Bir eski sevgili mektubu

Haberin Devamı

Müthiş bir dağınıklığın içinde yeni bir düzen kurmak için uğraşıyorum. Onlarca kitap kolisinin içinde, koltukların üzerinden atlayarak sonuçsuz gelgitler içindeyim. İstanbul’a geldiğim ilk yıldan beri yani tam on yıldır bütün taşınmalarıma adeta turne amirliği yapan sevgili Meryem bu taşınmamızdaki kamyon sefer sayısını ve mesainin iki güne uzayışını “yaşlanmışız artık” diyerek yorumladı. “Hüüühhh sen yaşlanmışsın bende tık yok bebeğim” dedim. O da “Seni kastetmedim bebeğim, evin içi eşya dolmuş, hayat birikmiş, onu diyorum” dedi. Doğru söylüyordu Mecidiyeköy’deki evden Maslak’a taşınırken bir yatak, bir masa, birkaç sandalye ve bir koltuk eşlik etmişti bize. Üç saatte evi taşımış, yerleşivermiştik. Soğuk, kasvetli, zor günlerdi...

Yatak odasının genel düzenini yaptıktan sonra evde üç kadın, üç ayrı odaya dağıldık. Ben çalışma odasının temizliğinden sorumluydum. Üzerinde arşiv yazan dört çuval ve üç büyük karton kutu elden geçecekti.

Geçti...

***

Yeşillikler içindeki, güzel manzaralı evimden taşınmak bana ne kadar zor geldiyse, adına “arşiv” dediğim geçmiş döküntümle yüzleşmek de o kadar zor oldu.

İnatçı lekeler yer etmiş, temizliği hayli zor yıllar düştü önüme. Yarım kalmış günlükler, en güzel yerinden kesilmiş anılar, değişik yıllara, farklı isimlere ait aşk mektupları, kavga mektupları, unutulmuş detaylar; bir kutuda kalmış, dağıtılamamış düğün fotoğrafları, doğal olarak bana ait olmayan askerlik belgeleri, kızımın patikleri, kaybolduğunu sandığım çocukluk fotoğraflarım, başlayıp başlayıp yarım bıraktığım yazılar, dosyalar, taslaklar... Unuttuğum bir mektup buldum. Tam dokuz yıl önce yazılmış.

***

13 Eylül 1998 Pazar

Sapanca, Taksim ve Beykoz dönüşü...

Sevgili İclal, yaklaşık dört haftadır beraberiz. Yani 28 gün. Yani 168 saat.

Ne kadar kısa bir süre değil mi? Oysa sen bu mektubu okuduğunda 9 bin 855 gündür nefes alıp veriyor olacaksın. Yani 236 bin 520 saat.

Hayatının en güzel günlerini yaşıyorsun. Umarım daha da güzel olacak gelecek. Börek yaptığın günleri ve çocukluğunu anlattığında tarifsiz etkilenmiştim. O günlerden bugüne geldiğin mesafe aslında o kadar uzun ki. Bunu herhalde sen de anlıyorsun. Çünkü sen gördüğüm en akıllı kadınlardan birisin. Üstelik altın gibi bir kalbin ve inanılmaz ellerin var ki dokunduğu her şeye bir lezzet, bir yaşam büyüsü katıyorlar.

Gazeteciler hep merak ederler ve başlarına ne gelirse meraktan gelir. Ben de senin geleceğini merak ediyorum. 36 yaşında neler olacağını mesela (ben 50’sine merdiven dayamış olacağım). Eminim zirvede olacaksın. Olmasan ne yazar? Ama eminim mutlu olacaksın. Çetin Altan’ın dediği ve benim bütün hayatımı üzerine kurduğum gibi mutlu olmak belki de her şeyin üzerindedir. Bu, zengin olmaktan da önemlidir, başarmaktan da.

Başarmadan nasıl mutlu olunur diye sorma bana. Çünkü herkes her şeyi mutlaka ve mutlaka kendi öğrenir hayata dair olan. Her ne kadar benim gibiler durmadan insanlara bir şey öğretme ukalalığından hiç vazgeçemeseler de bu ne öğretilebilir, ne de dinleyerek öğrenilebilir.

Yaşanır ve öğrenilir...

Ama senin mutluluğun efsunlu sırrını çözmüş olduğunu biliyorum.

Bir hançerin beyaz bir tene girip de; ardında kırmızı bir çizgi bırakması kadar keskin ve gerçektir bu. Multuluk bazen bir ormanda çekime çağrılmadan önce Wilson’dan without you’yu dinlemektir bazen de evde börek yapacak un bulabilmek.

Bizim gibi insanların yaşamı hep senfoniler gibi olacaktır. İnen ve çıkan bölümleriyle, kreşendolarıyla...

Yaşam bizi bir gün ayırırsa ben seni masamda duran o köpekli fotoğrafınla değil, salondaki mavi koltukta o hüzünlü Yunanca şarkıyı dinleyen bir çift muhteşem göz olarak anımsayacağım. Ama biliyorum ki her şeyin başındayız, en başında... İyi ki doğdun...

***

Şimdi 36 yaşındayım... Yıllar var ki bu mektubun sahibinden hiç haber almıyorum.

Mutluluğun efsunlu sırrını çözmüş müydüm sahiden? Söylediği kadar akıllı ve iyi yürekli bir kadın mıydım? Peki şimdi zirvede miyim sevgilinin tahmin ettiği gibi?

Her taşınma, her yola çıkış, her bahar temizliği, her bitiş bir başka başlangıç mıdır?

Ve Edip Cansever haklı mıdır? “Her başlangıçta yeni bir anlam var”mıdır?

DİĞER YENİ YAZILAR