Gazete Vatan Logo

Hatip Dicle sessizliğini bozdu!

Kürt siyasi hareketinin en önemli isimlerinden olan Hatip Dicle tutuklu bulunduğu Diyarbakır D tipi Cezaevi’nde El Cezire Türk'ten Helin Alp ile görüştü. Birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulunan 60 yaşındaki Kürt siyasetçi çözüm sürecinden yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine, özerklikten Kürt siyasi hareketine yapılan eleştirilere kadar birçok konuyu değerlendirdi.

İşte röportajdan çarpıcı bölümler:

"ÇOĞU HAKİM İÇİN HUKUKUN ANLAMI: DEVLETİN BEKASINI KORUMAK"


"Kürt sorunu karşısında hakimlerin çoğunun zihniyeti aynıdır. Bu mahkemeler, yargılanmamıza ve dosyalarımıza siyasi gözlüklerle bakıyor. Tutukluluğumun devamı ile ilgili verdikleri kararların gerekçelerinin hiçbiri objektif ve hukuki gerekçeler değil. Yoksa 60 yaşındaki bir Kürt siyasetçinin 'dağa çıkabileceği' gerekçesiyle tahliye edilmemesini kararlarına dayanak yapmazlar, absürt gerekçeler ileri sürmezlerdi. Türkiye'de istisnalar hariç hakimler için hukukun anlamı, adaleti sağlamak değil ‘devletin bekasını korumak’tır. Bu gerçeğin en yalın şekli de 'KCK davaları' adı altında yürütülen rehine operasyonlarında görülüyor."

"MİLLETVEKİLLİĞİMİN DÜŞÜRÜLMESİ AKP'NİN İNCE HESABI"

“2007 yılında ANKA ajansına bir açıklamam nedeniyle hakkımda açılan bir dava vardı ve dosya Yargıtay’daydı. Ancak ilginçtir ki seçimlerden sadece 3 gün önce karar onandı. Buna rağmen adaylığım düşürülmedi. 12 Haziran’da yaklaşık 86 bin oyla milletvekili seçildim. Mazbatam alındı. 21 Haziran’da ise YSK vekilliğimi düşürdü. Adaylığımın kabul edilip, seçimi kazandıktan sonra vekilliğimin iptal edilmesi AKP'nin ince hesabıdır. Oysa, bugün Engin Alan için ya da Sebahat Tuncel için parlamentoda nasıl çözüm aranıyorsa, benim için de aranabilirdi”

"KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜNDE MEDYANIN SUÇU BÜYÜK"

Kürt siyasetçiler Hatip Dicle ile ilgili ‘devletin yıllardır özel bir politikasının var olduğu’ şeklinde açıklamalar yapıyor. Dicle, bu soruyu daha soruyu sorar sormaz ‘kesinlikle’ diye cevap veriyor. Anlatıyor:

"1991 yılında yemin ettikten sonra medya tarafından linçe tabi tutulduk. Medya, sistem bizi linç etmeye kalktı. Siyasi hayatım boyunca konuşmalarımın not edildiğini, ismimin çizildiğini düşünüyorum."

"TUZLA OLAYLARINDAN SONRA KONUŞMAM ÇARPITILDI"

12 Şubat 1994 yılında Tuzla Tren İstasyonu'ndaki bir çöp tenekesine bomba konulması sonucu 5 yedek subay öğrencisi hayatını kaybetti. Daha sonra Dicle'nin 'üniformalılar hedeftir' şeklindeki sözleri basına yansıdı. Dicle gerçekten böyle mi dedi? Soruyu sorar sormaz Dicle, 'kesinlikle var' diye cevap veriyor.

“Tuzla’daki bombalı saldırıdan sonra Güneri Civaoğlu’na verdiğim demeçte ‘Tuzla olayını tasvip etmiyoruz’ dedim. Ancak medyada ilk birkaç gün sadece ‘üniformalılar hedeftir’ şeklinde bir açıklama yaptığım imajı verildi. Türkiye’de kıyamet koptu. Tuzla olayı hem devlette hem de toplumda belli bir algı yarattı. Basın toplantısı yaptım, açıklama yaptım. Ancak basın buna gerekli şekilde yer vermedi. Bu savaşta, Kürt sorunun çözümsüzlüğünde medyanın da suçu büyük. Bizleri hep savaş yanlısı olarak gösterdiler. Devletin benim için bugünkü algısı da 'savaştan yana' olabilir. Bu nedenle ‘hapiste kalmalı diye düşünüyor’ olabilirler. Ancak gerçek bu değil. Hep barış istedim, hâlâ barış istiyorum.”

