Sultan gelin...

Haberin Devamı

Bazen övgü dolu yazıların övülen kişi tarafında çok anlamı bulunmadığını düşünürüm.

Köşe yazmaya başladığım ilk yıllarda yergide ayarı kaçırdığımdan daha çok övgüde bir doz sorunum olduğunu görüyorum bugün. Acaba o satırlar inandırıcılıktan mı çok uzaktı, kişinin kim tarafından övüldüğü mü önemliydi yoksa övülen “buna ihtiyacım yok” diye mi düşündü bilemem ama yorumsuz kalan o fikirlerim teraziyi adam gibi kullanmam gerektiği sonucuna ulaştırdı beni.

İşte bu yüzden biraz tutumlu olmayı öğrendim.

Bir şahsı ya da bir projeyi karanlığa gömmek konusunda ne kadar ağırdan almak gerekiyorsa göklere çıkarmadan evvel de en az yüze kadar saymak çok önemliymiş...

***


Bu hafta Türkan Şoray ile Gaziantep’e gittik. Küratörlüğünü Gönül Paksoy’un yaptığı “Türkan Şoray-Beyazperdede kostümler” sergisi Sinepark Nakıp Ali Sinemalarının bir etkinliği olarak Gaziantep’de üçüncü kez sergilendi.

Türkan Hanım’la daha önceki buluşmalarımız hep kısıtlı zaman dilimlerinde, söyleşilerle sınırlı olmuştu. İlk defa bu kadar uzun birlikte vakit geçirme fırsatı buldum. Havaalanında karşılaştığımız andan itibaren onun yanında nasıl görünmez olduğumuzu anlatabilmem çok güç emin olun...

Cep telefonuyla fotoğraf çektirmek için başına toplananların “yaaa böyle iyi çıkmıyor bi ayağa kalksanıza” gibi ısrarlı isteklerine dahi güler yüz ve sabırla cevap veren Sultan’a, “sıkıldınız mı?” diye sorduğumda “Ne demek, olur mu öyle şey, bu işin anlamı bu değil mi, bunu yaşamazsak kötü” dedi.

***


Gazianteplilerin olağanüstü ilgisiyle gece geç saatlere kadar aç, yorgun ama güler yüzle ayakta durmayı başaran sinemamızın değişmez yıldızı ile sergi, kostümleri ve Yeşilçam’la ilgili bir söyleşi yaptık.

Kostüm tasarımcılarının olmadığı ve prodüktörlerin hiçbir sorumluluk almadığı o yıllarda neredeyse kazandıkları tüm parayı filmlerde kullandıkları küstümlere harcadıklarını anlattı. Kimi filmlerdeki rollerinin, mesela Dila Hanım’ın kostümlerini kendisinin tasarladığını, hatta kimilerini kendi elleriyle diktiğini söyledi.

Gerçekten hepimiz için geçmişten şahane anılar taşıyan o filmleri ve kostümleri bir daha görmek garip bir şekilde duygulanıdırıyor insanı...

***


Girişteki o bölümü niye yazdım derseniz... Size Türkan Şoray’ı övmem yersiz kaçar biliyorum. Zaten hangi kelimeleri yan yana dizsem yetersiz olacaktır. Geç geç saatte nihayet bir lokma yemek yeme fırsatı bulduğunda Hülya Koçyiğit, Nevra Serezli (ne çok övdü) ve Fatma Girik’le çekimlerine henüz başladıkları, Nisan ayında gösterime girecek olan yeni dizilerini anlattı coşkuyla. O kadar heyecanlıydı, o kadar mutluydu ve o kadar hevesliydi ki... Filiz Akın’ın sağlık önemleri nedeniyle işi bırakmasına çok üzgündü ama dört kadın çekimlerde ne kadar eğlendiklerini anlatırken Türkan Şoray olmaktan çıkıyor sanki ilk başrolünü almış bir oyuncuya dönüşüyordu... Çekimler boyunca onların yanında olma arzusuna, bir an önce yayınlansa da biz de o neşeli ve coşkulu işten nasibimizi alsak isteği karışıyordu.

Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın’ı tanıma şansım oldu. Fatma Girik’le hiç karşılaşmadım. Hülya Koçyiğit’in kalbimde saklı çok özel iyilikleri, destekleri, öğretisi vardır; ölene kadar unutamam...Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve eminim Fatma Girik’de de aynı sihirli ışık var. Yanlarına gidince anlıyorsunuz... Neden efsanevi olmuşlar, neden onlar yerden bir parça yukarıda duruyorlar... Bazıları ışıklarla doğuyor işte...

Ama bu dört yıldızın da asla ihmal etmedikleri şıklığın sevenlerine, çevrelerine, işlerine ve kendilerine duydukları saygı olduğunu düşünüyorum...

Onlara da nasıl yakışıyor değil mi?

DİĞER YENİ YAZILAR