Seviyorum ama hoşlanmıyorum! Nasıl yani?

Bu tuhaflıklar hep benim başıma mı geliyor?" diye soruyor genç kadın. Onu epeydir tanıyorum. İyi arkadaşım. Şu sıralarda yeni bir ilişkinin en pırpırlı günlerini yaşıyor

Haberin Devamı

Bu tuhaflıklar hep benim başıma mı geliyor?" diye soruyor genç kadın.

Onu epeydir tanıyorum. İyi arkadaşım. Şu sıralarda yeni bir ilişkinin en pırpırlı günlerini yaşıyor.

Meraklanıyorum. "Ne anlatmak istiyorsun, nedir tuhaflık dediğin?"

"Onu seviyorum" diyor.

Gülümsüyorum. Gözlerime bakıyor. Acaba ona hafif alaycı mı geliyor gülümsemem? Öyle değil halbuki.

Hemen karşılık veriyor. "Tamam canım! Onunla olmaktan hoşnutum en azından..."

"E, ne var o zaman? Kıskançlık mı başladı?"

"Hayır" diyor genç kadın. "Para konularında mesela... Hasta oluyorum ya! Çok cimri."

Anlıyorum. Çünkü o tanıdığım en cömert insanlardandır.

"Başka" diyorum, "başka!"

"Ne bileyim, ne zaman birlikte eğlenmeye bir yere gitsek, kendine başka arkadaşlar buluyor, bir süre sonra iyice dalıp beni unutuyor..."

"Sonra?.."

Anlatmayı sürdürüyor genç kadın. Bir taraftan da kendi durumuna gülse mi kızsa mı, karar veremiyor.

"Mesela" diyor; "en güzel ayakkabılarımı, en güzel elbiselerimi giyiyorum." (Sürekli sızlanıp durduğu kredi kartı borçlarının nedenini anlıyorum!..)

"Eee?"

"Farkına varmıyor. Hatta ilgilenmiyor bile. Ayrılıyoruz, sonra telefonda bana saatlerce stilimi ne kadar beğendiğini anlatıyor. Yavaş yavaş sinir olmaya başladım."

İçimden "Bunda büyütülecek ne var, çok sıradan bir durum bu" demek geçiyor.

Fakat o sözlerini şöyle tamamlıyor.

"Abartıyorum belki. Yine de itiraf edeyim ki bir yandan onu severken bir yandan da ondan hoşlanmamaya başladım."

Kocaman bir "Haydaaa!" çekiyorum.

Oysa içten içe arkadaşımın derdini anladığımı hissediyorum.

Modern insan seviyor, sevişiyor, bağlanıyor ama alttan alta da hoşlanmayabiliyor...

Nasıl olur bu?

Olacak şey mi?

Hoşlanmak, hoş bulmak özünde sosyal nitelikli bir yargı. Referansları sosyal. Ayrıca insanın kendi özel tarihiyle,geçmişindeki değer birikimiyle de yakından ilgili bir şey hoşlanmak...

Sevmek ise daha garip ama günümüzde ancak hız kavramıyla tarif edilebilecek bir şey haline geldi...

Hızla geliyor, hızla yerleşiyor sevmek.

Yani göz gözü ilişki başladıktan sonra görüyor...

Üstelik şu birbirini seçme halinin içinde birbirinden berbat eziklikler, kaçışlar, yaralar, tedaviler filan da var.

Son zamanlarda gençlerin sık kullandıkları bir ifade bu bakımdan çok dikkatimi çekiyor: "Onu tanıdığımda kötü günlerimdeydim, iyi geldi.."

Bazılarımız neden bu kafa karışıklığına (hem sevip hem hoşlanmama haline) daha çok kadınlarda rastlanıyor diye sorabilir?

Öyle ya, genel erkek nüfusu kadınlardan "Allah'ın emri" gibi hoşlanırlar...

Kadınlarsa bazen önce sevginin kanatlarını kuşanıp uçarlar, çok sonra adamların huyunu suyunu farkederler...

Neyse... Bugünlük bu kadar yeter. Zor konu. En iyisi sessiz konuşmak!.

Berberin kocası filmi ve okurlarım
Perşembe günü elektronik posta kutumu açtığımda birbirinden güzel mektuplar önüme yığıldı.

Geçen hafta CNBC-e'de Berberin Kocası filminin gösterileceğini yazmış, aşk filmlerini sevenler kaçırmasın demiştim.

Birçok okurumun filmden memnun kalması ve "bu filmi ıskalamamızı önlediğiniz için teşekkür ederiz" diye yazmaları beni mutlu etti. Ben de okurlarımın duyarlılığına teşekkür ediyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR