Ona yeniden şarkılar söyleten...

Haberin Devamı

Nasıl yakışıklı, zarif ve iyidir. Beyefendidir, genceciktir, düşüncelidir, duygusaldır.
Çok severim onu.
Kardeşim, hatta bazen çocuğum gibidir.
“Ablacımmmm” derken yüzüne yerleşen o çocuksu mahcubiyete bayılırım.
Âşık oldu bir süre önce.
Bir heyecan, pır pır ederek geldi yanıma. “Bu sefer çok farklı görünüyor, saatlerce konuşuyoruz” diye anlattı. Oysa yeni çıkmıştı onu çok inciten bir ilişkiden. Arsızlık bir zamanlar çok sevdiğin, pamuklara koyamadığın birinin en bariz özelliğiymişse ve sen bunu geç mi geç keşfetmişsen daha bir fena olur insan.
İşte o da o kadar fenaydı yani.
Kredi kartlarından başlayarak teker teker kapattı sevdiğine açtığı bütün “kredileri...”
Hain, sevgide “usulsuzlük” yapmıştı çünkü.
İşte öyle günlerin ardından bir gün çıkagelmişti; “Ben âşık oldum!” diye.

***


Dün sabah “acı çekiyorum” diye yazmış bana.
Yahu uyuyorum, ne acısı, ne aşkı, dur azıcık, uyanınca ararım diye düşündüm.
Sonra ikinci mesajı gelmiş; “niye hep acı var bu işin ucunda?” diye soruyor.
“Nae var aşk çocuğu n’oldu bakalım?” diye açtım telefonu.
Tanrım neden bunu yapıyorsun bize?
Niye içimizde daha önce yeri hazırlanmış şekillere, boşluklara aslında uymayan bir nesneyi yerleştirmeye çabalıyoruz?
Neden bu uydurma, denk getirme, ayar etme çabasını “sevmek” sanıyoruz.
Nasıl bir aşk ezberidir ki bu, bu ezber kime uyacak diye bakınıyoruz...

***


“Canım benim” dedim, “belki katılık gibi gelecek, sana bütün kalbimle ama bütün kalbimle şu an, şu duruma göre en büyük gerçek şu ki sen sevmeyi seviyorsun.
Sevmek istiyorsun. Çünkü severken büyüyorsun. Çünkü severek yaşayabileceğine inanıyorsun. Ama sevmek için seçtiğin kişinin hafızanda biriktirdiğin ve bir sürü parçadan oluşturduğun bir kolaj olduğunu anlamıyorsun.
Hepimiz aşkta kendi “derleme-lerimize” can vermeye çalışıyoruz.
Sevdiğin bir koku, güzel bir bakış, tatlı bir gülüş, ses tonu, bir el hareketi, bir göz rengi, hafızaya atılmış bütün bu parçalardan bir portre var kafamızda zaten.
O portreye benzeyen suret ise aslında hiç yaşamayan birine ait.
Kuklacı baba gibi Pinokyo’ya can vermeye uğraşıyoruz...
Sen sevgine sevdiğini uydurmaya çalışmamalısın bence...
Hepimizin sevgisine denk gelecek birileri mutlaka vardır ama yoksa da bile bir kayıp mıdır bilemiyorum...”

***


Sevgili arkadaşım bu yazıyı okuduğunda benden duymaya alışık olmadığı bir yorumla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşayacak.
Üstelik sevdiği kişinin onun kadar yakışıklı, onun kadar efendi, onun kadar iyi kalpli olup olmadığını da bilmiyorum.
Şu anda nerede olduğunu bilmediğim sevgili okur:
Umarım sevdiğiniz sizin kadar sevebilen biridir.
Umarım elinizi bile isteye isteye ateşe sokmazsınız.
Ama yansanız bile, her defasında denemeye değer...

DİĞER YENİ YAZILAR