Koltuktan kalkmadan Alaçatı seyahati

Bu mevsim mecbur kalmadıkça İstanbul'dan hiçbir yere kıpırdamıyorum ya, dün sabah puslu kış güneşi şehrin üzerine düşünce aklım uçup gidiverdi

Haberin Devamı

Bu mevsim mecbur kalmadıkça İstanbul'dan hiçbir yere kıpırdamıyorum ya, dün sabah puslu kış güneşi şehrin üzerine düşünce aklım uçup gidiverdi.

E, hayalgücü bu, hınzırlığının sınırı yok ki!

Üstelik kaç gündür elimin altında Egeli kapıların, pencere pervazlarının çivit mavisine boyanmış bir kitap var.

Yine mavi boyalı teneke saksılara ekilmiş sardunyaların süslediği bir sokak fotoğrafının üzerine sanki kirece bandırılmış fırçayla şöyle yazılmış: "Alaçatı, Agrilia'dan Günümüze Bir Mübadele Kasabası."

Ne olduğunu tahmin edemezsiniz!

Sanki bedenim yükseldi yükseldi de, Çeşme Yarımadası'nın üzerinde bir kırlangıç gibi süzülmeye başladı.

Urla ve Seferihisar'ın tepesinde halkalar çizerek uçtuğumu; Karaburun'a doğru iyice yükselip karşıdaki Foça'nın kıyılarına vuran dalgaların köpüklerine selam durduğumu; nihayetinde Alaçatı'da bir taş evin damına konduğumu söylesem şimdi...

Bana güler misiniz?

***

Doğrusu şu ki, A. Nedim Atilla ve Nezih Öztüre'nin kitabı "kış uykum"un yol açtığı bezginliğe ilaç gibi geldi.

Böylece hem Anglosaksonların "armchair travel" dedikleri türden oturduğum yerden kalkmadan Alaçatı'nın tarihine ve bugününe harika bir seyahat yaptım, hem de yöreye dair daha önce bilmediğim pek çok şey öğrendim.

Araya kendimce keyifler de kattım.

Köşe Kahve'de adaçayı ve sakızlı kurabiye keyfi mesela...

Lavanta'da hoş bir akşam yemeği ve Yıldız Restoran'da börekli mantılı öğle yemeği...

Zeytin dükkânından eşe dosta sabunlar ve lavanta bohçaları almak...

İkindi vakti ara sokaklarda, taş evlerin arasında boş boş dolaşmak, cumartesi pazarına gitmek...

***

"Alaçatı: Agrilia'dan Günümüze Bir Mübadele Kasabası" çok yeni bir kitap. Geçen aralıkta çıkmış. Öztüre A. Ş. Kültür Yayını. (İzmir, faks: 0232 4633007)

Öğrendim ki, iki isim özellikle önemli Alaçatı'nın tarihinde.

İlki 19'uncu yüzyılda yaşayan Hacı Memiş Ağa...

Ağa'nın verdiği bir karar yalnız Alaçatı ve Çeşme'nin değil, bütün yarımadanın karakterini değiştirmiş. Hacı Memiş Ağa depremlerle sarsılan Sakız Adası'nda giderek yoksullaşan Rumları buralarda çalışsınlar, zeytinlikleri ve bataklığı ıslah etsinler, bağ bahçe kursunlar diye 1830'larda bölgeye davet etmiş.

Yerel ticaret ve zenginleşmenin başlangıcı bu göç...

Alaçatı o zamanlar Yaya Müsellem adlı küçük bir köyken bölgeye hakim bir yerleşim noktası oluvermiş.

Öteki isim de bugünkü Alaçatı'nın; yani İstanbulluların evler yaptırdığı, lokantaların, kahvelerin, pek gözde butik otellerin açıldığı Alaçatı'nın başlangıcına ("keşfi"ne) imza atan kişi: Ersen Tepeci...

Tepeci ve artık hayatta olmayan sevgili eşi Ma 1979 yılında yaklaşık 6 bin Alman Markı'na bir köy evi alıp oraya yerleşmiş. (Bugünün taş ev fiyatlarını sakın sormayın!)

Tepeci ve eşi evlerine ilk yerleştiklerinde yerlilerin gösterdiği konukseverlik unutulur gibi değilmiş. Her gün kapılarına gizlice yiyecek bırakırlarmış; 4 yumurta, bir sepet elma, bir bakraç süt...

O zamanlar Alaçatı'da 33 kahve, bir lokanta (Rasim Usta), iki kasap dükkânından başka bir şey yokmuş; evlerin çoğu harapmış.

***

Şimdi Alaçatı'yı seven herkesin zihninde bir kuşku ve korku var. Değişti Alaçatı...

Benzeri yerler gibi.

Ama dokusu hâlâ aynı, hâlâ güzel!

Baharlarda çok güzel ama temmuzda, ağustosta sükûnet bitiyor, iş zaman zaman çığırından çıkıyor!

Ya bu değişim yakın bir zamanda açıkça bozulmaya, dağılmaya, karakterini kaybetmeye dönüşürse?

Bu sakız kokulu, sayfaları arasında yarımada rüzgârları esen kitabı kapatırken içimden dua ettim: Bozulmasın Alaçatı, tabii ki daha çok insan sevsin, tadını çıkarsın ama dokusu aynı kalsın, ne olur Allahım, ne olur!

Sakızlı yahni
Şimdi Alaçatı kitabından yöreye ait bir yemek tarifi alıntılamamak olmaz.

Bayram münasebetiyle "sakızlı yahni"yi seçtim.

1 kg dana etini 1 saat kadar kısık ateşte haşlayın. Ufak bir tavada zeytinyağını kızdırın, 250 gram arpacık soğanını bütün olarak bu yağda kızartın.

Sonra tenceredeki etin üzerine bir çorba kaşığı salçayı, kızarmış soğanları, bir baş sarmısağı, 1/4 su bardağı oranındaki sirkeyi; tuz, karabiber ve kimyonu katın, biraz su ilavesiyle kaynatmayı sürdürün.

Pişince bir parça dövülmüş damla sakızını ekleyip tencerenin kapağını kapatın.

Birkaç dakika bekledikten sonra pilav veya patatesle servis yapın. Afiyet olsun!

DİĞER YENİ YAZILAR