıllarca kullanıyoruz. Biz o kararı vermek de çok gecikmiş de olabiliyoruz. Bir işi bırakmak, bir ilişkiyi bitirmek, tatsız bir konuşma yapmak... İşte bütün bunlardan önce o soruyu sormalı insan kendine... "Üzerimden bir yük mü kalkacak, yoksa omzuma yeni bir yük mü binecek?"

Not: Dünkü yazımda, "Bir anlamı vardır varlığının, yalansa da çirkinleşse de" cümlesinde bir harf hatam anlamı tamamen değiştirmiştir. Sizlerden özür diliyorum. "Yaşlansa da çirkinleşse de" olacaktı doğrusu...

DİĞER YENİ YAZILAR