Pazar notları

Haberin Devamı

* Tutucular önlem almakta yerden
göğe kadar haklıdır: Dokunmak ve dokunulmak iz bırakır.

*Bazen sevişmek çok uçucu, şöyle bir dokunup geçmek ise çok kalıcıdır.

*Gelip geçerken, gündelik hayhuy içinde, hatta kazara gerçekleşmiş bir temas...

Dirseğinize, omzunuza, elinize, yanağınıza, saçınıza belirgin fakat kısa bir temas... Yara açar teninizde. Herkeslerden, kendinizden bile saklanan bir yara... Ve tek merhemi vardır; aynı beden, aynı el, aynı “ruh” tarafından
bir kez daha dokunulmak!

* Birkaç santimetrelik bir deri parçası
nasıl kocaman bir coğrafyaya dönüştürülür? Dokunarak.

* Bir süredir dikkatimi çekiyor: Neden ekmekler kızartıldığında mis gibi kızarmış ekmek kokmuyor? Ekmeklerde mi bir sorun var, kızartıcılarda mı? Ciddiyim...

Yoksa bu koku gerçekte sadece çocukluğumuzun pazar kahvaltıları ve gelip geçmiş aşklarımızın ilk aylarına mı aittir?

* Arkadaşını kastederek “onu artık tanıyamıyorum” dedi; “sanki tanıdığım insan gitti, başkası geldi.” Sonra sesini yükselterek “insan bu kadar da değişmez ki canım” diye söylendi kendi kendine. Yok, dedim; arkadaşın değişmemiştir, ilişkisi değişmiştir! İlişkilerin karakteri, insanın kendi karakterinden daha güçlüdür.

Şimdi kiminle beraber o?

* Turuncu... Sehpa yerine kullandığım Çin işi sandık... Koyu yeşil yaprakların arasından yaşamın fışkırışı: Portakal, mandalina... Ördek gagası... Bir gün dağılıp yola saçılıveren kehribar tespihim...

Ah, bir de akşam güneşi tabii!.. Ve, uysal sarıya, kindar kırmızıya başkaldıran sevinç... Evet evet, sevinç!

* “Toplumsal-iktisadi ilerleme” deyip göklere çıkarttığımız şey taş devrinde de, 21. Yüzyılda da aynı “öz”e sahiptir. Tabii modern insan bu söylediğimi entelektüel bir şaka olarak kabul etmeye yatkın, biliyorum. Fakat “İlerlemenin Kısa Tarihi”nin yazarı Ronald Wright’ın şu sözleri gerçeğin ta kendisini vurgular: “Bir yerine iki mamut avlamayı öğrenen paleolitik dönem avcıları ilerleme kaydetmişlerdi. Bir sürüyü uçuruma sürerek iki yüz hayvanı birden öldürmeyi akıl edenler de daha fazla ilerlediler. Ve bir süre için iyi şartlarda yaşadılar. Sonra tekrar aç kaldılar.”

*Eski uygarlıklar insanın ayağını
yerden kesen uçaklara benzerler. Bir gün
yere çakılmışlardır. Arkeologların bulup çıkardıkları tarihsel kalıntılar aslında
“enkaz”ın parçalarıdır.

* Sanırım şöyle oluyor: İhtiyaçla hırs arasındaki denge bozulduğunda; hırs kendi tatmini için yepyeni ihtiyaçlar ürettiğinde hava bozuyor ve uçak yavaş yavaş düşüyor.


DİĞER YENİ YAZILAR