Bir "Başak"ın Mayıs sendromu!

Yılbaşı gecesi mutfakta portakallı, ballı tavuğu servis tabağına koyarken ardı ardına mesajlar düşmeye başladı telefonuma

Haberin Devamı

Yılbaşı gecesi mutfakta portakallı, ballı tavuğu servis tabağına koyarken ardı ardına mesajlar düşmeye başladı telefonuma.

Telefonum da anormal benim.

Mesela iki gündür açılmamaya karar verdi. Bazen de telefon çalıyor, yanıtlamak istiyorum ama bir türlü açamıyorum aleti. Çalıp duruyor telefon. Yanıtsız çağrılar birikip duruyor. Bazen de işte böyle mesajları biriktirip hepsinden aynı anda haberdar ediyor.

Bir telefon doktoruna götür diyeceksiniz ama bugünlerde bir de telefonumu tamir ettirmek istemiyorum.

Çünkü çok uzun zamandır evimi tamir ettiremiyorum. Telefonumu nasıl tamir ettireyim?

Ne diyordum? Hah, yılbaşı gecesi gelen mesajlar... Konuyu yılbaşı mesajından tamire bağlayacağım şimdi.

***

Sevgili arkadaşım Ayşenur Yazıcı, gözümün bebeği dergim Gülümse'de astroloji yazıları yazmakta. Her ikimizin de burcu Başak olduğu için çok yakın gider hayat serüvenimiz. Aramızda hepitopu iki günlük bir fark var.

Neyse, yılbaşı gecesi Tuğçe Baran'ın da aralarında olduğu bir grup arkadaşım yemek masasında beni beklerken ben servis tabağını bir kenara bırakıp bir anda şakır şukur yığılan mesajlara bakayım dedim.

Ayşenur "müsait olunca beni ara, haritanla ilgili bir şey söylemeliyim" yazmıştı. Hadiiii!

Hemen banyoya kapanıp Ayşenur'u aradım, zira yorumlarında tutturmuşluğu çoktur. Aklımız şaşar yazdığı yorumlara.

"Alo, arkadaşım ne oluyor?" dedim telaşla.

"Hazırlıklı ol" dedi bana Ayşenur.

"Mayıs ayını sadece sen değil bütün Türkiye ağır geçirecek. Ama sende gördüklerim ciddi, şöyle, şöyle, şöyle" dedi.

Aldı mı beni bir "mayıs sıkıntısı!"

***

Her beş yılda böyle bir topluca ziyaret eder sorunlar beni. Biri de tek başına gelmez hani... Geldi mi ikişer üçer, hatta beşer beşer dizilirler...

Bugünlerde ne uyku uyuyabiliyorum ne de doğru dürüst yemek yiyebiliyorum.

Çoklukla imza günlerinde, söyleşilerde "öyle kötüydüm ki, televizyonda sizi izlerdim ve sorunların biteceğine inanırdım" ya da "her şeyin beni bulduğuna inanmış ve hayata küsmüştüm. Bir gün bir yazınızı okudum ve bana öyle iyi geldiniz ki" gibi, yaptığım işe beni çok mutlu eden anlamlar yükleyen okurlar olur.

Bugünlerde "hani okusam da bana iyi gelse bir yazar"a, "seyretsem de bana güzel şeyler anımsatsa bir televizyoncu"ya öyle ihtiyaç duyuyorum ki...

***

Evinizi tadilata almadan önce mutlaka bir psikiyatra başvurun. Çünkü kişisel sorunların büyük çoğunluğu böyle dönemlerde ortaya çıkarmış.

Eviniz yıkılıyor, siz içinde kalamıyorsunuz, ustaların en zorunu buluyorsunuz, günler geçiyor, iş bitmiyor ve o sırada dışarıdaki hayatta sorunlar yuvarlana yuvarlana bir çığa dönüşüyor...

Arkadaşlarımın bir kısmı beni uyarmıştı.

"Sen ilk kez tadilata giriyorsun, sana iki hafta dedilerse sen bunu en az altı hafta olarak düşün. Üç lira dedilerse en az sekiz lira say, genellikle her isteğine hayır derler ama sen dinleme. Bu arada hayatına ve sağlığına dikkat et" diyerek beni hazırlamaya çalıştılar ama olmadı...

***

Her köşe yazarının bir tadilat geyiği oluyormuş demek ki... Haftalardır kendimi tutuyordum ama az önce ustabaşı ile aramızdaki yüksek soprano diyalogumu duyan Vatan yedinci kat sakinlerinden tek tek özür dilemeye yüzüm tutmuyor. Ve öyle çaresizim, öyle mutsuzum ki...

Sanıyorum ustabaşı ile başlayan bu isyanım dalgalanarak devam edecek...

Tüyleri ürperten üçüncü sayfa cinayet haberleri böyle mi çıkıyor acaba?

DİĞER YENİ YAZILAR