Hisseli harikalar kumpanyası

Bazen eksik kaldığını düşünür ya insan; en sevdiğiniz şarkı çaldığında ya da erguvanlar boydan boya sabahı kapladığında, gözünüzden yaş getirecek kadar kahkaha attıran bir fıkrada, içinize tarifsiz öfkeler yayan bir makale okuduğunuzda ya da sinemada son gittiğiniz yabancı şehirle ilgili bir güzelleme izlediğinizde “anlatmak” istersiniz hani...

Haberin Devamı

Bazen eksik kaldığını düşünür ya insan; en sevdiğiniz şarkı çaldığında ya da erguvanlar boydan boya sabahı kapladığında, gözünüzden yaş getirecek kadar kahkaha attıran bir fıkrada, içinize tarifsiz öfkeler yayan bir makale okuduğunuzda ya da sinemada son gittiğiniz yabancı şehirle ilgili bir güzelleme izlediğinizde “anlatmak” istersiniz hani...

Herkese, herkese anlatmak istersiniz...

Böyle çocuksu bir mutlulukla hoşuma giden bir şeyi hemen paylaşmak istiyorum birileriyle.

Mesela siz diyelim ki şu anda Hatay’da okuyorsunuz bu satırları veya Rize’de. Sizin oralarda olmanız, birbirimizi hiç tanımıyor olmamız hiçbir şeyi değiştirmiyor.

O küçücük mutluluğu yaşayamasanız bile tahayyül edin istiyorum...

***

Cumartesi gecesi neşeyle burukluk arasında gidip geldiğim bir çocukluk-olgunluk salıncağındaydım sanki.

Çocukken büyüklere yalvarırdık “salla beni ne olur” diye...

(Zaten çocukluk zavallı bir yalvarmalar silsilesidir.)

İçlerinden biri sabırla bizi sallar hatta bundan keyif bile alır, bizi daha da neşelendirir, çığlık çığlığa bir eğlenceye dönüştürürdü işi.

Cumartesi gecesi sanki mahallenin en karizma delikanlısı bizi pikniğe davet etmişti ve hiçbir kıza fiyaka atma derdi olmadan, bütün çocukları kendine hayran bırakan bir neşeyle anlatıyor, söylüyor, güldürüyor ve o müthiş salıncakta hepimizi kâh yıldızlara uçuruyor kâh zaman içinde geride kalmış bir bahçeye götürüyordu.

Cumartesi gecesi uzun zamandır bu kadar eğlenmediğimi, uzun zamandır bu kadar hüzünlenmediğimi, uzun zamandır içimin böylesine ferahlamadığını fark ettim.

Saatler nasıl geçti, karşımızdaki o delikanlı nasıl hiç yorulmadan bizi böylesine mest etti anlamadım.

***

Sözünü ettiğim mahallenin o karizma abisi Erol Evgin’di...

Birkaç saatliğine bize müthiş bir ev sahipliği yapan mekân ise The Plaza Otel’in 19. katındaki muhteşem manzaralı Roof’uydu.

Üstelik Melih Kibar’ı kaybedişimizin ikinci yılı gecesinde onu en güzel şekilde yâd edebileceğimiz şekilde bir aradaydık.

Nisan ayı sonuna kadar sadece cumartesi geceleri sahneye çıkacak olan Erol Evgin’in yakasını bırakmamak gerek.

Bir insan nasıl bu kadar komik olabilir?

Bir insan dinleyene kahkahalar attıran fıkraları nasıl bu kadar zarif zarif anlatabilir?

Neşeden hüzne geçişin, geçmişten bugüne gelişin yolları nasıl bu kadar güzel şarkılarla döşenir. Erol Evgin’in içinden nasıl olur da Müslüm Gürses, Cem Karaca ve Süleyman Demirel çıkabilir?

Türkiye’nin en güzel şarkılarını söylemiş, söyleyen bir adam nasıl hâlâ bu kadar “aynı” kalabilir?

Tek bir kişi nasıl olur da bu kadar ölçülü, bu kadar komik, bu kadar romantik bu kadar gerçek, bu kadar medeni bir kadroyu bir bedende yaşatabilir?

Tek kişilik Hisseli Harikalar Kumpanyası adeta...

İstanbullular, Erol Evgin’i kaçırmayın! Gerçekten çok iyi gelecek hepinize...

Bak, çok ciddiyim, gidin mutlaka.

DİĞER YENİ YAZILAR