Organik heykeltıraş...

Haberin Devamı

“Doğanın güzelliği bile kişinin ruhsal algılarına göre farklılık göstermiyor mu? Hayal ve fantezi işe karışmadan doğa ne güzeldir, ne de ifade edilmeye değer...

Güzellik ve estetik anlayışı kişiden kişiye değişiyor ama güzel olana duyulan yakınlık ve ilgi yüzyıllardır değişmiyor... Daha çok beğenilmek, daha genç, dinamik ve sağlıklı görünme isteğimiz hep var. Yaşlandıkça güzelleşen ruhumuzun güzel bir bedenle dengelenmesini derinden arzu ediyoruz.”

Bu cümleler Opr. Dr. Semih Gök’e ait.. Çocuk yetiştirmekten, özgürlük savaşçılarına, organik beslenmeden nano teknolojiye dek pek çok konuda daldan dala atlayarak sohbet ettiğim çok sevdiğim bir dostum... Sıkı bir sırdaşım... Müthiş teselli eder insanı... Mesleğini estetik cerrahi olarak tanımlamaktansa organik heykeltıraş tanımını tercih eder...

***


Eski bir gazeteci olan Ayşe Gülay Hakyemez’in “Bir Başka İstanbul” başlıklı muhteşem bir bloğu var... “Dayatılanı değil, özgün yaşamımı sürdürmeye gayret ediyorum. Sanatı ve Tasarımı çok önemsiyor, daha çok sayıda insana ulaşmasını, duygulara ve düşüncelere değmesini diliyorum. İstanbul’u kendine göre yaşayan kişiler ve mekânlarla tanışmaktan ve paylaşmaktan büyük keyif alıyorum” diyor blogunun girişinde...

Ben Semih’le yaptığı söyleşiyi merak edip girdim bloğuna...

Allahım nasıl bayılıyorum böyle bloglar, yeni bakış açıları, çabalar, yazılar, satırlar, fotoğraflar gördükçe...

Sanki bir cerrahla değil de bir güzel sanatlar tarihçisiyle konuşmuş Ayşe Gülay Hakyemez...

***


Dayanamadım... Semih’in bazı yorumları o kadar hoşuma gitti ki, izinleriyle alıntılar yaptım. Estetik ameliyatlarıyla ilgili başladıkları sohbetin bir yerinde Dr. Semih Gök şöyle bir şey söylüyor:

“Bizler elbette ki yoktan var etmeyiz. Var olmanın ötesinde değerler katarız. Bu yolculuk doğayla, zamanla, bedenle yoğun çabalı bir karmadır. Felsefemiz, var olma amacımız, yıllar boyu aldığımız eğitimler bizi yetkinleştirir. Doktor olma formunu, hakkını bize verir. Bu noktadan sonra her doktorun kendi profesyonelliği kendi vizyonu ile belirlediği üretimleri ortaya çıkar. (...) Ben bedeni bir bütün olarak görmekten yanayım. Bu nedenle kombine tedavileri anlamlı buluyorum. Bir bölge iyileştirilmeye, güzelleştirilmeye başlandığında bütün noktaların dengesi bozulabilir. Her kurguyu yeniden planlamak ve şekillendirmek gerekli olur bu durumda. Ayrıntılarda çok şey gizlidir. Mutluluk, sunduğumuz sonucu algılayan zihinlerin değer yargılarına göre şekillenir. Sonuç, beyninde filtre ederek yorumlayan kişinin beklentilerine uyarsa mutluluk getirir. Dış dünyanın onayı durumu taçlandırır. Önemli olan budur. Sağlıklı bir üretkenlik içinde olmak bizleri mesleki tatmine götürür.”

***


Üç soru ve üç yanıt var ki, pek hoşuma gitti...

Hep kendime, hep çevreme sorduğum bir soru... Sanat bir doktorun, bir öğretmenin, bir işçinin, bir futbolcunun, bir öğrencinin hayatında nasıl yer alır, ne değiştirir, ne yapar?

İşte yanıtı sanki:

“Plastik cerrahımızın beğendiği plastik sanatçılar kimler acaba?

Rembrandt’a karşı hep farklı bir tutkum olmuştur. Kullandığı ışık etkisi sayesinde resimlerinde ölümsüzlüğü, damarlarında canlılığı hissediyorum. Işığı ile resimlerinde derinliği yakalıyor, boyutu algılıyorum. Gözlerim Rembrandt’n anatomik, doygun, doğal, hoyrat, ‘olduğu gibi’ insanlarını seviyor.

