'Hesap' zamanı

Haberin Devamı

Referandumdan AKP’nin başarıyla çıkması doğal olarak “hayır”cı muhalefette tartışmayı da beraberinde getirdi. “Hayır”lar içinde CHP’nin payının çok büyük olduğu görülüyor. İl il sonuçlara bakıldığında ve 2007 ve 2009 seçimleriyle karşılaştırıldığında bu sonuç açıkça ortaya çıkıyor.

Seçim rakamlarının analizinde uzman isimler de, bir genel seçim değil referandum olmasına rağmen CHP’nin başarılı olduğunda birleşiyor.

Yine de muhalefet partilerinin iktidarın gerisinde kalmış olmaları, bu partilerde bir tartışmayı kaçınılmaz kılıyor.
Ana muhalefet partisinde durum irdelenmeye değer. Daha referandum sonucunun belli olmaya başladığı saatlerde CHP’ye yüklenmeye meraklı arkadaşların, CHP içinde bir kavgayı körükleme çabaları dikkatten kaçmıyor.

Evet, CHP gerçekten de refarandum sonuçlarını hızla değerlendirmeli, nerede yanlış ya da eksik olduğunu belirlemeli ve bunları düzeltme yoluna gitmelidir. Referandum sürecinde yapılan taktik hatalar masaya yatırılmalı, örgütsel zaaflar (Genel Başkan’ın oy kullanamaması olayı dahil) deşilmelidir. Sorumlulardan hesap da sorulmalıdır. Ancak bu, asla bir tasfiyeye dönüşmemelidir.

***


Ayağının tozuyla referanduma girip bu oy oranına ulaşmak, CHP’nin yeni yönetimi için yeni bir atılım için güç kaynağı olmalıdır. Bu sonuç, yönetim-örgüt kaynaşmasının hızlandırılması için de bir veridir.

Defalarca dile getirdiğimiz gibi, Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı seçilir seçilmez kendini referandum selinin ortasında bulmuştur. Ancak, beklenenin çok ötesinde bir enerji ile bütün Türkiye’yi taramış, bir siyasal heyecan yaratmış ve partisinin oy oranını yükseltmiştir. Bu elbette bir başarıdır.

Üstelik bu başarı, yeni yönetimin daha örgütü ile kaynaşması tamamlanmadan sağlanmıştır. Üstelik bu başarı, iktidarın referandum sürecinde elindeki tüm olanakları kullanmış olmasına rağmen kazanılmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun referandum gecesi, “havlu atmak”tan tamamen uzak, aynı kararlılık ve enerji ile genel seçim için kollarını sıvayacaklarını açıklaması bu açıdan önemlidir. Avrupa’da temaslarda bulunmak üzere yola çıkması önemlidir. Bu süreçte ortaya çıkacak bir “baltalama” hareketinden hem hareketi yapanlar hem CHP hem Türkiye zararlı çıkacaktır.

Genel seçimler öncesinde CHP’den beklenen “hesap” yapmaktır, “hesaplaşmak” değil.

*****


Basket zaferi ve Yılmaz Özdil’in iki yazısı

Basketbol Milli Takımı’nın dünya ikincisi olması büyük mutluluk yarattı. Son on yıl içinde dünya dokuzunculuğu, dünya altıncılığı derken final oynamaya kadar uzayan istikrarlı bir süreç, Türkiye’nin artık dünya basketbolunda bir yeri ve ağırlığını olduğunu gösteriyor.

Milli takımın, her biri birbirinden zor maçlara çıkışında milyonların nasıl hop oturup hop kalktığını, her zaferden sonra nasıl gururu ve coşkuyu yaşadığını biliyoruz. Bu coşkuya gölge düşüren tek olay belki de, basketbolcuların içine sokulduğu “maddi” havuz oldu. Para ve armağanların öne çıkarılması, bu büyük zaferi gölgeledi.

Şampiyona boyunca, bir yandan maçları heyecan içinde izlerken bir yandan da Yılmaz Özdil’i okumak büyük bir keyifti. Yılmaz’ın “13’üncü Dev Adam” (2 Eylül) ve “14’üncü Dev”(12 Eylül) başlıklı yazıları, hem basketbolun bilinmeyen yönlerini gözler önüne seriyor hem de hayret ve hayranlık uyandıran insan öyküleri anlatıyordu. Ölümcül hastalığının tedavisini çalıştırdığı Türk Milli Takımı’nın başarısı için erteleyen antrenör Tanjeviç’in öyküsünü de... Hidayet Türkoğlu’ları, Kerem Tunçeri’leri ve daha birçoğunu yetiştiren Kemal (ya da Leyla) Çalışkan’ın öyküsünü de... aynı heyecanla okuduk. Yılmaz Özdil’in bu iki yazısı, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’na farklı bir renk ve anlam kattı. Tekrar tekrar okunacak yazılar. Eline sağlık Yılmaz.

DİĞER YENİ YAZILAR