Önce kollarını açacaksın, sonra kucaklayacaksın!

Gelelim Gümülcine'ye... Otelimiz Astoria'nın meydana bakan kafesinde kahvelerimizi yudumlayıp gazetelere göz gezdirerek günü açıyoruz...

Haberin Devamı

Gelelim Gümülcine'ye...

Otelimiz Astoria'nın meydana bakan kafesinde kahvelerimizi yudumlayıp gazetelere göz gezdirerek günü açıyoruz.

Biraz ötemizdeki Cafe Theatre henüz erken olmasına karşın gümbür gümbür rock çalıyor.

Gümülcine, Batı Trakya'nın başkenti ve önemli bir üniversite şehri. (Batı Trakya'nın nüfusu 420 bin. Yaklaşık 150 bini Türk.) Öğleden sonra 14.30 ve 18.00 saatleri hariç Gümülcine'nin her sokağı cıvıl cıvıl. Hele geceleri rengârenk.

Üç katlı ve çok sevimli Astoria Otel'in yakın tarihe dair önemli bir özelliği de var. 1991 yılında dönemin başbakanı Mitçotakis, Batı Trakyalı Türklerin (Ne yazık ki, Yunanistan bürokrasisi ve medyasıTürk yerine "Müslüman azınlık" deyiminin kullanılmasında hâlâ ısrarlı) "yasa önünde eşit olduğunu" ilan ettiği konuşmasını Astoria'nın balkonundan yapmış!

Biz kafede otururken Batı Trakya Valisi Aris Yanakidis geliyor. Zarif, duyarlı, edebiyatsever bir genç adam.

Bir resmi davette bulunması gerektiği için öğleden sonra yapılacak Yaşamdan Dakikalar sohbetine katılamayacağını belirtip özür diliyor. Ama Vali Vekili'ni mutlaka toplantımıza göndereceğini söylüyor. Doğrusu, büyük incelik!

***

Sevgili Hülya Emin'in Gündem Gazetesi'nin düzenlediği "Yaşamdan Dakikalar" sohbetinde herkes "Bizim hakkımızda ne biliyordunuz?" diye soruyor.

Sunay (Akın) Haydarpaşa Lisesi'nde geçen öğrencilik yıllarını; B. Trakyalı yatılı arkadaşlarının günler, aylar boyu hasretle nasıl Gümülcine'yi, İskeçe'yi Dedeağaç'ı anlattıklarını hatırlayıp kalabalığa dönüyor, "ben yıllarca sizleri ve bu diyarı dinledim" diyor...

Sohbet karşılıklı sürüyor; geleceğe dair umutlarla kuşkular aynı anda dile getiriliyor.

Biraz Batı Trakya'nın sorunlarından, biraz medyadan, biraz da hayattan, hayatın acısından, sevincinden konuşuyoruz.

Elbette sorun çok! İstenirse, sabırla çaba gösterilirse, Türkiye destek verirse hepsi aşılır.

Ancak çözüm için tek bir ön koşul var: Türk-Yunan barışı ve iki ülke arasında politik açıdan berrak nitelikte iyi ilişkiler...

***

Gece şehrin en has buzuki tavernasında; Despina'nın (nedense tavernacıların adı hep Despina oluyor ya da bana öyle geliyor!) Spilya'sındayız.

Spilya "mağara" demek. İçerisi kireç beyazı, sarkıtlı dikitli bir mağara gibi dekore edilmiş...

En arkadaki üç masada Yunan üniversite öğrencileri var, onlar dışında herkes Türk...

Masamıza kafteripiperya gelince Nebil'le benim yüzümüz gülüyor.

Haydi Nebil Adanalı, acıyı o yüzden sever. Bana ne oluyor peki? Kafteripiperya uzun ince bir çarliston biberini andırıyor ama bayağı acı. Zeytinyağı ve hafif sirkeli bir tabağa bu biberi tek başına yatırıyorlar ki, görüntüsü bile çekici!

Buzukiciler ve mutfak girişindeki aynada makyajını tazeleyen genç kadın yerini alıp şarkıya başladığında bütün başlar sahneye dönüyor.

Hüzünlü rebetikoları, oynak çiftetelli takip ediyor. Hıncal Ağabey bile yerinde duramayıp kendini piste atıyor.

Ve sonra zeybek geliyor...

Oturduğumuz yerde bile kollarımız açılıyor yavaş yavaş. Ritim vurdukça, ayaklarımız parmak uçlarında yükseliyor.

Şimdi burada küçücük bir parantez açayım: Zeybek çok başkadır.

Özünde tek kişilik bir oyundur; bir "efelenme" halidir, bazen de zeybek hareketleri "tutmayın beni, beni benimle bırakın" tadındadır. Bu yüzden oynaması da izlemesi de güzeldir. Ve izlerken aklımdan sıcak ikindiler, dağ kekiği ve tütün kokuları geçer...

Neyse, parantezi kapatıp yine gecemize dönelim.

Hülya'nın mükemmel dansının ardından arka masalarda kendi halinde eğlenen Yunan gençler de zeybek için piste gelince Spilya tavernasına güneş doğuyor sanki...

Görüntüyü düşünün; kızlı erkekli beş genç diz kırmış, başlarını eğmiş el çırpıyorlar; arkadaşları da teker teker kalkıp ortalarında topuk vurup diz kırıyor...

Ayaktaki kollarını açıyor, oturanlar onu kucaklıyor sanki!

Soluk kesici bir sahne!

Çıkışta oteldeki odamda kafamı vurup güzel bir uykuya dalmaya doğru koşa koşa giderken düşünüyorum: Hiçbir şey barış kadar güzel, hiçbir şey barış kadar insanca olamaz!

Bu gösteri ve konser kaçmaz!
Eminim "güzel oyun" (Joga Bonito) reklamlarını gözünüzü kırpmadan izliyorsunuzdur.

Cumartesi günü Nike'ın Joga3 Türkiye futbol turnuvasının finali İnönü Stadyumu'nda yapılacak. Ardından Joga Bonito gösterisi ve Kargo konseri var. Ücretsiz davetiyeler Nike ve Boyner mağazalarında, haberiniz olsun.

DİĞER YENİ YAZILAR