İclal Aydın'la hayatın içinden

Haberin Devamı

Kime sorsan evinde bir oda eksik

Gülen insanların olduğu bir fotoğrafa uzaktan baktığınıza aklınıza gelen ilk mutluluk senaryosunu oturtabilirsiniz... Hep merak ederim; fotoğrafı çekene neden gülümseriz? Hakikaten içimizden gülmek geçiyor mudur o anda? Fotoğrafın çekildiği o dakika çekidüzen verilmiş üst baş, özenle taranmış saçlar ve tebessüm eden o suret gerçekleri olduğu gibi anlatmakta mıdır? Göründüğü kadar mutlu mudur insanlar? Ki bu günlerde yine uzun uzun düşünmekteyim: Sahi mutluluk nedir?

İki hafta kadar önce bir arkadaşımın düğünü için Bodrum’daydım. Gümüşlük yakınlarında açılan Gardens of Babylon otelinin sahipleri Nesrin ve Recai Çakır çifti de de düğünün davetlileri arasındaydı. Karı koca o gece düğün mekânına birlikte gitmeyi teklif ettiler. Arabalarına binip yol almaya başladığımızda konu konuyu açtı...
Otelcilik, turizm, daha önceki yatırımları, önümüzdeki yıldan beklentiler...

Yanımızda çok eski iki eski arkadaşım daha vardı. Çocuklarımızdan konuşmaya başladık. Nasıl büyüdüler, neler yapıyorlar, “ah hiç kolay değil çocuk büyütmek” sızlanmaları derken... Kızımla ilgili bir burukluğumu paylaştım. Babalar gününde yaşadığımız küçük bir olayı anlattım. “Bazen verdiğim kararların çocuğumun yaşamında kötü etkileri oluyor diye çok üzülüyorum” dedim...
O ana dek bizi dinleyen Nesrin Hanım kolumu tuttu birden... Gözlerimin içine bakarak “Çocuğunuzun mutlu bir çocuk olduğunu söyleyebilir misiniz? Ama bir kerede, hiç düşünmeden” diye sordu. “Evet” dedim. “Peki çocuğunuz işitiyor mu?” dedi ardından... “Evet” diye yanıt verdim... “Şimdi bunun için Allah’a dua edin” dedi...
Üç buçuk yaşındayken geçirdiği bir orta kulak iltihabı sonucu işitme yetisini kaybeden Çisem ve o kaderiyle savaşarak yitirdiklerinin en azından bir kısmını birlikte geri aldıkları annesi Nesrin Çakır’ın hikâyesini anlatacağım size bu hafta....
Ve şair yine haklı çıkacak... “Kime sorsan evinde bir oda eksik...”


Konuşamaz dediler o şimdi 3 dil biliyor


Üç buçuk yaşında geçirdiği orta kulak iltihabı ile başladı Çisem’in hikâyesi... Önce ilaç tedavisiyle hastalığı atlattı sanıldı. Ancak bir sene sonra yüzde 80 işitme kaybı olduğu tespit edildi

Büyük bir özveriyle çıkılan yolun sonunda o, Taş Mektep’i birincilikle, Dame de Sion’u dereceyle bitirdi. İngiltere’de tasarım okuyan Çisem konuşması bile şüpheliyken bugün 3 dil biliyor...

