Türkiye’nin ağaçları

Haberin Devamı

Güzel sözlerin birçoğunun yalnızca gönül okşayıcı parlak ifadeler olarak kalmadıklarını yaşımı başımı aldıktan sonra anladım.

Tarih boyunca ağaç sevgisi ve ağacın değeri üzerine söylenmiş sözler de böyle...

Asıl şimdi şimdi anlıyorum ki sadece güzel değil, gerçekten “özlü” sözlermiş onlar...

Derinden anlayıp kavramak için insanın hayatı, hayatın da insanı birkaç kez tutup sarsması gerekiyor çünkü!

Mesela W. H. Auden’in şu sözü gençliğimde yarattığı heyecandan çok daha fazlasını yaratıyor şimdi: “Bir kültür sahip olduğu ağaçlardan daha değerli değildir.”

***


Geçenlerde gecenin geç bir vakti çok mutlu bir zaman dilimi geçirdim.

Nasıl mı?

Anlatayım.

Televizyonu kapattım. Diziler, maçlar, filmler, bitmez tükenmez tartışmalar, haberler bir anda hayatımdan çıkıp gitti.

Mutfağa gidip bir çay koydum kendime.

i-pod’umu Michael Nyman’ın albümlerine ayarladım. (Hani Carrington ve Piyano filmleri var ya, o filmlerin muhteşem müziklerini yapan besteci!)

Sonra...

Sonra epeydir yayımlanma tarihini iple çektiğim o 700 küsur sayfalık dev kitabı kucağıma alıp sayfalarını karıştırmaya başladım.

Kitabın adı mı?

“Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları.”

Kitabı yazan ve fotoğraflayan Necati Güvenç Mamıkoğlu.

Kitabın bilimsel danışmanı Prof. Dr. Tuna Ekim.

Yayınevi: NTV Yayınları.

***


On beş yıl kadar oluyor. Bir gün Yıldız Parkı’nda dolaşırken kendime sordum: “Bu ağaçları, bu bitkileri görmek sana daha önce olmadığı kadar zevk veriyor, seviyorsun onları; düpedüz seviyorsun. Ama çam, söğüt, servi, çınar gibi birkaç türden ötesini biliyor, tanıyor, ayırt edebiliyor musun?”

Cevap açıktı.

“Ne yazık ki hayır!”

Zaman içinde sevdiğim ve bildiğim türleri, cinsleri, çeşitleri zenginleştirdim.

Fakat bir süre sonra sorup öğrendiğim ne varsa zihnimden uçup gidiyordu. Dahası, Anadolu’da bir yolculuk sırasında ya da bir bahçede öyle bir ağaç karşıma çıkıyordu ki, şaşırıyor, işin içinden çıkamıyordum.

Hep istedim ki bir kaynak kitap olsun. Ağacın genel görüntüsü, gövdesi, yaprakları, çiçekleri ve meyveleri ayrı ayrı tanıtılsın; akılda kalsın, bakmalara doyulmasın...

İşte o kitap bu kitap!

***


Necati Güvenç Mamıkoğlu kitaba yazdığı sunuşun sonunda şöyle diyor: “Bu kitaba bir göz atan ya da ayrıntılı inceleyen birinin yolu bir gün Marmaris Fethiye arasına düşer de, yol kenarlarındaki Günlük ağaçlarını ‘ağaç’ değil de, ‘Anadolu Sığlası’ olarak görürse başladığım işi başardım demektir.”

Ben kendi adıma söyleyebilirim sevgili Necati Güvenç Mamıkoğlu, öyle olacak!

Sen çok yaşa!

*****

Bu ne güzel haber!

Madem ağaçla girdim bugün söze...

O zaman bir başka güzel insandan; geçen gün Milliyet’te çıkan ve insana dair giderek solmaya yüz tutmuş umutlarımızı tazeleyen bir haberden söz etmeliyim (26 Kasım).

Mehmet Demirkaya’nın haberine göre Büyükada’daki Yörük ali Plajı’nın yakınında bulunan çam ağaçlarıyla kaplı bir arazinin sahibi olan Mehmet Öztürk yıllar süren bir mücadeleden sonra nihayet arazisi hakkında “doğal SİT alanı” kararı çıkarttırabilmiş.

Herkes arazisine inşaat izni için çabalarken o bu kararı çıkartmak için 25 yıl ne zorluklara katlanmış!

Mafya 2004 yılında “sahibinden satılık” ilanı verip 3 milyon dolara satışa çıkartmış 800 ağaçlı araziyi.

Başbakan’la bile görüşmüş Mehmet Öztürk, ondan destek görmüş ama asıl orayı korumakla yükümlü kurumların ilgisizliğinden çok çekmiş!

Şimdi mutluymuş!

Haberi okurken ayağa kalkma isteği duydum içimde.

Şahsen tanımadığım sayın Öztürk önünde saygıyla eğilmek için...



DİĞER YENİ YAZILAR