“Dünya çirkin, ben güzel” deyince güzel olunmuyor ki!

Haberin Devamı

Güney Afrika’ya gidildi mi, safari turu yapılmadan dönülmez.

Dünyanın dört bir yanından gelmiş turistler orada kontrollü ve güvenli bir alanda Afrika’nın uçsuz bucaksız çayırlarından birinde dolaşıyormuş gibi hissederler kendilerini...

Uzaklarda egzotik hayvan sürüleri koşturur, yakınlarda bir yerlerden aslan kükremeleri işitilir.

Çocuksu bir heyecana kapılınır ama bir yandan da “yahu şu turizm denen illet, koca Afrika’yı ne hale getirdi lüks ciplerin içinde filleri sollayarak dolaşıyoruz” diye söylenilir.

Peki biz Türkler orada, o turistik safaride ne yaparız?

Ben rastlamadım ama bir gazeteci arkadaşım şuna tanık olmuş...

Ülkemizin dört bir yanından ailecek gelmiş kalabalık bir grup safariye çıkmış.

Rehber “hızlı tur mu, yavaş tur mu?” diye sormuş.

Yavaş turda bitkiler hayvanlar, doğal yapı ve yaşam ayrıntılarıyla anlatılıyor ve zaman uzuyor ya, bizimkiler hemen “hızlı tur” demişler.

O zaman rehber “ne görmek istiyorsunuz?” diye sormuş.

Bizimkiler “aslanları görmek istiyoruz” demişler “sadece aslanları...”

***

Gidilmiş aslanlara...

Baba aslan kafasını çevirip bakmamış bile ciplerin içinde ayağa kalkıp ailesine hayret ve merakla bakan gözlere...

Yeleleriyle pek azametli fakat pek bıkkın bir hali varmış.

Dişi aslanlar kıpır kıpırmış ama inanılmayacak kadar da çelimsizlermiş.

Bir tek yavru aslanların şirinliği dikkat çekiciymiş.

Arkalarda bir yerden pırıl pırıl zebralar geçip gitmiş, bizim turist grubu bakmamış bile...

Hepsi hayal kırıklığı izlerini saklayamayan gözleriyle aslanlara bakmayı sürdürüyormuş.

Sonunda günlerdir her konuda ilk sözü alan ve gruba sözcülük eden şişman beyefendi ortak duyguyu dile getirivermiş...

“Bizim hayvanlarımız daha güzel!”

Diğerleri kafalarını sallayarak onu onaylamış ve daha fazla oyalanmadan otele dönülmüş.

***

Dünyaya bakma biçimimiz epeydir böyle...

Batılılaşma süreciyle zihnimiz ve gururumuz yarılmaya başladığından beri insan, hayvan, bitki, nesne dinlemeden sürekli “kiminki daha iyi, daha güzel?” kıyaslamasından kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz.

Batı karşısında durumun “iyi” olmadığı ne zaman kafamıza dank etse “evet ama biz de Araplardan, şunlardan, bunlardan daha iyiyiz” diyerek bize yakışmayan otoriter ve ayıplı bir modele sığınarak avunmaya çalışıyoruz.

Çünkü safaride bile aslanlara bakıp “bizim hayvanlarımız daha güzel, daha iyi” diyecek kadar kadar kafayı buna takmışız.

Şunu anlayamıyoruz, dışardaki bunca “hava” aslında içteki “eziklik”ten kaynaklanıyor.

Aslında o “ezikliği” atmamız, o ezikliğin kaynaklarıyla kavga etmemiz gerekiyor.

***

Ben ilkokuldayken köylerimizin nasıl şırıl şırıl derelerle ve şirin köprülerle süslü olduğunu anlatırlardı.

Sonra gezmeye başlayınca Karadeniz bölgesi dışında pek az yerde öyle köy olduğunu gördüm.

Bütün Anadolu köyleri su sıkıntısı çekiyordu. Hepsi dertliydi, şirin köprülerden ise eser yoktu.

Sınıf duvarına köy evlerinin resimleri asılıydı. Çok sonra anladım ki, onlar İsviçre köy evlerinin resimleriymiş.

Bu çocukça yapaylıklar ve yalan övünmelerle akıp geçti onca öğrenim yılı.

İlginçtir, hiçbir öğretmenim bana doğru düzgün biçimde köylümüzün geleneksel kültürünün güzelliklerini ve “köylü kalbi”nin derinliğini anlatmadı.

Neredeyse ayıp bir şeydi bunlardan söz etmek.

Oysa gururlanacak bir şeyimiz varsa, en başta gelenlerinden biriydi bu.

***

Sonuçta nereye geldik?

Komşumuz Yunanistan uluslararası yaşam kalitesi sıralamasında bizden onlarca basamak yukarıda.

Biz hâlâ evrensel yaşam kalitesine ulaşmak noktasında ayağımıza siyasal-toplumsal kurşunlar sıkmakla meşgulüz.

Nasrettin Hoca’nın maya çaldığı göl bile kurudu.

Şimdi köprüler var ama altından geçen dereler yok.

Bizim güzel gözlü ceylanlarımızdan da eser kalmayacak yakında!

Ve hâlâ anlayamıyoruz:

Biz iyi olsun, güzel olsun diye çaba göstermezsek hiçbir şey iyi kalmaz, hiçbir şey güzel olmaz!

DİĞER YENİ YAZILAR