Saf...

Haberin Devamı

Kendiliğindenlik... Benim bundan başka bir beklentim yok aslında.

Ya sizin?

Zorlamasız... Kendiliğinden oluversin ne olacaksa diyorum artık...

Büyük şekillendirmeler, beklentiler, baskılar, yalvarmalar, düzenlemeler, planlar, zorlamalar, tehditler, ödeşmeler, hesaplaşmalarla gelen başarı, zafer, arkadaşlık ve aşkın...

Geldiğinde pek de kalıcı olmadığını görmüştür yeterince uzun yaşayanlar...

***


“Yeterince uzun yaşayınca...”

Şahane bir film ve roman cümlesidir aslında...

1950 ve 60 sonlarına ait filmleri izleyip, dokümanları okuyup incelerken yeterince uzun yaşamış bir ihtiyar gibi büyük büyük sonuç cümleleri kurasım geliyor sürekli...

Bugünlerde evden çıkmadan bunu yapıyorum çünkü. Okuyor, izliyor ve havayı takip ediyorum.

Okuyup izlerken de bugüne ait biriktirdiğimiz, inşa ettiğimiz, üzerinde tartıştığımız bazı şeylere o ihtiyar adam gibi baktığımı fark ediyorum hayretle...

***


Benim olsun istediğim her şey için verdiklerimi düşününce... Yeterince adil bir oyun muydu acaba diye düşünmeden edemiyorum...

Ya siz?

Benim olsun istediğim bir “kariyer” Benim olsun istediğim bir “nam.”

Benim olsun istediğim bir otomobil... Benim olsun istediğim bir sevgili...

Benim olsun istediğim bir varoluş hayali... Bütün bunlar için siz de oyuna bir şeyler çıkarıp koydunuz cebinizden...

Kazanmak kolay değil.. Kazandığını elde tutmak daha da zor kuşkusuz... Hepsini kaybetmek bir kazaya bakar... Ve tüm kazançlar bakım ister, göz ardı ederiz çoğumuz...

Oysa kaybetmeye tahhamülü yoktur hiçbirimizin...

***


Bir kavgaya girerken içimizden geldiği için, kendimizi tutamadığımız için değil o kavgaya girmediğimizde bizi ayıplayacaklarını düşündüğümüz için giriyorsak...

“Savaşa girmeyene korkak derler” diye o savaşın bir parçası oluyorsak... O bizim korkak olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor, biliyorsunuz...

Şık bir arabanın sahibi olmakla, şık bir siyasi kavganın parçası olmakla övünenin bir farkı var mı?

İnsanın en büyük korkuları da daima kendi içinde büyüttükleri oluyor...

Gerçekleşiyor mu? Evet, bazı kehanetler kendi kendisini gerçekleştiriyor...

***


Bir süre daha 50’lerde kalırsam iyice o yaşlı adama dönüşeceğim korkarım...

Dün kar yüzünden bir arkadaşımın 16 yaşındaki kızı şehir dışındaki evlerine gidemedi ve bende kaldı. Pencere önünde karı izliyorduk... İçinden geçenleri anlattı... Gülüştük. Sonra konuşma sırası bana geldi elbette...

Daha dün bebek arabasındaydı... Daha dün...

“Allah bütün canlıları çift göndermiştir dünyaya... Bir muhabbet kuşu bile yalnızlığa dayanamaz. Hep tamamlanmak için uğraşır canlılar. Diğer yarılarını, eşlerini ararlar. Ama bazen okumaları doğru yapamayız. Bizi tamamlayacağını sandığımız şeyleri deneye deneye bulmaya çalışırız. Günümüz insanını yanıltacak şey öyle çoktur ki... Beni acaba bir başarılı bir evlilik mi, yoksa şu pahalı çanta, saat, elbise mi tamamlayacak? Belki kartvizitimde yazan tepe yönetici bilmem kim ibaresidir. Bindiğim araba, oturduğum evdir... Yani kim olduğumuzu anlamaya ve anlatmaya çalışırken bir yandan da tamamlanmaya çalışırız. İşte o serüvende aşk bir kendiliğindenlik olarak çıkagelir. Aşkı Allah’a, karşındaki insana, tabiata, sanata, yaptığın işe duyabilirsin... Kendiliğinden, hiç düşünmeden, hesap yapmadan, sana öğretilen, kendine öğrettiğin bütün korku ve hesaplardan uzak içinde onunla bir olma isteği duyuyorsan, o kavgaya atlıyorsan, o sevişmeye giriyorsan işte o aşktır... Aşk kendiliğinden gelir... Sen nasıl üç dört yaşında piyanoya çalmaya başladın... İşte aşk öyle bir şey...”

***


Hayatta saf kenliğindenlik bekliyorum...

Ya siz?

DİĞER YENİ YAZILAR