Nazarın değmesin, iyice bak!

Ne dünyaya ne insanlara ne de nesnelere hak ettikleri biçimde durup bakıyoruz

Haberin Devamı

Ne dünyaya ne insanlara ne de nesnelere hak ettikleri biçimde durup bakıyoruz.

Bizden bakmamızı bekleyen nice şeyin yanından bir koşu geçip gidiyoruz...

Hepsi bir yana, sevdiklerimizin hoş biçimde değil tehlikeli biçimde zayıfladığını, güneş yanığı değil hepatit sarısı olduklarını bile fark edemeyecek kadar hızlıyız.

Televizyon ve bilgisayar ekranları dışında her şeye şöyle bir göz atıp geçmek üzerine kurulu sanki modern hayatımız...

Oysa... Bir kez daha yazayım mı? Bakmak, dünyayı yeniden kurmaktır. Bizim tarafımızdan, bizim dünyamızı...

Öylesine güçlü bir edimdir bakmak.

Ve işte o yüzden de gelmiş, geçmiş, gelecek bütün toplumsal kültürler için aynı zamanda "yıkıcı" bir şeydir!

"Hooop, ne oluyoruz şimdi; neden "dünyayı kurmak"tan "dünyayı yıkmak"a geçiverdik?" diyenleriniz olur mu bilmiyorum ama, onların bile bir taraflarında mavi nazar boncuğu vardır değil mi?

***

Demiryolu kazalarından sonra ortalık kem göz (nazar-nazarlık) tartışmalarına ve esprilerine bulandı malum,.

Üstüne bir de futbol büyüleri eklendi ki, gelenekselden gündelik hayata aktarılan inançlar medya için "tadından yenmez" bir konu olup çıktı yine.

E, "kem göz" meselesine bir göz atalım mı o halde?

Kem, Farsça kökenli bir sözcük: "Kötü, fena" anlamında bizim
kültürümüze geçmiş.

Kem göz, yaygın folklorda "nazar" denilen şey...

Nazar ise Arapça bir sözcük; en başta "bakmak, göz atmak" anlamlarına geliyor. Sonra "düşünme, derin düşünme-teorik düşünme; nazari..." anlamlarına kadar uzanıyor.

Dikkat ederseniz gelenek, önün< "kötü" sıfatı filan koymadan "nazar"ın, yani bakmanın kendisini doğrudan "kem göz" gibi yorumlamış, değerlendirmiş.

Düşünün; nazar değiyor, deyim bu. Yani "bakış" değiyor ve kötü oluyor...

Sanki folklorik geleneğe göre her bakış özünde tehlikeli, özünde kötü...

Garip ama çok anlamlı değil mi?

Neden başka bir organ deği de, göz aktarır kötülüğü?

Neden hasedi, nefreti, kudreti ve hatta "büyü"yü dışarı vuran davranış bakmak? Söz gelişi; haset dolu bir elin insanın içini bulandıran titrek dokunuşunu pek önemsememiş bütün halklar da, neden göze takılıp kalmışlar?

Malum, bu tür soruların peşinde antropologlar bir ömür harcarlar. Keyiflidir, güzel maceradır ama yanıt arayışının sonu bir türlü gelmez.

Yine de Adem'le Havva öyküsüne kadar geri gidebiliriz mesela.

"Bakma"nın yapıcı ve yıkıcı özelliğini anlayabilmek için...

Adem'le Havva cennetteyken de birbirlerini tanıyorlardı. Ama cennetten kovulduktan sonra yeryüzünde birbirlerini "gördüler!" (Görmek bilmektir.)

Farklı olduklarını görüp bildiler.

Utandılar.

Ve cinsel organlarını örtmek istediler...

Bakmak, görmek böyle bir şey.

***

Hiçbir dokunuş, hiçbir tadış, hiçbir işitiş görmek kadar farkı fark etmez.

Dikkat! Farkı fark etmek, hem hasedin hem de sevginin başlangıcıdır.

Ve işte tehlike buradadır.

İyiyle kötünün yan yanalığında...

O yüzden girişkenlik-saldırganlık da utanma duygusu da gözün egemenliğindedir...

Hayvanlara hiç dikkat ettiniz mi? Onlar gözlerini dikip bakarlar ara sıra ama gözlerine dik dik bakılmasından hiç hoşlanmazlar, huzursuzlanırlar.

Oysa fotoğraf makinesinin onların gözlerine çevrilmiş objektifine aldırmazlar bile!

Çünkü makineler bakmaz, sadece canlılar bakar...

***

Yine aynı şey oldu değil mi? Nereden çıkıp nerelere geldik, iyi de ettik!..

Ha unutmadan, bir iki sevimli bilgi notu ekleyeyim.

O güzelim nazar boncuklarının büyük bölümünün Kemalpaşa'da ve Cumaovası'nın Görece köyünde yapıldığını biliyor muydunuz?

Bu ülkenin güzelim insanlarının balkonlarındaki, pencere kenarlarındaki çiçeklerini bile nazardan korumaya aldıklarını, bunun için saksıya kırık yumurta dikme adeti olduğunu biliyor
muydunuz?

Ya, Eski Yunanlıların ve Romalıların nazara karşı insanları ve nesneleri zeytinyağıyla
ovduklarını biliyor muydunuz?

Fon/Dip notları
* "Sen bilirsin" ve "nasıl istersen" diyeceğin kişiyi çok iyi seç

Yoksa., her bir boku bildiğini sanır kafasına koyduğu şeyi yapmaya kalkar!

* Koskoca gökyüzü bile

Her gündüz maviyken, her gece siyaha dönüşüyor

-senin ayda yılda bir huy değiştirmen gayet normal!-
Ahmet ÇUHACI

Düzeltme
Carew'in yerine değil, yanına...
Maç yazılarını telefonla, cızırtılar içinde yazdırdığımız için aksilikler bazen kaçınılmaz oluyor.

Dün Denizlispor-Beşiktaş maçıyla ilgili "Forvetsiz Futbol" başlıklı maç değerlendirmemin sonunda "anladık ki, Carew'in yanına başka iyi forvetler satın alınmalıymış" demiştim, vahim bir hata olmuş "Carew'in yerine" diye çıkmış. Özür dilerim.

DİĞER YENİ YAZILAR