"CEZAEVİNDE TUTULMAM ÖCALAN'A DA MESAJDIR"

“Rahmetli Özal'ın ateşkes için bizi Beyrut'a gönderdiği 1993'ten bu yana Öcalan ile tanışırız. Tutuklanmasından sonra da avukatları aracılığı ile bana selam ve mesajlar göndermiştir. Örneğin, 'Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday mı?', 'DTK eşbaşkanlığına Hatip Dicle'yi öneriyorum' şeklinde. Bu nedenle, özünde Kürt sorununun barışçıl çözümüne yönelik her türlü istemini yerine getirmekten asla tereddüt etmedim. Sanıyorum, devletin beni siyaseten devre dışı bırakmasında Sayın Öcalan'a da mesaj göndermesi söz konusu. Devletler muhalif siyasi akımlara karşı bu tür taktikler uygularlar. İstediklerinin siyaseten önünü açar, bazılarının da kaparlar. Ben ne yazık ki siyaseten önü kapatılanlar grubuna dahilim. Devlet beni devre dışı bırakarak, 'siyaseten kimin önünü açılacağına ben karar veririm' diyor.”

PKK SİLAH BIRAKCAK MI?

"Ortadoğu'da genel kalıcı bir barış sağlanmadan Kürtler silah bırakmaz. Rojava'da YPG olmasaydı, El Kaide'nin Kürtlere ne yapacağı ortada. Sadece Suriye değil, İran'da, Güney Kürdistan’daki Kürtler içinde kalıcı bir barış zemini sağlanmalı. Türkiye ile kalıcı barış sağlandıktan sonra PKK, Türkiye ile elbette savaşmayacaktır. Kürtler ancak, siyasetin önü açılarak legal alanlar genişlerse silahı bırakır. Ama siyaset yapanları cezaevine tıkarsanız, geri dönüşler için gerekli yasal düzenlemeleri yapmazsanız kalıcı barışı sağlayamazsınız. Yeniden çatışma sürecine girilirse Suriye ve Ukrayna'da yaşananlar ortada. Süreç bozulursa sonu kestirilmeyen kaosa yol açar."

KÜRTLER KÖŞK SEÇİMLERİNDE ÖCALAN'A BAKACAK

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP kendi adayını çıkaracağını söyledi ancak Başbakan Erdoğan aday olursa Kürtlerin son noktada kimi destekleyecekleri konusunda Dicle, İmralı’yı işaret ediyor.

“Henüz Sayın Erdoğan'ın adaylığı kesinleşmiş değil. Ancak Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşirse, Kürtlerin nasıl bir tavır alacağı önümüzdeki iki aylık süre içinde İmralı ile sürdürülen görüşmelerin kaderine bağlı olacaktır.”

"KÜRTLERİN MUHATABINI TÜRKİYE TOPLUMU BELİRLİYOR"

"Kürtlerin muhatabını, yani iktidarı, Türkiye toplumu belirliyor. Kürtler belirleyici değil. Liberallerin ve Kürtlere eleştiri yapanların, sorunun derinliğini ve mekanizmayı anlayamadığını düşünüyorum. ‘Bu hükümetle olmaz’ diyorlar,’yeni bir okuma’ yapmamızı söylüyorlar. Peki, çözüm önerileri var mı? Eğer, ‘yeniden savaşın’ diyorlarsa savaşanlara saygılı olacaklar mı? Ayrıca, onların siyaseten gönlü CHP’de olabilir. Ancak, CHP, barıştan yana hangi tavrı geliştirdi? Asimilasyona karşı bile değil. Ulusalcı ve Kemalist zihniyetle hangi mesafeyi alabiliriz? CHP ile hangi mesafeyi alabiliriz? Bunun cevabını verebilirler mi?"

Haberin Devamı