Phil Collins muhteşemdi!

Bayramın ilk akşamı. İstanbul yağmurlu. Yenikapı Sahil Yolu, ıslak zemine düşen farların ışıltısıyla upuzun bir neonu andırıyor

Haberin Devamı

Bayramın ilk akşamı.

İstanbul yağmurlu.

Yenikapı Sahil Yolu, ıslak zemine düşen farların ışıltısıyla upuzun bir neonu andırıyor.

Arabalar arka arkaya sıralanmış, Yedikule kavşağında yeşil yanmasını bekliyor.

Hedef Abdi İpekçi Spor Salonu...

Çünkü efsane Phil Collins, veda turnesi kapsamında orada sahneye cıkacak.

Sevdiğimiz müzisyenlerin zamanında değil de 10 yıl-15 yıl sonra Türkiye'de boy göstermelerine hafiften gıcık olan ben bile heyecanlıyım.

Önce trafik ve park sorunu yaşanıyor.

Ardından küçük çaplı bir organizasyon rezaleti...

Dev gibi salonda herkes elinde biletlerle oturacağı yeri arıyor. Yer gösterici yok, ilgilenen yok. Havalandırma yok. İçerisi boğucu.

En pahalı biletleri alanlar sahneye yandan bakıyor; ışık tertibatını, set işçilerini ve vokalistlerin sırtını görüyorlar.

Garip bir özensizlik, boşvermişlik var.

Oysa Phil Collins özenmiş; 11 tır, 4 otobüsün taşıdığı teçhizat ve 65 kişilik ekiple gelmiş. Belli ki Londra'da, Berlin'de, Paris'te nasılsa, İstanbul'da da öyle olsun konserim, demiş.

Bizim organizasyonda ise sanki "Size Phil Collins'i getirdik işte yeter de artar bile size!" anlayışı hakim!

***


Önce alamet-i farikası olan upuzun beyaz sakallarıyla sahne kenarında ünlü basçı Leland Sklar görünüyor. Tanıyanlar tarafından tezahüratla karşılanıyor. (Eh, bir Gibson bas gitar modeline kendi adını vermiş müzisyene bu alkış yakışır!)

Sahne spotları yanıyor: İşte Phil Collins. Bütün sadeliği ve elinde bagetleriyle...

Ne de olsa sonradan olma şarkıcı, özünde davulcu!

Davula oturuyor ve başlıyor vurmaya! Az sonra grubun davulcusu da ona eşlik etmeye başlayınca salondakilerin içlerinin yağları eriyor. Normal! Birkaç yıldır her köşe başında "ritim ve vurmalı sazlar atölyesi" açılmış; bankacısı, öğrencisi, gazetecisi davulcu olmuş bir şehrin insanları hepsi!

***


Ve şarkılar!..

O hepsi birbirinden güzel şarkılar ardı ardına sıralanıyor.

Yeri gelmişken belirteyim: Phil Collins "benim şarkıcım" olmadı hiç. Ama şarkıları herkes gibi benim de içime işlemiştir.

Girişindeki altı notanın hemen gönülleri çalıverdiği eşsiz Another Day In Paradise mesela...

One More Night, Against All Odds, Groovy Kind Of Love mesela...

Sonra, ah!.. Seperate Lives!

Kadın romantik günler geçirmek için yeni sevgilisiyle kapandığı otel odasında yalnız kalır da birden eli telefona gider, eskisini arar hani.

Ona "seni özlüyorum" der, "üzgünüm" der. "Sen de kendini yalnız hissediyor musun?" diye sorar adama...

O zaman adam "bana hislerimi sormaya hakkın yok" der; "böyle konuşmaya hakkın yok, biz artık ayrı hayatların insanlarıyız."

Bu şarkıyı öylesine güzel söylüyor ki, anlatması zor.

***


Bir an geliyor.

Sahnede sadece davul, klavye, bas ve gitar kalıyor.

Tepedeki ışıklı daire sahnenin üzerine doğru alçadıkça alçalıyor. Meleklerin başındaki hale gibi...

Kısacık sessizliğin ardından "dünyalı" olmayan seslerle çarpıcı bir ritm yükselmeye başlıyor.

Evet, şimdi sıra muhteşem şarkı "In The Air Tonight"ta.

En arkada, merdivenlerin tepesinde Phil Collins gözüküyor.

Söylemeye başladığında Abdi İpekçi'yi dolduran kalabalık sanki yere seriliyor.

Bir kez daha anlıyorum ki, bazı şarkılar hiç eskimez; güçleri yarattıkları "nostaljik" etkide değil, her zaman yeni, her zaman çarpıcı olmalarındadır.

1981 çıkışlı "In The Air Tonight" da böyle!

***


Dile kolay, ünlü şarkıcı tam 2.5 saat sahnede kalıyor.

Bizim her yarım saatte bir mola alma ihtiyacı duyan ünlü müzisyenlerimize inat, durmadan, dinlenmeden çalıp söylüyor. Şarkılar arasında bir solukluk bile ara vermiyor; büyüyü bozmaya hiç yanaşmıyor.

"İhtiyar heyeti"ni andıran grubu ve halleri tavırlarıyla sanki 80'lerden olduğu gibi sahneye ışınlanmış vokalistleri de aynı enerjiyi taşıyor.

Heyhat! Yavaş yavaş son yaklaşıyor.

Konserin başında bayramımızı kutlamayı ihmal etmeyen Phil Collins finalde "Müzik hayatımın son turnesinde size de uğrayıp veda etmiş olmaktan çok mutluyum" diyor.

Son şarkı olarak "Take Me Home"u söylüyor. İncelikli bir seçim.

Herkesin bir bir ayrılıp gittiği sahnede en son o kalıyor.

Müziksiz, eşliksiz "artık memlekete dönmek gerek" diyerek el salladığı sırada salon alkışlarla yıkılıyor.

Orada bulunan birçok kişi gibi ben de aynı şeyi içimden geçiriyorum: "Güzel bir konser bambaşka bir şey! Bir tür aydınlanma!"

Teşekkürler Tanrım, müzik için...

DİĞER YENİ YAZILAR