Yaz bir kenara

Haberin Devamı

1- Bir daha çocukluğumdan kalma övgü ve tavsiyelerle oraya buraya gitmeyeceğim. Yeni bir şehre indiğimde ilk gözüme çarpan gariplikleri göz ardı etmeyeceğim. (Her tarafı denizle çevrili adada havuza giren turistler, yol kenarında satılan bez sandalyeler vs.) Saçma iyimserliğime daha fazla ödün vermeyeceğim.

2- Sardunya Adası’nın çok rüzgârlı bir ada olduğunu, serseme döndürüp insanı canından bezdirdiği için kuvvetli ve sürekli rüzgârdan nefret eden birisi olarak asla unutmayacağım.

3- Yatlara servis vermek ve bir şişesi 8 euro’ya su satmaktan başka bir gelişim gösteremeyen gündüz esnafını adada da Marmaris’te de Fethiye’de de öldürmek istemeyeceğim.

4- Yat ve tekne demişken... Bu adanın sadece küçük limanlarının güzelliğine aldanıp yola çıkmaktaki salaklığı bu kez hazmedip tekneyle yanaşmadığın sürece Sardunya’ya gitmeyeceksin kuralını arkadaşlarımla da paylaşacağım.

5- Çünkü havadan Kıbrıs’a benzeyen bu adaya pilot kabininin camları dışarıdan gri koli bandıyla sağlamlaştırılmış ve daha çok koltuk sığdırabilmek için acil çıkış kapıları bile silikonla yapıştırılarak iptal edilmiş, tarihin en eski uçaklarıyla yolcu uçuran Meridiana Havayolları’yla uçabiliyorsun. Ve bungee-jumping yapmak gibi adrenalin salgılatan bu korku dolu uçuş büyük boz bir adada son buluyor. İner inmez adadan hiç hoşlanmıyorsun. Çünkü tıpkı Bodrum gibi koylar arasında arabayla dolanmak ve geceyi beklemek dışında bir şey vaat etmiyor.

6- Öğleyin acıksan yemek için bir lokma bulmanın ne kadar güç olduğunu adanın kuzeyindeki açık tek pizzacının duvarında Schumacher’in resmini görünce daha iyi anlıyorsun. Çünkü plastik sandalyeleri, rüzgârlı bahçesinden kaçılarak içine sığınılan sinekli yemek salonuyla sanırım İtalya’nın en tatsız hamur işlerini yapan bu lokantaya zavallı rallici bile uğradıysa çaresizlik genel bir durum demek ki...

7- Eğer butik otel seçtiysen, otelin bir sahili yoksa avuç içi kadar plajlarda Alman ve Hollandalı turistlerle denize girmek zorunda kalırsın. Bunu da unutma. Otellerin plajını kullanmak istersen onlar da senden adam başı 145 euro ister. Bu yüzden adaya gelip otele yerleşirken havuz başında kitap okuyan İngilizleri kınamayacaksın. Gündüz yapılacak sınırlı şeyler de rüzgâr sebebiyle yapılamıyor demek ki. Güneşlenmekten hoşlanmayan bir insan böyle çirkin bir adaya (Porto Cervo koyu dışında) ne kadar dayanabilir ki?

8- Gün battıktan sonra güzelleşen adada şahane restoranlarda yemek yiyebilirsin, çok güzel müzik dinleyebilirsin, ödediğin hesapların hakkını veren lükse eyvallah diyebilirsin ama tatil de böyle bir şey değildir, en azından benim için...

9- Üçüncü günün sonunda on günlük rezervasyonu iptal edip tekrar Roma’ya dönersin. En güzeli, araba kiralayıp Toscana’yı dolaşmak. Hava güzel, domatesleri dalından, peyniri çiftlikten almak, taze makarna yemek, sanat tarihini bir daha anımsamak gibisi var mı? Hatta oradan Portofino ve civarına bile geçersin. Arabayla Floransa-Portofino iki buçuk saat.

10- Bu arada Türkiye’de ve dünyanın her yerinde karşına çıkan yeni Rus zenginlere gıcık olmayacaksın. Mücevher ve marka dolu halleriyle dalga geçmeyeceksin. Türkiye’de Türk zenginlere İtalya’da İtalyanlara benzemeye çalışan çok taşlı, çok briyantinli, çok Bvlgari’li, çok Prada’lı zevksizliklerine alışmaya çalışacaksın. Dünyanın değişimini bir de bu gözle değerlendireceksin.

11- Roma’ya indiğinde ülkede ne olmuş diye bir Internet turu yapmayacak, derhal bilgisayarı kapatacaksın. Birkaç gün ülkede olup bitenleri düşünmeyecek, gördüklerini not alacak, tattıklarının zevkine varacaksın.

DİĞER YENİ YAZILAR