Meclise bir şiir geldi, hepimizi sarsıp gitti

Bu ülkede on milyon kadar kişinin kendisini "kendi çapında" şair olarak gördüğüne eminim.

Haberin Devamı

Bu ülkede on milyon kadar kişinin kendisini "kendi çapında" şair olarak gördüğüne eminim.

Birçoğumuz da hayatimizin bir döneminde içimizi harflere dökmeyi denemiş ve bunlara şiir gözüyle bakmışızdır.

Dost sohbetlerinde şiir diye seslendirilenler güzeldir, çirkindir; iyidir, kötüdür, çoğu zaman acemicedir, hatta sersemcedir...

Tamam, bu ayrı tartışma konusu.

Bazısı alt alta dizilmiş duygusal mızmızlanmalardır. Çoğu edebiyat ölçülerinde asla şiir olarak değerlendirilemez.

O da tamam.

Fakat işin gerçeği şu ki, (son zamanlarda şarkılara daha çok yaslanan bir toplum haline gelmiş olsak da) şiiri seven, şiirin "hikmet" ini bilen bir toplumuzdur.

Gerçek şiir kitaplarının pek az satıyor olması da bizi aldatmamalı...

Çünkü iyi bir şiir meclise gelip seslendirildi mi, burun kıvıranlarımız bile sonunda susar.

İçten bir ürpermeyle karşılarız o şiiri.

Çünkü biliriz ki, o şiir içimizdeki "sessizliğin" sesi oluverir...

Ve biliriz ki o şiirdeki "işçilik," sözü gündelik hayatın çamurundan tutup çıkarmış, ona mücevher değeri kazandırmıştır.

Bütün bunları neden anlatıyorum?

Seyredenler biliyordur, seyretmeyenlere aktarayım.

Dün akşam Yaşamdan Dakikalar'ın (TV8) sonunda laf nasılsa geldi, şiire düğümlendi.

Nebil (Özgentürk) Sunay'a (Akın) "Otopsi şiiri vardır hani, hatırlarsın" dedi.

Otopsi, Halim Şefik Güzelson adlı 90'lardan önce edebiyat çevrelerimizde tanınmış fakat alçakgönüllü bir şairimize ait.

Aslında bir başka şaire, "Orhan Veli'ye ağıt"tır bu şiir. Orhan Veli'nin otopsisini anlatır.

Malum, Orhan Veli 10 kasım 1950 gecesi Ankara'da karanlık bir sokakta yürürken belediyenin kablo döşetmek için kazdırdığı bir çukura düşer ve başından hafifçe yaralanır.

İki gün sonra İstanbul'a gelir.

Başı ağrımaktadır ama aldırmaz. 14 Kasım Salı günü öğle vakti, bir arkadaşının evinde yemek yerken fenalık geçirir. Hastaneye kaldırılır. Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilir.

Oysa beyin kanaması geçirmektedir. Akşama doğru komaya girer. Gece saat 23.20'de hayata gözlerini kapar.

Halim Şefik işte bundan sonrasının şiirini yazmıştır...

***

Nebil hatırlatır da, Sunay bu, durur mu? Başladı tok sesiyle Otopsi şiirini okumaya:

Morgda açılınca kafatası Doktor beyler beyin gördüler İndirince tenkafesine neşteri Doktor beyler yürek gördüler Yürekte ne gördüler dersiniz Yürekte memleket gördüler Dünya gördüler Bir de dost gördüler Ama bu işte doktor beyler Doğrusu geç kaldılar Çok geç kaldılar

***

Ben, Hıncal Ağabey, Nebil, stüdyodaki teknisyen ve kameraman arkadaşlar. Hepimiz hipnotize olmuş gibi kalakaldık.

Ürperdik, aynı anda hem buz kestik, hem de yandık...

Şu on bir dizede ne çok şey vardı yarabbim!

Kimi gerçekleri bu kadar dokunaklı fakat aynı zamanda böylesine zarif dile getirebilmek nasıl da mucizevi bir işti!

Bu yüzden Nebil programın kapanış cümlelerini söylerken "dağıldı," laflarını karıştırdı.

Bense kameraya nasıl "hoşçakalın" selamı verdiğimi hatırlamıyorum bile. O anda televizyon binasından çıkıp doğruca evime gitmek, kalorifere rağmen üzerime bir battaniye çekip saatlerce şiir okumak istedim...

Yani...
Öyle işte!..

Anlatmak, sizlerle paylaşmak istedim. O kadar!

Okurdan
Bir yangın ve bir hatıra
Büyü filminin galası sırasında meydana gelen yangın başımızdan geçen bir olayı hatırlattı. On yıl kadar önce Glasgow'da bir Türk Gecesi düzenlemiştik, şehirdeki üniversitelerde (Glasgow ve Strathclyde) öğrenim gören Türk öğrenciler, danışmanları,
arkadaşları ve ailelerinin katıldığı bir gece tertipledik.

Programda "Çayda Çıra" da vardı, ancak kiraladığımız büyük salonun yöneticileri kapalı mekânda, onca insanın bulunduğu bir ortamda gerçek mumlarla gösteriye asla izin vermeyeceklerini söylediler.

Mumlar olmadan "Çayda Çıra" olmayacağına göre, bir arkadaşımızın dahiyane fikriyle, mumların üstüne küçük ampuller yerleştirdik, tabağın altındaki pillerden de kısa kabloyla ampule bağlantı kurduk.

Sorun aşılmıştı ve çok güzel bir gece yapmıştık. Bizdeki kutlamalarda ise hep yüreğim ağzıma gelir.

Hatta bir keresinde, küçük çocukların ellerine yanan mum verilerek oynamalarına müsaade edildiğini görünce dayanamayıp müdahale etmek zorunda kaldım.

Sen kalk milyarlarca masraf ederek ve en son teknolojiyle film çek, ancak en basit "uygar yaklaşımdan" bihaber ol veya ihmal et! (Doç. Dr. Bayram Yılmaz.)

DİĞER YENİ YAZILAR