Oyuncak Müzesi mi? Bence "derin insanlık" müzesi

Tanımadan önce bilmezdim, birlikte program yapmaya başladıktan sonra anladım ki, alem adam bizim Sunay!

Haberin Devamı

Tanımadan önce bilmezdim, birlikte program yapmaya başladıktan sonra anladım ki, alem adam bizim Sunay!

Bir açıdan baktığınızda sevimli bir koca bebek!

Bir başka açıdan bakarsanız, dur durak dinlemeden hayallerinin dikine gitmeyi seven bir çılgın.

Sunay'ın (Akın) uzun zamandır aklı fikri oyuncak müzesindeydi.

Aylardır öylesine bir heyecan, bir telaştı ki; öylesine harıl harıl çalışmaydı ki, görülecek şeydi!

Kazandıklarını müze için harcıyor, gittiği bütün yolculuklardan müzeyle ilgili nesneler topluyordu.

Ve nihayet geçen cumartesi, yani 23 Nisan günü muradına erdi.

Ben de oradaydım, Göztepe'de Dr. Zeki Eren Sokak'ta, o harika müzenin açılışındaydım.

Hani "çılgın" diyorum da, kaç kişi ailesinden kalma dünyalar güzeli bir köşkü müteahhide vermez veya kendi oturup tadını çıkarmaz da kalkar oyuncak müzesi yapar?

Bir de bütün bu çalışmalar boyunca Sunay'ın ailesi içindeki halini düşünün!

Kızı Ilgın "babam bana değil kendine oyuncak alıyor" diye sızlanırken, baba Akın da koskoca oğlunun oyuncaklarla haşır neşir haline bakmış bakmış, sonra "eyvah" demiş; "yine döndük başa!"

Ama müze çıkışında içimde çocukluğun yitik ülkesini hatırlamanın verdiği burukluğa rağmen coşkuyla bağırmak istedim: "Sen çok yaşa e mi Sunay Akın!"

***

Sakın oyuncak müzesi işte, ne olacak ki deyip geçmeyin!

Ne oyuncak denen şey öyle basit ve "çocukça" bulunup geçilecek bir şey, ne de Sunay'ın müzesi öyle hafife alınacak türden bir yapı!

Ayhan Doğan müthiş zekice ve incelikli bir müze tasarlamış ki, bir büyük alkış da ona...

Sadece vitrinlere bakıp oyuncak tarihini görmekle kalmıyorsunuz.

Mesela bir odaya giriyorsunuz, o da ne! Bir tren kompartmanındasınız! (Ben, Ayşe, Fatih Edipoğlu ve Nebil bir ara o kompartmanda oturup uzun bir hayat treninin yolcularıymışız gibi dönüp birbirimize baktık!)

Mesela çocuklar müzeyi gezerken sıkıştılar mı? Haydi tuvalete!

Ama tuvalete giden yol başlı başına bir sürpriz! Çünkü basbayağı bir denizaltının içinden geçerek gidiyorsunuz tuvalete...

Yakında bürokratik engeller aşılıp gerçek periskop da geldi mi, denizaltının her şeyi tamam olacakmış.

Bunun gibi daha neler neler var!

Hele "uzay odası"nda gördüklerim...

Batılılar ve özellikle Amerikalılar hep roketler, Ay modülü tipinde oyuncaklar yapmıştı.

Oysa Japonya'dan gelen 60-70'lere ait uçan daireler çok şaşırtıcıydı!

Yaşamdan Dakikalar'in (bu gece, TV8) çekimi sırasında Hıncal Ağabey bunu ilginç biçimde yorumladı: "Amerikalıların o dönemki oyuncaklarında uzaya gidenler, yani insan ön planda. Japonlar ise uzaydan gelenleri önemseyip oyuncak yapmışlar."

Sonra her şey değişti elbette! Hollywood marifetiyle E.T kültürü öyle bir yaygınlaştı ki şimdi her çocuk bırakın uzaylı oyuncaklara sahip olmayı, kendini "uzaylı" sanıyor.

***

Aslında oyuncaklarla ilişkimiz çok ama çok derindir.

Oyuncağa "çocukça" diyerek gülüp geçen yetişkinlere siz de gülün!

Çünkü o tavır ancak yetişkinlerin sahip olabileceği türden bir kafa karışıklığı, hatta aymazlıktır.

Şu futbol topu mesela!

Nedir o? Var mı öyle bir şey doğada veya toplumsal iş güç yaşamında?

Oyuncaktır o...

Ve koskoca adamlar o yuvarlak nesneye, o başdöndüren oyuncağa neredeyse "tapacak" kadar sapıtırız da, çocukların ahşap bebeklerini, kurşun askerlerini küçümseriz bazen...

Hele günümüzün bütün saatlerini play-station karşısında geçiren bıyıklı, sakallı koca bebeklerine ne demeli!

Ben ki, başı sonu belli oyunlarla öteden beri arası pek olmayan ve hep kendine saklı hayalleriyle "oynaşan" bir yetişkinim.

Ben bile diyorum ki ey yetişkinler, sakın oyunu, oyuncağı hafife almayın!

Çünkü oyunda ve oyuncakta bizim en temel arzularımız canlanır, kıpırdaşır, bu bir.

Çünkü oyuncak denen şey toplumsal zihin haritalarının ve endüstrinin dönüm noktalarının simgesidir, bu da iki...

***

Haydi, bir gün de şu yakınlarda mesela, oyunlar üzerine; farklı toplumların oyunları farklı kavrayışları üzerine bir şeyler karalayayım. Söz...

Ama imkânı olanlara da, önce şu İstanbul Oyuncak Müzesi' ni bir ziyaret edin, diyorum.

Toplantı-gösteri salonu ve bir de kafeteryası bulunan müzenin adresi şöyle: Ömerpaşa Caddesi, Dr. Zeki Zeren Sokağı, Nol7. Göztepe-Kadıköy/İstanbul.
Telefon numarasına gelince... (216) 359 45 50-51

fon/DİP NOTLARI

Zaman, bunca yaşına rağmen
Bir kez bile gözünü yumup uyumadı!
Bunca yaşına rağmen,
hiç yaşlanmadı ki zaman.
Ölüm, bir romanın özeti bile değil
Belki de anafikridir.

AHMET ÇUHACI

DİĞER YENİ YAZILAR