am da mutlu bir filme uygun başlıyor hikâyeleri. Genç ve yakışıklı adam, iş yaşamında yeni yeni bir düzen kurmaya çalışırken görür görmez âşık olduğu o genç kızla evleniyor. Genç kız İstanbullu, delikanlı Kilisli...
Genç kızın henüz üniversite öğrencisi olması engel olamıyor aşklarına. Hemen evleniyorlar. Kız güzel mi güzel, delikanlı yakışıklı mı yakışıklı. Her ikisi de çok çalışkanlar. Bir yuva kuruyorlar, çalışmaya başlıyorlar. Genç kız bir yandan da okula gidiyor. Bir süre sonra hamile kalıyor. İlk çocukları bir erkek bebek oluyor. Adını Oytun koyuyorlar. Oytun uğurlu geliyor babasına. İşleri daha da büyümeye başlıyor. Recai Bey kararlı ve geleceği iyi gören bir yatırımcı. Turizme atılmaya karar veriyor. Üç buçuk yıl sonra ikinci çocuk geliyor dünyaya. O da güzeller güzeli bir kız bebek. Evlerini değiştiriyorlar. Daha iyi bir yaşama doğru yol alıyorlar. Nesrin Hanım iki güzel çocuğu, yakışıklı kocası, herkesi özendiren evi ve yaşamıyla sürekli ne kadar şanslı olduğuna dair cümleler duyuyor etrafından... Hep şükrediyor ama çok da korkuyor nazar değecek mutluluğuna diye... İki çocuğu arasında üç buçuk yaş var. Her ikisi de çok uslu çocuklar. Hele kız.. Hiç hastalanmıyor, hep güleryüzlü, hep oyuncu...
Ama bir gün faranjit oluyor Çisem. Hemen doktorlara taşınıyorlar. O kadar özenli bir bakım göstermelerine rağmen çocuk bir gece ağlayarak uyanıyor. Aile dostları olan bir profesörün kapısını çalıyorlar. “Çocuk orta kulak iltihabı olmuş” diyor. İlaçlar veriyor, yapılması gerekenleri söylüyor, on gün sonra tekrar gelin diyor ve gönderiyor. Gece gündüz çocuğun başında bekleyerek, ilaçlarını vererek on günü bitiriyorlar. Kontrole gidiyorlar. Ünlü ve yaşlı profesör Çisem’in kulağına bakıp “Tamam bir şeyi yok, geçmiş olsun, kalmamış bir şeyi” diyor. Genç annenin aklına çok güvendikleri bu aile hekiminden başka birine gidip göstermek gelmiyor elbette...
Bir ay sonra küçük Çisem uykudan “Anne kulağımda kelebekler uçuyor” diye uyanıyor...
Ertesi sabah tekrar doktora gidiyorlar. Aynı profesör... Aynı şeyleri söylüyor... “Hiçbir şeyi yok!”

Çocuğunuza bir işitme testi yaptırınız

Aradan bir yıl geçiyor. Küçük Çisem bıcır bıcır konuşuyor... Konuşuyor ama konuşmasında hiçbir gelişme olmuyor. Hâlâ yarım ve bir bebek gibi konuşuyor. Çok da güzel bir çocuk olduğu için şımarıklık yaptığını düşünüyorlar. Derken anaokuluna başlama vakti geliyor.
Şekerportakalı Anaokulu’na başlıyor Çisem... Annesi Nesrin Hanım Çisem’in konuşmasının gelişmesindeki yavaşlıktan rahatsız olduğunu söylüyor eğitmenlere... Çisem’i takip etmelerini istiyor. 15 gün sonra okul yönetiminden Nesrin Hanım’ı çağırıyorlar. Uzmanlar ve psikolaglar Çisem’in zekâ gelişimden hiçbir sorun olmadığına, dil damak yapısının da düzgün göründüğüne dair bir rapor hazırlamışlar. Geriye bir tek seçenek kalıyor.

Ve anne kız el ele tutuşup bir odyoloji merkezine gidiyorlar. Çisem dört buçuk yaşında. Annesinin kucağında teste giriyor. Test bitiyor. Testi yapan doktor son derece direkt bir biçimde “Çocuğunuz işitme engelli. Yüzde seksen duymuyor. İlaç ya da ameliyatla tedavisi yok. İlerleyebilir. İşitme cihazı takması gerek” diyor.
O gün 32 yaşında olan Nesrin Hanım için dünya duruyor sanki.

“Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Binlerce soru aynı anda kafamda uçuşuyordu. Hangisini önce soracağımı, şimdi ne yapacağımı, nereden başlayacağımı bilemiyordum. O kadar çok ağlıyordum ki Çisem de çok korkup dizlerime sarılıp ağlamaya başladı. Dizlerime yapışmış minicik kız çocuğuna bakıp daha çok ağlıyordum. O kadar güzeldi ki...” diye anlatıyor Nesrin Hanım o anı gözleri dolarak...
“Elimize bir kart tutuşturdular, gidin işitme cihazı alın dediler. İyi de nasıl? Bunda bir yanlışık var diyordum... Eşim çok çalışıyordu.. Hayatımın en zorlu dönemi başlamıştı. Her şeyi bırakıp çocuğa bir hayatı sesler olmadan anlatmak zorundaydım. Yalnız hissediyordum kendimi. Allah’tan diğer çocuğum çok uyumluydu. Müthiş destek oluyordu oğlum bana. Bir kız çocuğum vardı ve işitemiyordu. Nasıl okuyacaktı? Normal okula gidebilecek miydi? Nasıl genç kız olacaktı? Hayatımız nasıl devam edecekti?”
Behbut Cevaşir isimli bir ordinaryus profesöre gittik.. Çisem’i muayene etti ve “Ne yazık ki geçirdiği orta kulak iltihabı sırasında bir tüp yakılması gerekiyormuş. Gerekli müdahale yapılmadığı için işitmesini sağlayan bölgede ölüm başlamış” dedi. Ve bizi Marmara Üniversitesi Odyoloji Bölüm Başkanı Ferda Akdaş’a yönlendirdi. Hayatımızı Ferda Hanım değiştirdi” diyor Nesrin Hanım.

