Bir "aşure" yazısı

İki yıl öncesiydi galiba... Neredeyse iki akşamda bir eve giderken yolumu değiştiriyor ve kendimi Üsküdar Kanaat Lokantasının kapısında buluyordum

Haberin Devamı

İki yıl öncesiydi galiba... Neredeyse iki akşamda bir eve giderken yolumu değiştiriyor ve kendimi Üsküdar Kanaat Lokantasının kapısında buluyordum.

Sanki içimden gelen bir komuta uyar gibi içeri girip sipariş veriyordum: "İki aşure, paket lütfen!"

Paketi alıp dışarı çıkarken de çocukça bir sevinç doluyordu içime.

Evindeki yalnızlığından hoşnut bir adamın, birini anladık da iki çanak aşureyle ne işi olabilirdi ki! (O plastik çanaklar da aşure tadına hiç yakışmaz, hiç uymazlar!..)

Haydi birini eve gidince hemen oturup yiyordum! Ama neden her seferinde o ikincisini de alıyordum? Evime zaten (o sıralarda yavaş yavaş kalbimden uzaklaşan) sevgilimden başkası girmezdi ve o da aşureyi sevmezdi...

Bir gece işin sırrını fark ettim...

Bir ayindi bu. Ruh çağırma ayini gibi bir ayindi...

Çocukluğumu çağırmak, çocukluğumda neredeyse "yoktan" varedilmiş sevinçleri, insanlar arasındaki muhabbeti, komşulukları anmak için bilinçdışımın kurguladığı bir ayindi...

İkinci paketi neden aldığımı da çözdüm böylece. O çocukluk günlerimin aşure haftalarında komşuların getirdiği ve buzdolabında ertesi güne kalan aşurelerin simgesiydi...

Gizlice dolabı açıp kaşıkladığım, bilmem kim teyzeninkine çok sulu, alttaki komşumuzunkine kayısısı bol, karşı komşununkine nar tanesiz filan deyip laf da yetiştirerek aşurelerden aşure beğendiğim günlerin simgesiydi...

Çünkü aşure sımsıcak gülümsemeler, biten küslükler, hep yeniden doğan ahbaplıklar, onca acıya, derde bile katlanabilmeyi mümkün kılan tatlar -tatlılıklar demekti...

***

Zaman geçiyor, devir değişiyor. Aşure pişirilen evler de aşure pişirenler de azalıyordur sanırım.

Ama Allah'tan ki bu güzel yiyecek çok güçlü bir kadim geleneğe sırtını dayıyor.

Bugün Aşure Günü...

Hicri takvime göre Muharrem ayının 10. günü.

Hayır, özünde İslam tarihinin en acılı günlerinden biri; Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in katledildiği gün olmasıyla bugünün aşure tatlısının günü olması arasında doğrudan bir bağ yok. Bu bağ Arapça "aşr" (dokuzdan birfazlası= 10) sözcüğünün ayın 10'unu göstermesinden geliyor...

Öyle bir bağdaşma ki, sanki kederin kanayan yarasını aşurenin tatlı dayanışması silip temizliyor, dindiriyor...

Oysa 10 Muharrem'de aşure pişirilip konu komşuya dağıtılması geleneği insanlık tarihinin çok derinlerine uzanıyor.

Nuh Peygamber'in tam o tarihte gemisinin nihayet karaya oturduğu, ambarda kalanlarla bir çorba (aşure) yapılıp karınların duyurulduğu rivayet edilir.

Peygamberler tarihi açısından bakılırsa bu gün için daha ne rivayetler var!

Hz. Yunus'un balığın karnından bu gün çıktığı, Hz. İbrahim'in mancınık ateşinden bu gün kurtulduğu, Hz. Musa'nın Yahudileri Firavun'un elinden bu gün kurtardığı rivayet edilir.

Ama şurası muhakkak ki, İslam öncesi Arap kabileleri de, daha sonra Hz. Muhammed'de aşure günü oruç tutardı...

***

Aşurenin en güzel yanı nerede?

Birbiriyle ilgisi yok gibi gözüken ve bir yemek için hangi mutfak kültüründe olursa olsun fazla sayılacak çeşitte yiyeceğin bir araya gelmesinde...

Ve sonucun güzel, tatlı, doyurucu olmasında...

Üstelik her yiyecek bu karışımda kendi öz tadını koruyor. Hiçbirinin tadı, lezzeti diğerininkini bastırmıyor.

Öyle değil mi?

Peki aşurede sevdiğimiz bu çeşitlilik ve karışım neden bizi hayatta korkutuyor?

Neden inananlar bu yemekte buldukları hikmeti bir de toplumsal, siyasal hayat açısından değerlendirip kendilerine örnek almıyorlar?

Bence en güzel, en tatlı, en doyurucu toplum yapısı "aşure gibi" olanı...

Buğday, nohut, kayısı, süt, şeker ve hatta tek bir nar tanesi kadar "hür" ve aşure gibi kardeşçe yaşayabilenlerin toplumu...

Tabii gel de bunu, aşureyi midesine indirmeye bayılan ama hoşlanmadığı her bulamaca "aşure gibi" diyebilen nankörlere anlat!

Not: Biliyorum, bu yazı daldan dala atladı, biraz da lafı karıştırdı. Ama ne yapayım, canım aşure üstüne bir şeyler yazmak istedi; belki kıvamı tutturamamış, bulamaca çevirmişimdir. Kusuruma bakmazsınız umarım...

Bu geleneği önemseyen okurlarımın Aşure Günü ve haftası kutlu olsun.)


Bizim lig yalan rüzgârıymış!
Fenerbahçe'nin Real Zaragoza karşısındaki futbolu, ligimizdeki futbol manzarasının uluslararası maçlar için asla ölçü alınamayacağını bir kez daha gösterdi...

Havaya giriyoruz bazen (buna ben de dahilim) ve hayaller kuruyoruz.

Ve o rüzgârla bazı gerçekleri unutuyoruz.

Mesela Zaragoza La Liga'da zayıf takım olabilir. Ama yılda en az iki kez Real Madrid, Barselona, Valencia gibi takımlarla karşılaşıyor. Tecrübeyse, buna denir, bizim ligdekine değil.

Bilmem anlatabildim mi?

DİĞER YENİ YAZILAR