Dünyanın en güzel akşamı

Haberin Devamı

Çıkan kısmın kısmen, tatilin aslen özeti:

(Yazar bir yıl boyunca Sardunya Adası’na tatile gitmek için plan yapar. Üç ay önceden otel, yemek, kulüp, uçak rezervasyonları yaptırır. Oysa ada artık yeni Rus zenginlerinin mekanı olmuştur ve Bodrum’a benzemektedir. Üçüncü gün Roma’ya dönerler. Araba kiralayıp kafalarına göre gezmeye başlarlar. Tüm aksiliklere rağmen Floransa’ya ulaşırlar. Yazar gazeteye yazı geçmeye çalışır. İlk gün başarılı olamaz, ikinci gün ise yazıyı eksikleriyle sadece bir liste olarak gönderebilir. Ama yılmaz. Floransa’dan Portofino’ya doğru yola çıkılır. Yolda küçük köylerde durularak, şato ve tarlalar gezilerek, peynir, kıpkırmızı domates, köy ekmeği, taze fesleğen ve zeytinyağıyla kahvaltı yaparak yol alırlar. Zaman kazanmak için Lucca’dan sonra otobana çıkarlar. Ancak bu kez de otobanda Portofina’ya giriş veren Rapollo sapağını kaçırırlar. Grubun harita okuyucusu olan yazar, bir sonraki giriş olan Recco’ya sapmalarını önerir. Dağ tepesindeki bir viyadükten tünele girerler. Tünele girerken bir bulut kümesinin içinden geçerler. Tünel çıkısı koyu yeşil bir vadiyle karsılaşırlar. Arabanın camlarını ıslatan bir yağmur vardır.)

***

Yol kıvrılarak aşağı indi. Yeşil dağların, tepelerin arasındaki olağanüstü güzel kiliselere, binalara bakıyorduk hayranlıkla. Arabanın camlarını açtık. Yol üzerindeki eski bir dükkandan aldığımız CD’den gelen müziği de susturduk. Camlardan içeri insanın boğazını yakan, nefesini açan orman ve deniz kokusuyla birlikte tuhaf bir sessizlik girdi.

Bir meydana çıktık. Kimse yoktu. Ne bir araba, ne bir bisiklet, ne bir kedi... Güneş ışımaya başladı. Giderek güçlendi. Bizi yönlendiren okları takip ediyor ve artan bir beğeniyle bu çok eski yapılardan, çiçeklerden, panjurlardan gözümüzü alamıyorduk. Yeniden bir yokuş tırmanmaya başladık. Sağ tarafımızda uçsuz bucaksız bir deniz belirdi. Arabayı durdurduk. Sadece ağustos böceklerinin biteviye ötüşleri ve hafif bir esinti vardı... Evlerinin balkonlarında çok yavaş hareketlerle yemek yiyen ihtiyar yüzler ve çok uzaktaki kalenin duvarlarına vuran dalgalara rağmen denize giren insanlar olmasa bir masal sayfasına düştüğümüze inanacaktık neredeyse... Fuşya begonviller, çok çok yaşlı pembe beyaz zakkum ağaçları, yüz yaşını geride bırakmış eski binalar, daracık sokaklar ve baygın, ballı bir koku... Burası Camogli... Sonra St. Margharita, sonra Portofino geliyor haritada... Siesta saatinde kapalı dükkanlar ve uykuda insanların topraklarındayız...

***

Portakallı, limonlu sardalya tabağının ardından, karidesli yengeçli spagettilerimize geçmiştik ki Türk bir grup yaklaştı yanımıza. Resimler çektirdik, onlar teknelerine binip yola koyuldular biz de kendimize bir otel aramaya başladık... “Tepede” diyordum sürekli, “Tepede bir otel arayalım, bu koyları, bu şahane şato ve kiliseleri, evleri bahçeleri tepeden seyredelim.” Tam umudumuzu kaybetmişken sırf Camogli’de uyanmak için vasatlardan birine razı olacaktık ki bir minibüs geçti önümüzden. Üzerinde bir otel adı yazıyor. Takip etmeye başladık. Şehrin tam ortasında gizemli bir bahçe kapısından içeri girdi. Biz de peşinden girdik. Sonra baktık ki uzun bir patika var, bir ormana doğru yol alıyor. Tam 2 kilometre kıvrıla kıvrıla bir ormanın içinden yukarı tırmandık. Derken orman bitti ve 1908 yılında inşa edilmiş muazzam bir bina çıktı karşımıza. Binaya hayranlık ve şaşkınlıkla bakarken arkamızdaki uçsuz bucaksız Liguria denizinin bize hazırladığı sürprizi görünce soluk almayı unuttuk sanki... Portofino’dan Genova ve çok daha ötesine uzanan deniz, batan güneşle turunculaşmış bir gökyüzü ile birleşiyordu. Gökyüzünün yarısı güneşli, tam ortasına yerleşmiş koca bir bulut yüzünden diğer yarısı kapalıydı. Ortada yarım bir gökkuşağı vardı. Bulutlar güneşin önünde bir tül gibi gerilmiş, büyük denizdeki gemileri ışık huzmeleri içinde bir oyuncak gibi neşeli ve renkli gösteriyordu. Sanki sürreal bir tablonun ortasındaydık. İki yanımızı kaplayan çam ormanı ve çok aşağıdan, uzaktan hayal meyal gelen bir kilise çanı saatin sekiz olduğunu haber veriyordu bize... Dünyanın en güzel akşamlarından birine şahit oluyor ve bizi şanslı kılan Allah’a şükrediyorduk...

DİĞER YENİ YAZILAR