Kırk yıllık dargınlık

Sabah gazeteye gelmek üzere hazırlanıyordum. Kucağımdaki nohut tanesini bırakamıyordum bir türlü

Haberin Devamı

Sabah gazeteye gelmek üzere hazırlanıyordum. Kucağımdaki nohut tanesini bırakamıyordum bir türlü. Kucağıma yayılmış, gözlerini dikmiş bana bakıyordu. "Uyusan da ben de çıksam tatlı kızım" diye konuşmaya başladım ama o benim ciddiyetimi ve ricamı çok komik bularak gülmeye başladı. O güldükçe ben daha çok güldüğüm için bir süre kıkırdadık karşılıklı. Kendisiyle sürekli konuşuyoruz; o da bu konuşmalara çığlıklar, gülmeler, ağlamalar ve gözünü dikip dakikalarca bakmaklar şeklinde karşılık veriyor.

Sinirleniyoruz, ona göre!
Bu günlerde sinirlenmeyi öğrendi. Bir şeye kızdığı zaman kesinlikle onunla konuşmayacaksınız, bu kesin bir kural. Hatta kendi aranızda bile konuşmayacaksınız, çok kızıyor. Ağzında emzik cokkudu cokkudu (çıkardığı ses yani) kaşlarını çatıp bizi seyrediyor. Konuştuğumuz anda çığlığı basıyor. Sustuk mu susuyor o da... Başımızda bir akrep burcu var artık. Benim gibi bir "ılımlı"ya böylesi denk geldi işte ne yapacaksın? :) Şaka bir yana, sabah hanımefendi kucağımda dolanırken televizyonda Seda Sayan'ı izliyordum bir yandan da. Tam kırk yıldır aynı evin içinde dargın yaşayan bir karı kocayı barıştırmak için stüdyoya getirmiş. Yaşadıkları yerin, Tavşanlı'nın Belediye Başkanı "Ben on yıldır barıştıramadım, bu işi siz çözersiniz" dedi ama Seda da banştıramadı onları.

Amca biraz aksiydi... Kırk yıl önce yorgan yüzünden kavga etmişler. O gün bugündür konuşmuyorlarmış. Amca kendi yemeğini kendi yapıp yiyormuş. Suratını çevirip bakmıyordu bile teyzeye. Seda "Önümüz bayram hadi barışın" dediyse de amca "Müslüman için bayram var, mübarek günler var, hepsi gelir geçer" diyerek enteresan bir yorumda bulundu. Bayram gelip geçiyordu ama bu küskünlük geçmiyordu demek... Ardından da ekledi "İnsanda insanlık olsun azıcık." Sonunda Seda pes etti ve amcayı Reha Muhtar'a havale etti. Teyzeye bir sürü hediyeler verdi ama galiba teyzem biraz buruk ayrıldı.

Kavgadan mı kazanacağız?
Önümüz bayram... Önümüz savaş... Savaşa hayır diye kendimiz yırtsak da nafile... Televizyonlar kavga ediyor, gazeteler kavga ediyor, bankalar kavga ediyor, parlamenterler kavga ediyor, yazarlar kavga ediyor. Kavga eden, kavga ettiren kazanıyor. Garip bir ruh hali içinde birbiriyle dövüşen dövüşene. Aynı ruh haliyle birlikte yaşayıp gidiyoruz işte...
Aynı Seda Sayan'ın barıştırmak için uğraştığı amca ve teyze gibi. Kırk yıldır tek kelime konuşmadan, birbirinden nefret ederek aynı evin içinde nasıl yaşamış bunlar diye şaşmamak lazım.

Korkarım yeni gelen çocuklar bunu normal yaşama biçimi olarak kabul edip öyle devam edecekler. Benim nohut kadar kızım bile haftasına başına bakmadan sinirlenince konuşturmuyor kimseyi. Ben ne kadar sakin ses tonumla onu ikna etmeye çalışsam da pek değişmeye niyeti yok gibi bakıyor. İşimiz zor yani. Neyse... Ben bu dargınlıklardan, savaş çığırtkanlarından, kavga ederek var olanlardan çok bıktım. Seda'nın uğraşısı öyle güzel geldi ki bana... Ekranlarda kavga ettirerek para kazananların Seda Sayan'ın televizyonculuğundan ders alması gerektiğini düşünüyorum. Hadi bakalım...

DİĞER YENİ YAZILAR