Kılıçların Gölgesinde Başarı

Hayatımdaki ilk önemli başarım hangisiydi acaba? Beni çok mutlu eden, herkes duysun istediğim, bir daha bir daha düşündükçe içimin kamaştığı o tatlı sarhoşluk ilk ne zaman gelmişti başıma?

Haberin Devamı

Hayatımdaki ilk önemli başarım hangisiydi acaba? Beni çok mutlu eden, herkes duysun istediğim, bir daha bir daha düşündükçe içimin kamaştığı o tatlı sarhoşluk ilk ne zaman gelmişti başıma?

Okumayı söktüm diye kırmızı kurdele takılan gün mü yoksa sınıf başkanı seçilip kırmızı kollukla koridorda dolaştığım yıl mı?

Anadolu lisesini kazandığımı öğrendiğim sabah mı yoksa üniversiteye kayıt yaptırdığım o öğleden sonra mı?

İlk başrolümü aldığımda mı yoksa ilk ödülü mü kucakladığımda mı?

Adımı bir kitabın üzerinde görmek mi yaşatmıştı bana bu mutluluğu yoksa kitabı vitrinde görmek mi?

Liste başı olmak mı, ipi önde göğüslemek mi veya?

Belki gazete reklâmının yayınlandığı o akşam, ilk sinema filminin galası, reytingde birinci olduğumuz ilk gün; hepsi olabilir...

Bilemedim şimdi...

Tabii her bir başarının bedelini tek tek ödedik.

Bildiğiniz gibi bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz ya...

Fitil fitil mi desem, bucak bucak mı; doya doya mı, kana kana mı desem bilmiyorum başarı kaynaklı bütün sevinçlerin “ederi” neyse ödedim...

Herkes gibi... Ödettiler...

Belki de bu yüzden hiçbir başarıya sevinemez olduk artık.

***

Bayramın ikinci günü ben senaryomu çalışırken Kıymetlim de elektronik mektuplarını kontrol ediyordu “A, kitabımın Yunanca baskısı çıkmış” diye mırıldandı. Kısık bir sesle mırıldandı, evet.

“Nasıl yahu?” diye fırladım oturduğum koltuktan, “Nasıl haberimiz olmaz, bir yanlışlık olmasın? Hangi kitabın?”

“Ben askere gitmeden sözleşmeyi imzalamıştım, o ara çıkmış haber vermemişler demek ki. Bu İşte Bir Yalnızlık Var’ı çevirdiler” dedi gülümseyerek. Sonra coşkuyla yazılmış bir okur mektubu gösterdi. Atina’dan İngilizce bir teşekkür mektubu yollamıştı okuru. Sonra hemen İnternetten kapağına baktık, pek beğendik, buradaki yayınevini aradık, ben heyecanla ve hevesle bir kutlama yemeği organize etmeye oturdum...

“Onu mu davet etsek, bunu mu çağırsak, evde mi yapsak, bir yere mi gitsek?” diye sesli sesli düşünürken, Kıymetlim “ya abartmasak” dedi ürkerek. “Çok da önemli bir şey değil”

“Nasıl önemli değil?” dedim pek yüksek bir tondan.

“Kitabını başka bir dilin insanları da okuyor artık, nasıl önemli olmaz. Bunu kutlamayacağız da neyi kutlayacağız?”

Bana öyle bir baktı ki...

Başarının bedelini defalarca ve defalarca ve defalarca ödemiş bir insanın yorgun haliyle... Artık huzurundan ödün vermeden yaşamak için kendi kabuğuna kapanmış neredeyse ihtiyar bir ifadeyle...

***

Nasıl bu hale gelir sevinç dolu bir insan yüreği?

Neden utanır, susar, saklamaya başlarız o küçük, büyük zafer keyiflerini?

Nasıl ve niye küser imzasını hakkıyla atabilenler?

Yanıtı nasıl da basit aslında...

Bakınız Cem Yılmaz...

Bakınız Orhan Pamuk...

Bakınız Elif Şafak...

Bakınız Yılmaz Erdoğan...

Bakınız Tamer Karadağlı...

En büyük suçları düşlediklerini başarmış olmaktır...

İçinde yaşadığımız toplumun kriterleri bir süre önce bozuldu.

Bu yüzden sokaktaki adamdan basındakilere insanların değerlendirmeleri de bulanık.

Öyle ya;

Birileri bir şey kotarmalı ki, diğerleri kılıçları kınından çıkarsın!

DİĞER YENİ YAZILAR