Başbakan danışmanları ve şu mahkûm karikatür!

Biliyoruz. Başbakan Erdoğan danışarak yönetmeyi seviyor. Belediye Başkanlığı döneminden beri geniş bir danışmanlar kadrosu var

Haberin Devamı

Biliyoruz. Başbakan Erdoğan danışarak yönetmeyi seviyor. Belediye Başkanlığı döneminden beri geniş bir danışmanlar kadrosu var.

Yurt içi ve yurt dışı gezilerine bu danışmanlarla birlikte gidiyor. Hatta öğrendim ki, danışmanları Erdoğan'a "Başkan" diye hitap ediyormuş.

Çoğunu bilmem, tanımam ancak bu danışmanların "bilgisi görgüsü geniş, okumuş çocuklar" oldukları söyleniyor.

Aralarında tanıdığım bir ikisi var ki, entelektüel ve kişisel ufuklarına güvenim tamdır...

Hem öyle danışman deyip de geçmeyin...

Kimisi ekonomik programın mimarlığını yapıyor.

Kimisi Başbakan'ın önemli konuşmalarının metinlerini yazıyor.

Kimisi medyayla ilişkilerini düzenliyor.

Kimisi Erdoğan'ın dünya görüşüyle yapıp ettikleri arasındaki bağlantıyı değerlendiriyor; orasını burasını çekiştiriyor, düzeltiyor.

Bu danışmanların zaman zaman Başbakan'ı kararlarını değiştirmeye yönelttiği, o düzeyde etkili oldukları da biliniyor.

Şimdi bütün bunlar güzel de...

Bir konu var ki olup bitene hâlâ inanmak istemiyorum.

Gazetelerden okumuşsunuzdur; Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini kedi olarak gösteren bir karikatürü "mesele" yapıp karikatürcüyü ve karikatürün yayınlandığı gazeteyi para cezasına mahkûm ettirdi.

Merak ediyorum, o danışmanlardan bir kişi olsun "Başkan, yapmayın etmeyin; karikatür mahkûm ettiren siyasetçi düzeyine indirmeyin kendinizi" demedi mi?

Bunun için hiç dil dökmediler mi?

Böyle konularda insanı yanlışlıklardan, abukluklardan, büyüklük böbürlenmelerinden, iktidar sarhoşluklarından koruyup doğruya yönlendirecek aklı başında ve olgun dostları yoksa, danışmanlardan ordusu varmış, ne kâr eder!..

***

Musa Kart'ın mahkûm olan karikatürü Başbakan'ı yumağa dolanmış kedi olarak gösteriyor.

Vayyy, nasıl olur da Başbakan kedi olarak gösterilir?..

Mahkeme kararına göre "Başbakan'ın resminin bir kedinin vücudu üzerine resmedilmesi, onu halkoyunda küçük düşürücü ve aşağılayıcı, gülünç nitelikte" bulunmuş.

Eh, bütün iktidar sahipleri ille de karikatürize edileceklerse kedi değil de aslan olarak çizilmelerini isterler.

Öyle garip bir baş dönmesi yaratır iktidar insanda!

Ama hiç değilse yarı yolda kendilerine gelirler. Gülümseyip geçmeyi tercih ederler.

Yazık, çok yazık ki Erdoğan becerememiş bunu!

Haydi danışmanlarını bıraktım, kalbine de mi danışmamış?

Karikatüre hoşgörü göstermeyen, karikatürden huylanan, "gıcık" kapan, mağrur bir padişahınkini andıran bir kalp!..

Öyle mi?

Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Okurlarla hasbıha!
Sağolun, varolun! Aşure üzerine yazıma gösterdiğiniz ilgiyle ve benzer duygularınızı, deneyimlerinizi paylaşarak beni çok mutlu ettiniz.

Arayıp hatırımı sordunuz, içinde aşure tatları taşıyan mektuplar attınız, hatta bazılarınız aşure gönderdi. Ellerinize sağlık!

Ve sen... O yazımda biri Nuh'tan bugüne uzanan aydınlık ve öteki ne yazık ki karanlık ve acı dolu iki ayrı gelenek arasındaki tek bağın Muharrem'in 10. günü (Aşura) olduğunu açıkça belirtmeme karşın mektubunda beni acımasızca, çok haksızca ve boş yere "Yezit ve şürekasının zihniyetine sahip çıkmakla" suçlayan sen sevgili okur...

Sen de sağol!

***

Benim asıl istediğim şey ne?

Okurla ortak fikir noktaları bulunması mı? Karşılıklı duyguların okşanması mı?

Hayır.

Asıl istediğim, beni okuyanları düşünmeye (hatta hissetmeye) kışkırtmak...

Aynı çıkış noktasından farklı yönlere, hatta taban tabana zıt noktalara gidebiliriz. Gidelim.

Yeter ki düşünelim.

Yeter ki babadan kalma bilgileri yeterli görmeyelim.

Yeter ki kafamızda dolanıp duran slogan biçimindeki laf salatalarına fikir muamelesi yapmayalım...

Bu bakımdan "İçimdeki Deniz" filminden kalkarak, özellikle ötanazi ve dinlerin bakış açısı hakkında yazdıklarımın karşılığını bulduğunu görmek benim için ayrı bir sevinç oldu.

Çok özgün iki soru ortaya atmıştım çünkü bu yazımda...

Bu konuda gönderdiğiniz elektronik mektupların hem entelektüel kapasitesi hem de samimi sorgulamalar taşıması benim için eşsiz bir değer taşıyor. Bilmenizi isterim.

***

Son sözüm de size, öğrenci kardeşlerim...

Ne olur okul ödevlerinizi bana yaptırmak üzere mektup atmayın!

Bir kere, sizin bu yolu seçmeniz doğru değil. Öyle değil mi?

İkincisi, köşe yazıları, televizyon programları ve kendi özel hayatı derken, Haşmet Ağabeyinizin bir de okul ödevlerinize vakit ayırması olacak şey mi canım!

DİĞER YENİ YAZILAR