Gazete Vatan Logo
Magazin Herkes düşmanını tanıyacak...

Herkes düşmanını tanıyacak...

Herkes düşmanını tanıyacak...

Onu özleyenlere önümüzdeki aylarda gün doğdu: Star’da başlayacak yeni dizisi Reaksiyon, vizyona girecek yeni filmi Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ve Ankara’da perde açan yeni tiyatrosu Tatbikat Sahnesi derken, Erdal Beşikçioğlu’yla hasret giderilecek medyumu gani bir sezon söz konusu. GQ’nun Eylül sayısında herkesin “Amiri” Erdal Beşikçioğlu var...

Eylülde vizyona girecek olan Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Beşikçioğlu’nun filmografisinde şimdiye dek görmediğimiz türden bir aşk filmi. İlhami Algör’ün aynı adlı kısa romanından uyarlanan, ödüllü yönetmen Çiğdem Vitrinel’in ikinci uzun metrajı olan projeden bahsederken, “Vali’de bıyıkları beyazlattım, Behzat’ta sakalları beyazlattım; zaman geçip gidiyor, bu arada bir aşk filmine ihtiyacımız var dedim” diyor gülerek:

“Üslupları denemek istiyorum. Behzat Ç.’de yarattığımız karakterin ideolojik bir simge haline gelmesi, dizi tarihinde ender rastlanan bir hadiseydi. Fakat karakterle oyuncu da bu denli özdeşleştirilince, zaman zaman sıkıntılar yaşıyorsunuz tabii. Hiçbir şekilde siyasi bir şey düşünmeden, sadece bireyin kendi içinde yaşadığı sıkıntılardan bahseden bir film yapmak istiyordum. Çiğdem güzel takıldı. Sezin Akbaşoğulları oynuyor, Harun Tekin müziklerini yapıyor. Müzeyyen nasıl bir kadın? Bu adamın o kadında bulduğu, bir erkeğin bir kadında aradığı özellikler nedir? Bu soruları soruyor.”

Haberin Devamı

Gelin görün ki, kan çekiyor olsa gerek, aşk filmiyle şöyle bir nefes alır almaz, giriştiği diğer iş, siyasi mi siyasi. Yine eylülde Star’da başlayacak olan, “Herkes düşmanını tanıyacak” sloganıyla tanıtılan Reaksiyon’da bu kez eski bir istihbaratçıyı canlandırıyor.

“Milli İstihbarat Teşkilatı’ndaki gelişmeleri, İsrail’in, Avrupa’nın, Ortadoğu’nun, Amerika’nın konjonktürel olarak Türkiye üzerindeki etkisini anlatan bir proje” diyor Reaksiyon için:

“En son CASA uçağı düştü hatırlarsanız, onun neden düşmüş olabileceğine dair varsayım üzerinden yürüyen, siyasi bir iş. Benim canlandırdığım, biraz eski kafalı, Kuvayi Milliye sınırlarının hiçbir şekilde parçalanmaması yolunda, inandığı ideoloji üzerinden hareket eden bir karakter. Lakabı Dayı. Yeni dönem MİT’ten uzaklaştırılmış, biraz daha kendi dünyasına dönmüş. Birçok düşüncenin savunulduğu bir alan Reaksiyon. Adı üstünde; karşı taraf bir hareket yapıyor, buna karşı da başka biri tepkisel bir hareket geliştiriyor. Bana verilen söz şu ki, biz hiçbir zaman tek bir taraftan bakmayacağız. Daha doğrusu, ‘angaje’ bir bakışı olmayacak. Tek bir taraf söz konusuysa, o da bağımsızlıktan yana taraf... Bunun yolu da her düşünceyi dizi içinde tarafsız biçimde ifade edebilmekten geçiyor.”

Haberin Devamı

Bırakınız söylesinler bırakınız yapsınlar...

“Ben sözümü söylemekten çekinmiyorum. Söylediğim şeylerin de her daim arkasındayım. Ülkede sanatçılar edecekleri sözden çekinirlerse vay halimize. Ben eleştiren, izleyen, değerlendiren tarafım. Bunları sahnede seyirciye anlatan, aktaran tarafım. Zaten tiyatro sanatının yaşayan tarafı da bu. Sanatçının özerkliği vardır; kendine eziyet eder, ne ederse kendine eder. O yüzden siz karışmayın onlara. Onlar söylesinler, siz de dinleyin ama. Onlar değerlendirmelerini yapsınlar ama mutlaka dinleyin. Dinlemek yerine bu değerlendirmeyi ortadan kaldırmak için...”

Haberin Devamı

Yüksekova ve sonrası

İçinde bulunduğu her işten zevk alıp gurur duymayı son kertede önemsiyor. Fakat konu sanatsa, varsa yoksa tiyatro; ötesi teferruat bir yerde. Konu 15 Eylül’de sezona perde açacak yeni tiyatroları Tatbikat Sahnesi’ne geldiğinde, burdan Jüpiter’e kadar konuşabilir. “Benim bütün derdim, tiyatroların daha çok ilgi görmesi” diyor: “Televizyonda tüketim olur, tiyatroda üretim. Üretim olan yerde düşünce yeşerir. Bu diziyle birlikte, popülerlik sayesinde, tiyatrodan uzak milyonlarca insanımız sahneleri doldursa, onlarca yeni tiyatro sahnesi açılsa, şahane olmaz mı?”

1970’te Ordulu memur bir babayla Ankaralı ev hanımı bir annenin ilk evladı olarak dünyaya gözünü açtığı Ankara’ya, Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı için dönene dek, babasının memuriyetinden dolayı bulunduğu İzmir, Kayseri ve yine Ankara gibi illerde gördüğü ilk, orta ve lise öğrenimi hiç de öyle parlak geçmemiş. Okulu son derece sıkıcı bulurken, konservatuarla birlikte zihni köpürmüş. İşine meftun diyorsak, laf olsun diye değil.

Haberin Devamı

Olgunlaşma süreci...

Daha okuldayken adımını attığı Devlet Tiyatroları’yla Türkiye’de arşınlamadığı toprak parçası yok gibi. Henüz 25 yaşındayken, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda müdür vekili olarak geçirdiği 95-96 sezonuna, bugün bile geriye dönüp baktığında akıl erdirmekte zorlanıyor. Yanlış anlaşılma olmasın; öncesinde Diyarbakır’a gitmek kendi seçimi de o zamanki kafasıyla idarecilik, üzerine kalmış bir ihale denilebilir:

“Ben bile isteyerek gittim Diyarbakır’a, ilk tercihimdi. Arkadaşlarımla gitme garantisi de alınca, merakımdan istedim. Olgunlaşma sürecimde çok etkisi olmuştur. Çok güçlü metinler koyduk sahneye. Sonra Yüksekova dönemi geldi zaten ve anladık ki ülke bizim algıladığımız perspektifte değil yani. T.C. sınırları içinde kafanızı sağa çevirdiğiniz zaman başka bir perspektif oluyor, sola çevirdiğiniz zaman bambaşka...”