“Bakın önce şunu kabul edelim. Benim çocuklarım gözlük kullanıyor. O gözlükleri takmazlarsa iyi göremiyorlar. Çisem de bu kulaklığı takmazsa iyi işitemiyor. Gözlük gibi bir şey bu anlaştık mı?” diyor doktor Ferda. Nesrin Hanım daha o dakikada önündeki uzun savaşa hazır olduğunu anlıyor. Çok zor şartlarda çalışan Ferda Hanım ve ekibini duayla anıyor konuşmamız sırasında.
Nesrin Hanım ve Çisem’in zor yılları başlamış oluyor böylece...

Çisem sekiz yaşındayken bir implant ameliyatı geçiriyor. Bir kulağın tamamen işitmesini yitirecektir. Diğerine yerleştirilecek bir çeşit çiple daha fazla ses duyması sağlanacaktır. Ameliyat başarılı geçer. Kulaklık takıldığında artık sesleri yüzde 80-90 duymaktadır ama duyduğu sesleri tanımamaktadır Çisem...

Anne sonunda ‘Çe’ diyebiliyorum!

Bir gürültü olarak duymaya başladığı dünyayı anne kız tekrar birlikte öğrenmeye başlarlar. “Başka çocukların kendiliklerinden öğrendiği sesleri tek tek öğretmek zorundaydım.. Bir ‘ç’ ve ‘ş’ sesi için günlerce, gecelerce, aylarca çalıştık. Sonunda bir gün ‘ç’ demeyi başardı. Koridorda koşuyordu “Anne ‘ç’ dedim, anne ‘ç’ dedim” diyerek dakikalarca zıpladı....

Sonra ilkokula başlar Çisem. Baba iş yaşamında büyük bir hızla yükselirken ve haftanın nerdeyse dört beş gün şehir dışındayken çocuklarla Nesrin Hanım ilgilenmektedir. Kitaplar okurlar. Geceler, günler boyu... Okudukları kitaplar yıpranır, sayfalar lime lime olur... Ama Çisem kendine kitaplardan bir dünya kurmuştur artık.
Çisem bütün dikkatini kalemlere vermeye başlar. Her şeyi dikkatle öğrenmeye çalışır... Sonunda ilkokulu bitirir. Bitirdikten donra Taş Mektep’e yazılır. Zor bir okuldur ama hem annesi hem Çisem okulu, okul müdürü Bülent Bey’i ve sınıf öğretmeni Aysel Hanım’ı sevgiyle anıyorlar bugün hâlâ...

Çisem sekizinci sınıfı bitirmek üzeredir. Bir gün eve gelir ve annesinin üç gün durmaksızın ağlamasına sebep olan o haberi verir: “Anne ben okulu birincilikle bitiriyorum!”

‘Kızım birinci olunca üç gün ağladım’

“Üç gün ağladım düşünebiliyor musunuz... Üç gün... Kızınız duymuyor dedikleri o gün geliyordu aklıma ağlıyordum. Bu çocuk nasıl okuyacak diye üzüldüğüm günler geliyordu aklıma, ağlıyordum. Kızım birincilikle bitiriyordu okulunu..” diyor Nesrin Hanım... Sonra Dame de Sion’a gidiyor Çisem. Acaba ilkokulu okuyabilecek mi, normal bir hayat sürebilecek mi diye düşünürken zor mu zor bir liseyi Fransızca okumayı tercih ediyor...
Ve Çisem tahmin edebileceğiniz gibi liseyi de dereceyle bitiriyor.

Bugün tek başına İngiltere’de tasarım okuyor. Konuşması şüpheli o çocuk üç dil biliyor.

