Havadis

Uzun zamandır bir akşam misafirliği için bu kadar heveslenmemiştim. Sıradan bir akşam oturmasına gitmek değildi bu çünkü. Çok sevdiğim yazarların, şairlerin ve gazetecilerin bir arada olacağı bir ev sohbetiydi

Haberin Devamı

Uzun zamandır bir akşam misafirliği için bu kadar heveslenmemiştim. Sıradan bir akşam oturmasına gitmek değildi bu çünkü. Çok sevdiğim yazarların, şairlerin ve gazetecilerin bir arada olacağı bir ev sohbetiydi.

Gecenin sonunda mutlu mutlu oradan ayrılırken, hevesimin hiç de boşa çıkmadığını düşünüyordum.

Sunay Akın pek yakında bir oyuncak müzesi açacakmış. Coşkulu coşkulu anlattı. Nerelerden ne oyuncaklar toplamış. Üstelik kendisine hiç de fena bir kazanç getirmeyen bir mekânı zorla boşaltmış. Sadece bir oyuncak müzesi yapmak için. Kendi topladıklarının yanı sıra ona gelecekleri düşündük de Metin Uca ile...

Bu arada Metin Uca yeni sezona yarışma programının yanı sıra bir gece programı hazırlıyormuş. Yazın boş durmayacakmış. Turneler ve paneller devam edecekmiş. Hollanda'ya gidiyorlarmış Sunay Akın'la birlikte...

Özür dilemeyi bilmeli...
Ben "Yazayım bu havadisleri" deyince, Nebil Özgentürk, "Sana bir şey anlatayım sen asıl onu yaz" dedi. "Amanın" dedim, "Nedir?"

"Selahattin Duman bir ara rejisör olmak için kolları sıvamıştı. Onun Demirdöküm günleriydi..." diye anlatmaya başladı...

Ha ha ha...

Boşuna heveslenmeyin yazmayacağım. Sayın Duman ağabeyimize karşı iyi günde kötü günde kenara köşeye saklanmış bir şeyimiz olsun...

Ev sahiplerimizin güzel müzikleri ve hazırlıkları enfes şeyler sohbeti koyulaştırdı da koyulaştırdı. Köşe yazarlarının birbirleriyle yaşadıkları çekişmeleri sütunlarına taşımalarının yanlışlığı üzerine konuşuldu.

Evet, insan özür dilemeyi bilmeli.

Özür diliyorum sevgili okurlarımdan. Kıymet verip her gün bakışlarını bu satırlara değdirenlerden. İnsani kızgınlıkların baştan çıkaran bulutu sarıyor bazen beni de. Ama hiçbir okuyucunun mecburiyeti yok bir başkası ile yaşanan tatsızlığı takip etmeye...

Sonra Necati Doğru usta Sultanahmet civarındaki ünlü bir otelin bahçesinde bir zamanlar insanların idam edildiğini ama şimdi aynı taşlar üzerinde lüks bir servisle çay kahve içildiğini anlattı...

Zamanın götürdüğünden, getirdiğinden söz edildi...

Serap Ezgü'ye "Dönmeyecek misin haberlere?" diye sordum bir ara... "Bir şeyi çok ama çok gönülden istemek gerekiyor. Yorulmuşum biraz... Şimdi öğrenciler yetiştiriyorum, kendime bir şeyler katıyorum... Dur bakalım, en doğru zaman kendiliğinden gelecektir" dedi. Yine özenli, yine çok güzel, yine çok zarifti...

Sonra Genco Erkal'dan, Can Yücel'den, Hasan Ali Yücel'den, Nazım'dan, Orhan Veli'den konuşuldu..

Biz karı koca "hadi kalkalım" dediğimizde, Yalçın Bayer usta ile eski Spor Bakanımız Erdoğan Toprak hararetli hararetli sohbet ediyorlardı...

Bu yazıyı pek keyifle yazdım. "Cemiyet haberleri" gibi oldu... Adalet Cimcoz'un eski dedikodu yazılarını okumuş muydunuz hiç? Onlara benzedi biraz... Ev sahiplerinin adını yazamam. Kendilerinden yazılarımda sıklıkla bahsettiğim için bu sefer yazma bari dediler... Peki...

DİĞER YENİ YAZILAR