“Yalnız ve güzel ülke” yorumları

Haberin Devamı

61’inci Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü alan Nuri Bilge Ceylan’ın bir sözü belleklere kazınmıştı. Basit bir cümleydi ama üzerinde kitaplar yazılacak kadar çok şey anlatıyordu.

“Bu ödülü, yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum.”

“Ülke”nin durumu, bir ustanın dilinden ve dünyanın gözü önünde ancak bu kadar çarpıcı ilan edilebilirdi. Bu kadar yalın, bu kadar gerçek. Bu kadar açık, bu kadar dürüst.

“Yalnız ve güzel ülke”...

Bu ülkede yaşayanlar, bu ülkeye “ülkem” diyenler, onun güzelliğinin hep farkındaydılar. Sadece taşının toprağının, denizinin ırmağının değil, insanının da güzel olduğunu biliyorlardı. Ama doğrusu, belki Nuri Bilge Ceylan, o ödül kürsüsünden dile getirinceye kadar bu güzel ülkenin “yalnız” olduğunu akıllarına bile getirmemişlerdi.

“Uluslararası toplumun saygın bir üyesi” olduğunu çok duymuşlardı. “Orta Doğu ve Balkanlar’ın en güçlü ülkesi” olduğundan da hep söz edilmişti. “Büyük ülke”, “lider ülke” tanımlamaları da yapılmıştı “ülke” için...

Hatta hatta, uluslararası ödül kazanan sanatçılarıyla, Eurovision birincisi olan şarkıcılarıyla, dünya üçüncüsü olan futbolcularıyla, rekorlar kıran ihracatçılarıyla, yedi kıtada iş yapan müteahhitleriyle, hatırı sayılır bir ülke bile olduğu söyleniyordu.

Elli yıl NATO’nun güneydoğu kanadını korumuş, ittifak içinde Amerika’dan sonra en büyük orduya sahip, vurduğu yerden ses getiren askeri gücüyle de adından söz ettiren bir ülke olduğu yazılıp çiziliyordu.

Denizi, kumu, güneşi, dansözü, göbeği, çiçeği ile nam salmıştı. Yerli ve yabancı turizm yayınları öyle yazıyordu.

Hele bir de Avrupa Birliği üyeliğine aday olmasın mı?

Demek ki, uluslararası arenada başlıca aktörlerden biri de oluyordu ülke...

Herkes öyle biliyordu... Sonra o yönetmen çıkıp da “yalnız ve güzel ülkem” demesin mi?

Güzel olduğunu biliyorduk da “yalnız” lık nereden çıktı şimdi? İlahi Nuri Bilge Ceylan, gözleri açmanın zamanı mıydı?

***


Hem güzel hem yalnız olmak nasıl bir durumdur? Bir ayrıcalık mıdır yoksa? Yoksa güzel ve yalnız olan tehlikede midir?

Bir zamanlar bu “güzel ülke” için, “Batı uygarlığına yelken açmış” ülke yakıştırması yapılırdı. Gerçek de böyleydi. Üretmek, almak, satmak, büyümek, kalkınmak, eğitimde, kültürde, sanatta uygar ülkelerle yarışmak için gecesini gündüzüne katan, yılları yıllara ekleyen bir ülke... Ortak değerleri, ortak idealleri, ortak aklı, ortak iradesi olan bir ülke... Yönünü, yolunu bilen bir ülke...

Şimdi bu “güzel ülke” için, şöyle yorumlar yapılıyor (Bakınız: New York Times):

“Meçhul bir yöne doğru ilerliyor.”

“Türkiye, kimlik krizini nasıl çözecek?”

“Bu sorunun cevabı, sınırlarının ötesine yansıyacak.”

“Türkiye, neler olacağı konusunda tedirgin.”

Ya da şöyle yorumlar (Bakınız: Times):

“NATO’nun payandası, potansiyel Avrupa Birliği üyesi ve Batı’nın Orta Doğu’daki stratejik ortağı Türkiye, bugün bir felaketin eşiğinde.”

Ne oldu, neler oluyor? Neden böyle şeyler yazıp duruyor bu gazeteler?

***


Ülke güzel... Ama gittiği yer “meçhul.” Ülke güzel... Ama “tedirgin...” Bu güzel ülkeyi meçhule giden, tedirgin bir ülke haline getirmede, herhalde herkesin sorumluluğu bir diğerinden daha az değil.

DİĞER YENİ YAZILAR