Medeni insanın hayatında sanat kaçınılmazdır. Çünkü sanat bana göre ‘güzelliği’ arama macerasıdır. Ve güzellik anlayışı her insanın kendi zihin kodlarında gizli, onlarla sınırlıdır. Kodları oluşturan faktörler yaşadığı coğrafya, aldığı eğitim, etkileşim içinde olduğu çevre ve kültürdür. Buna göre sanat bazıları için kaçınılmaz, bazıları için ise önemsizdir. Yaşam tercihimde ‘sanat’ ruhumu destekleyen, onu yücelten, onu tekâmül ettiren bir olgudur.

Sanat mutluluk verir mi?

Yaşam hazları içerisinde pek çok değer vardır. Sanat kişisel olgunluğumuza katkısı en yüce değerlerden biridir. Olgunlaşmanın ve tekâmülün verdiği yetkinlik aydın bir beyin için en büyük mutluluktur. Picasso’nun söylediği gibi ‘sanat ruhumuzdan günlük hayatın tozunu siler.’

Estetik Cerrahi’nin mutlulukla ilgisi nedir?

Leo Buscaglia kitaplarında ‘davranışlarınıza başlarken mutsuz bile olsanız mutluluk rolü yaparak başlayın, bedenin oyununa ruh inanır bir süre sonra mutlu olursunuz’ der. Çirkin olduğu, yaşlı olduğu, beğenilmediği, seksi olmadığı gibi algılardan kurtardığınız kişi mutlu olur. Ruhunun derinliklerinde bedensel takıntı var ve siz ona istediğini verebilirseniz hayat onun için daha güzel olur. İnanıyorum daha genç hisseden ve görünen organik sorunlar dışında psikolojinin desteği ile daha uzun ve daha kaliteli yaşayacaktır.”

Bu söyleşinin devamı için : http://birbaskaistanbul.blogspot.com/2012/03/bir-estetik-cerraha-sordum-guzellik.html

***


Dilşâd olacak ve Cenk...

Cenk Yüksel’den size daha önce de söz etmiştim... “Şimdi müzikten bir tat alıyorum...” ilk dinlediğimde... Yılbaşı gecesi evimde mini bir konser vermişti arkadaşları Serap ve Gürsel’le... Ne seviyorum o genç arkadaşlarımı size anlatamam... Çok kıymet verdiğim birkaç dostuma tanıtmak istedim. Kırmayıp beni, her defasında aynı coşkuyla aynı hazzı yaşattılar bize... Cenk elini kulağına koyup da uğurlu şarkısı

“Dilşad olacak diye kaç yıl avuttu felek

Saçıma karlar yağmış boşuna yaz beklemek” diye bir başladı mı...

Benim bütün konuklar kalakalıyorlar ya Cenk’in sesi ve yorumu karşısında. Değmeyin benim keyfime...

Bir akşam konuklar arasında Atina’dan bir Yunan misafirimiz vardı... Cenk’ten “Ah, İstanbul İstanbul olalı”yı istedi... Cenkcim güzel güzel okudu... Bizim Yunan misafir mest olmuş dinlerken Cenk arkasından Mikis Theodorakis’ten bir şarkı patlatmasın mı...

Yani diyeceğim o ki sahne projesi Yeşilçam Şarkıları olan Cenkcim ve saz arkadaşları (burada Serap’ın ve Gürsel’in şen kahkahalarını duyabiliyorum) Boş Çerçeve ile olsun, Sevmekten Kim Usanır ile olsun... Artık bilemem gönül sazınızı titreten şarkı hangisidir... O teli bulup oradan meşk eylemede öyle usta, öyle ustalar ki bu nasıl gençlik kardeşim dedirtiyorlar bana her defasında... Ağlarken gülmek her ne kadar manik depresif bir durummuş gibi görünse de... Yeşilçam filmlerinin bana bunu yapabilmesinin tek nedeni şarkılarıdır diye düşünüyorum...

Ah bu Cenk... Efendi efendi başlar, ağlatmadan bitirmez programını... (Ama kardeşim, bu beyefendi, bu güzel kalbine bu muzip fırlama komik çocuğu nasıl sıkıştırdın onu anlamadım ben...)

Cenk, Gürsel ve Serap...

Sizi çok ama çok güzel yerlerde göreceğime eminim..

Konservatuardan bu yana çok iyi arkadaş olan bu üç isim biliyorum ki Türkiye müzik tarihinde çok ama çok güzel yerlere gelecekler...

Çok yakında İstanbul’da Cenk Yüksel adını sıkça duyacaksınız... Önce “Dilşâd olacak” diye başlayacak... Sonra...

Bekleyin...

DİĞER YENİ YAZILAR