Ve bunun için ailesiyle çok ciddi bir kavga vermiş. “Hayatımda annem olmadan, ailem olmadan da yaşamayı öğrenmeliyim. Kendime bunu ispat etmeliyim demiş.” Babası ise “Bu çocuğa ne verdiysek kat be kat geri aldık, bırakalım gitsin” diye desteklemiş Çisem’i...
Çisem İngiltere’ye, Oytun askere gittiğinde, onca yıllık uğraşısından dışarı çıkınca boşluğa düşmüş Nesrin Hanım.. Tablolar yapmaya başlamış.. Birbirinden güzel kapılar ve manolyalar çiziyor...

“Paramız vardı... Çok şanslıydık. İğneyle kuyu kazıyorduk ama karşılığını alıyorduk. Ne anneler gördüm rehabilitasyon merkezlerinde. Uğraşıp uğraşıp ufacık bir şey öğretiyorlar çocuklarına. Sonra bir spazm geliyor her şey başa dönüyor. Şanslıydım evet, kızım öğrettiklerimin karşılığını veriyordu bana. Geceleri yatağa yattığımda düşünüyorum. Kulaklığını çıkardığında dünya onun için kocaman bir sessizlik... Banyo yaparken, uyurken... Hiç ses yok... Ama bana hayatı o öğretti... Bu bir kader mi? Bilmiyorum. Ama emin olduğum tek şey var: Büyük bir nazar aldık biz..”

ODYOLOJİ NEDİR?


Odyoloji işitme, dengeyle ilgili çalışmaların yapıldığı ve işitme-denge bozukluklarının araştırıldığı bilim dalıdır. Odyoloji biliminin uygulayıcıları, yani odyologlar işitme kaybı ya da denge bozukluğu tanısını koyar ve hastaya kulak burun boğaz hekimiyle birlikte tedavi ve rehabilitasyon konusunda danışmanlık yapar. İşitme cihazı, koklear implant gibi seçenekler sunar. Türkiye’de kimi işitme ve konuşma bozuklukları uzmanları konuşma terapisti olarak özel eğitim merkezlerinde, özel kliniklerde, üniversitelerde çalışabilmektedir.

Odyoloji bilimi çok çeşitli disiplinlerle karşılıklı ve sıkı ilişki içersindedir. Kulak burun boğaz hekimleri, odyometristler,dil konuşma terapistleri, özel eğitim uzmanları, işitme engelliler öğretmenleri, fizyoterapistler, psikologlar odyologların çalışma alanları içersinde zaman zaman yer alırlar.

ORTA KULAK İLTİHABI...

Çocuklarda çok sık karşılaşılan bir hastalık olan orta kulak iltihabına bakteriler neden olur. Akut ve kronik orta kulak iltihabı olmak üzere ikiye ayrılır. Akut iltihap; soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu gibi rahatsızlıklardan sonra, östaki borusunun şişip kapanması sonucu bakterilerin orta kulakta birikip çoğalmasıyla meydana gelir. Kronik iltihap ise; uzun süren ve zaman zaman tekrarlayan bir rahatsızlıktır. Altı ayda 3 defadan fazla orta kulak iltihabı geçirilmesi hastalığın kronikleştiğini göstermektedir. Diğer hastalıkların (sinüzit, geniz eti, yarık damak gibi) olduğunu düşündüren bir durumdur. Seröz orta kulak iltihabında ise östaki borusu tıkanır ve orta kulakta sıvı toplanır. Basınç artışına neden olur.
Çocuklarda sıklıkla görülmesi östaki borusunun yatay bir şekilde ve kısa olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden bakterilerin ortakulağa geçişi kolaylaşır. Çocukların büyük bölümü 5 yaşına kadar bu enfeksiyona birkaç defa yakalanmaktadır.

Orta kulak iltihabında, çocuklarda daha belirgin olmak üzere, ağrı vardır. Diğer belirtileri işitme kaybı ve ateş yükselmesidir. Basınç artışı olduğundan, kulakta dolgunluk hissi uyanır. Ayrıca bebeklerde huzursuz olma, beslenme zorluğu gibi problemler ortaya çıkar.

Ağrı hissi, eğilirken ya da otururken değişir. Eğildikçe basınç artışına bağlı olarak ağrı da artar. Dik otururken bu ağrı azalır. Basınç artışı sonucu kulak zarı delinirse, basınç dengelendiğinde ağrı azalır. Bu durumda kanlı ya da yeşilimsi renkte akıntı meydana gelir.

Hastalığın bitiminden sonra mutlaka bir işitme testi yaptırılması önerilir.


DİĞER YENİ YAZILAR