Artık fragmanlar filmlerden daha heyecanlı!

Haberin Devamı

Sinemada heyecan, gerilim ve merak sizi büyülüyorsa ne yaparsınız?

Eşe dosta sorarak, hakkında bir şeyler okuyup tecrübelerinizi konuşturarak filminizi seçer ve salondaki yerinizi alırsınız, değil mi?

Hele iyi ve ünlü bir gerilim filmiyse gittiğiniz, iki saatinizi tam istediğiniz gibi geçirir, ışıklar yanıp dışarı çıktığınızda da “Allahtan böyle bir dünyada yaşamıyorum” hissiyle ferahlarsınız!

Ama artık işler böyle yürümüyor!

Artık en iyi, en ünlü, hatta en ödüllü gerilim filmleri bile yeterince “geremiyor” sinema seyircisini!

Hollywood dozu o kadar yüksek tuttu ki, şimdi seri katiller, suikastçılar, gizli örgütler, entrikalar; hepsi aynı filmde olsa bile seyirciye vız geliyor!

Şimdi fragmanlar filmlerden daha gerilimli, daha merak uyandırıcı ve daha heyecanlı oluyor!

Hiçbir gerilim filmi fragmanının yarattığı havayı yakalayamıyor!

***

Hani anlatmıştım ya...

Evde kendi kendime “Fransız Filmleri Haftası” falan düzenleyerek üst üste DVD izliyorum diye...

Yok, bıkmadım bundan!

Hatta önümüzdeki hafta işin içine İtalyanları da katmayı düşünüyorum.

Evde oturup kahve çay eşliğinde eski siyah beyaz İtalyan filmleri izlemenin tadı bambaşkadır!

Ama geçenlerde yağmurlu bir akşamüstü sinema kapısından geçerken Hıncal Ağabey’e rastladım. “Sinemaya giriyoruz, gel” demez mi! Mırın kırın ettim; “sıkılırsan, çıkarsın” diyerek ikna etti.

Anestezi/Awake adında bir filmdi seyrettiğimiz.

“İyi bir konunun nasıl içine edilir” diye bir ders varsa sinema okullarında, mutlaka bu film üzerinde durulmalı!

İşte bu filmin arasında bir fragman gösterildi ki!..

Aman Allahım!

Resmen heyecan ve merak bombası!

Fragman değil patlama!

Üstelik herkes var filmde! William Hurt, Dennis Quaid, Forest Whitaker ve hatta Lost dizisinin doktoru Mathew Fox...

Fragmanı böyle olunca...

Ben de Avrupa filmlerine; yani sıradan insanların sıradan hayatlarına yöneltilmiş parıltılı bakışlara dönmeden önce bir de Bakış Açısı/Vantage Point adlı filmi seyretmeye karar verdim.

***

ABD Başkanı’na İspanya’da; Salamanca şehrinde suikast tertipleniyor.

Başkan tam konuşma yaparken kalabalığın ortasında vuruluyor.

Yetmez tabii!

Günümüzde suikast kurşunu kimseyi kesmez. Dozu artırmak gerek! O yüzden bombalar da patlıyor.

Peki neden? Kimler yapıyor bunu? Başkan kurtulacak mı?

Film bu sorular üzerine kurulu.

Ama filmi benzerlerinden ayıran, suikast anını farklı bakış açılarından ele alıp sorgulaması...

Başkan’ın bakış açısı, koruması Barnes’ın bakış açısı, bir Amerikalı turistin bakış ve kamerası tarafından kayıt ediliş açısı ve hepsinden önce de Salamanca Zirvesi’ni canlı yayınlayan televizyon kanalının yönetmeninin bakış açısı...

Bu yüzden film nefes nefese bir başa sarma öyküsü! Olay sürekli başa sarılıyor; suikastın hemen öncesinde ve sonrasına...

Ve her seferinde bir başka bakış açısından tekrarlanıyor!

Siz de sinema seyircisi olarak gördüklerinizi tekrar tekrar yorumluyorsunuz!

Benim bulunduğum seansta arka sıralarda oturan bir seyirci her “başa sarma” esnasında “eyvah bu film bitmeyecek” diye bağırarak salonu kahkahaya boğuyordu ki,

o ayrı tabii!

Peki beğendim mi filmi?

Doğrusu fragmanı kadar heyecan verici ve merak gıdıklayıcı değildi Bakış Açısı! Bu nokta kesin!

Ancak kötü bir gerilim filmi olduğu da asla söylenemez!

Fakat insan iki satlik bir filmde biraz olsun “insan” seyretmek istiyor; filmin kahramanlarının ruhuna dokunmak, onların kartondan karakterler olmadığına inanmak istiyor!

Ama çoktandır Hollywood filmlerinde bu olmuyor, olmuyor, olmuyor!

*****

ALTYAZI

Teröristler haberleşiyor...

Louis: Her şey planlandı mı?

Suarez: En küçük ayrıntısına kadar...

Louis: Ya Başkan? Dublör kullanmadığından emin misiniz?

Suarez: Amerikan kibrinin güzel yanı, bir adım önde olmadıkları bir dünyayı bir türlü hayal edemeyişleridir.

(Bakış Açısı filminin en etkili diyaloglarından biri.)

DİĞER YENİ YAZILAR