Hatır...

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta gencecik bir müzisyen konuk oldu Ahaber’deki programıma. Selçuk Balcı.. Karadeniz pop müziğinin yeni Kazım’ı diyorlar ona.. Of ne güzel şarkıları var... “Benim İçin Üzülme” dizisine verdiği iki şarkısını okudu önce. Amanın aman... Nasıl da güzelmiş o şarkılar... Doksanlı yıllarda televizyon programı yaptığım sıra ellerinde gitarları, ilk albümleri vesilesi ile konuk ettiğim delikanlılar geldi gözümün önüne...

Volkan Konak ...

Kıraç...

Mor ve Ötesi...

Duman...

Öyle belliydi ki alacakları yollar, tırmanacakları dağlar...

Selçuk Balcı’ya bakarken aynı şeyi düşündüm...

Bir gün Selçuk’u da ilk albümü ile konuk etmiştim diyeceğim... Sonra o da ulaşılmaz olanlar kervanına katılacak... Bugün “şarkıların ne güzel be kardeşim, kalbin dert görmesin” dediğimde, tatlı bir mahcubiyet içinde “eyvallah” diyen delikanlı önümüzdeki birkaç yılda konserleri onbinleri ağırlayan bir isim olacak...

***


Bir gün önce de televizyon sunucusu Yunus Günce, yeni tek kişilik gösterisini anlatmak üzere programın konuklarından biriydi. Kırgındı sanki, kırık, bıkkın... Yıllar önce söyleşi yaptığım insanlarla on-onbeş yıl sonra tekrar oturup konuşmaya başladığımda geçen yılların onlarda nasıl izler bıraktığını gözlemliyorum... Kime neler bırakmış, ne bırakıp ne almış... Televizyon ve gösteri dünyasının unutkanlığı, hafızasızlığı, nankörlüğü, kolaycılığı onu çok yormuştu... “Böyle yaşamaya alıştım. Unutulan bir şey var, unutulan bir sanat. Televizyon sunuculuğu denilen hani... Hah işte o! Ben bir televizyon sunucusuyum. Artık bu bir işe yaramıyor ama” dedi...

“Televizyon artık, televizyoncular dışında herkesin para kazanma ya da kendini gösterme alanı. Her meslekten insan televizyon programı yapıyor. Bu yüzden de televizyonculara artık ihtiyaç duyulmuyor. Ama bu da geçici bir dönem” dedim...

Yunus, hayli umutsuz baktı yüzüme...

“Kişisel algılamıyorum zaten...” dedi huzursuzca gülerek... Ben de ona baktım ve aynı huzursuzlukla gülümsedim...

***


Şimdi bu yazıyı yazarken...

Selçuk’tan Yunus’a geçtim ama... Bir de Ebru var aslında... Aynı hafta sonu onu da konuk ettim... Eski günlerden bugüne düşünürken şimdi... TOÇEV’i 22 yaşında kuran Ebru Uygun’la 1997’de röportaj yapmıştım. Çok yeni bir vakıftı TOÇEV... Ebru yeni anneydi... Şimdi TOÇEV ülkemizin en bilinir ve en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri... “Beş milyon çocuğa ulaşmışız bunca zaman içinde” dedi...

TOÇEV büyürken, milyonlarca çocuğa eğitim için büyük, küçük fırsatlar yaratırken Ebru’nun iki oğlu büyümüş, o çok ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşmış, yıllar içinde bir alver oyunu da o oynamıştı hayatla... Hep sakin bir insandı ama daha durulmuştu sanki içindeki sular... Kırgın mıydı? Hayır! Yorgun muydu? Belki biraz... Huzurlu muydu? Yaptığı işlerden, TOÇEV’den dolayı sonuna kadar...

***


Bazılarımızın hatrı sayılır bir alacağı birikir hayattan... Hayat işte; kiminin ödemeleri düzenlidir, çok beklemez tıkır tıkır akar...

Bazılarımızınsa ha bugün, ha yarın diyerek daha başından tıkanır biter.

Nereden nereye geldim...

Kimi kendine, kimi sanatına, kimi başka hayatlara yatırım yapıyor... Faizin hangisinde yüksek çıkacağı Allah’ın takdiri...

DİĞER YENİ YAZILAR