Uzun sürmüş ve yaşını başını almış bir aşkın şiiri

Bir kadının mutfağında öğle vakti "tencereler şarkı söylüyor"sa...

Haberin Devamı

Bir kadının mutfağında öğle vakti "tencereler şarkı söylüyor"sa...

Adam ona "canımın içi, kerevizlerin ve hamur teknesinin sultanı" diyorsa...

Kadın yaptığı salatalara bile düş gücünü katıyorsa, adam onun mutfaktaki egemenliğini seyretmeye haydıyorsa...

Adam ve kadın birlikte yaşadıkları bahçeli küçük evde şafak sökünceye kadar okyanusa bakıyorlar, o saatlerde kadın "tutuşmuş ağzıyla" adamı sarıp sarmalıyorsa...

Günler, aylar, yıllar; evet, uzun yıllar boyu, yazları limonların ışıltısına, kışları rüzgârın fısıltısına kendilerini kaptırmayı ve birbirlerinin kollarında tek bir bedenmiş gibi uyuyakalmayı seviyorlarsa...

Bu nasıl bir sevdadır?

***

Şilili büyük şair Pablo Neruda ve üçüncü karısı Matilde Urritia'dan söz ediyorum.

Peki nereden geldik Neruda ile karısına?

Anlatayım.

"Yaşamdan Dakikalar'ın (TV8) çekimlerine giderken kendi kendime bir oyun oynuyorum. Bir tür uğur oyunu...

Ya Meksika işi düdüğümü takıyorum ya farklı bir yüzük geçiriyorum parmağıma ya da küçük ama anlamlı bir kitap alıyorum yanıma, sırf masada, önümde dursun diye...

Neden? Canım öyle istiyor, diyelim.

Geçen "Yaşamdan Dakikalar" a giderken de yanıma yeni çıkan, boyutları küçük ama ateş kırmızısı kapaklı bir kitap aldım: Latin Aşk Ateşi.

Şair Adnan Özer'in İspanyolcanın usta şairlerinden kendince derleyip çevirdiği aşk şiirleri var kitapta.

Topu topu 45 sayfalık bir kitap. (Cadde Yayınlan) Ama bir de Federico Garcia Lorca'nın kitabı süsleyen desenleri var ki, görmek gerek...

Neyse...

Çekimlere başlamadan önce stüdyonun hazırlanmasını beklerken Pablo Neruda'nın 100 Aşk Sonesi'nden kitaba aktarılmış üç soneye bakıyordum.

Yarabbim!..

Nasıl da ışıklı dizelerdi onlar!

Yaşını başını almış, uzun sürmüş aşkların şiiri nasıl da bambaşkaydı!

Derken programda Eğreti Gelin filminden konuşurken laf lafı açtı.

Ben "gökten zembille inen" ve sonu bilinmeyen aşklardan söz ettikçe Sunay (Akın) durmuş oturmuş, sırtını yılların tanışıklığına ve bağlılığına yaslamış sevgilere getiriyordu sözü...

O zaman "bir dakika!" dedim.

Hiç niyetim yoktu, üstelik programın şairi ve şiir okuyucusu Sunay'dı.

Ama Neruda'nın karısına yazdığı o şiiri, lafın gelip dayandığı o noktada okumamak olmazdı!

Perşembe ve cuma günleri elektronik posta kutum doldu: Herkes "o şiir neydi, hangi şiirdi, yazar mısınız? diye soruyordu.

İşte 100 Aşk Sonesi'nden XCII numaralı olanını aşağıya alıyorum.

Sevgilim, ölürsem eğer sakın ölme sen / bir de bizim acımız olmasın bu ülkede: /

Sevgilim, ölürsen eğer ben ölmeden, / paha biçilmesin ömrümüze.

Başakta toz, kumsallarda kum, / zaman, başıboş su, göçebe rüzgâr / taşıdı bizi tohum yüklü gemiler gibi.

Zaman karşılaştırmazdı belki de bizi.

Buluştuğumuz bu çayır çimen, / ah, bu küçük sonsuzluk! dönüp durduğumuz.

Fakat bu aşk, bu sevda, ermedi sona, / ve hiç doğmamış sanki, / ölümden habersiz, uzun bir ırmak gibi."

***

Peki kim Pablo Neruda?

Nasıl bir hayat yaşamış?

Neruda 1904 yılında doğdu. Babası demiryolu işçisiydi, oğlunun edebiyatla ilgilenmesini pek istemiyordu. Ama o henüz 20 yaşındayken iki kitabı yayınlanmış, aşk şiirleri elden ele dolaşan ünlü bir şair oldu.

Bohem yaşantıyı seviyordu; dünyayı dolaşmaya, başka ülkelerdeki yazarlarla dostluk kurmaya başladı.

1930 yılında, o zamanlar Hollanda sömürgesi olan Endonezya'da konsolosken Hollandalı Maria Hagenaar'a tutuldu ve onunla evlendi.

1934'te Barselona'ya konsolos atandı. İspanya'da yükselen sosyalist akımlarla ilişki kurdu. Hollandalı karısından boşanıp Arjantinli Delia Del Carril'le evlendi.

1937'de ülkesine döndü.

Fikirleri anarşizme daha yakın olmasına karşın Şili Komünist partisi saflarında siyasete atıldı.

Bu arada şair olarak ünü bütün dünyayı tutmuştu.

İlk kez 1946'da karşılaştığı ve içten içe âşık olduğu Matilde'yle iki yıl sonra Meksika'da bir kez daha yolları kesişince evlenmeye karar verdiler.

Ve Neruda ölünceye kadar birbirlerinden hiç ayrılmadılar.

Sosyalist Salvador Ailende 1969'da seçimle iktidara gelince Neruda'yı Paris Büyükelçisi tayin etti.

1971'de Nobel Edebiyat ödülü'nü kazandı. Hastaydı, ödül töreninin ardından ülkesine döndü.

Kısa süre sonra askeri darbe Şili demokrasisini yakıp yıktı.

Dostlarının ağır işkenceler altında ölümlerinin haberini aldıkça Neruda'nın hastalığı daha da ağırlaştı.

1973 eylülünde dünyadan ayrıldı.

DİĞER YENİ YAZILAR