Hayat durup dinlenmek ister

Her sabah kendi yatağımızdan kalkıp dünyanın yatağına gireriz. Hızlı kucaklaşmalarda, kölece sevişmelerde yalnızlığımızı unutabilmek için koşa koşa gideriz o yatağa...

Haberin Devamı

Her sabah kendi yatağımızdan kalkıp dünyanın yatağına gireriz.

Hızlı kucaklaşmalarda, kölece sevişmelerde yalnızlığımızı unutabilmek için koşa koşa gideriz o yatağa...

Dünya bizi biraz şefkatle avutur, biraz acımasızca aldatır.

Gözlerimizin önüne gün ışığıyla birlikte öyle bir perde iner ki görmeyiz dünyanın güçlüler ve güçsüzler arasında derin biçimde bölündüğünü...

Bıçağı sapından tutanlarla bıçağa boynunu, karnını, kasığını uzatanlar arasındaki muazzam farkı görmeyiz...

Kahkahalarımızın gürültüsünde acılarımızı boğarız.

Çoluk çocuğumuzun geleceğinden mutsuz çocukluklarımızın intikamını almaya kalkışırız.

İş güç, iş güç, iş güç...

Dert, deva, dert, deva ve sonu yok, elbette yeniden ve hep dert...

Sevemeyince hasede, sevinemeyince öfkeye kapılanmalar...

Sorumluluklar, sorumluluklardan kaçışlar...

Mecburiyetlerin iç sıkıntıları ve yalancı özgürlüklerin sarhoşlukları..

Her sabah yeni güneşle birlikte bunlar da doğarlar ama ne takvim yaprakları yazar bunu ne de şairler söylemeye yanaşır...

Çünkü modern zamanlarda durup dinlenmeden yaşamak diye bir şey çıkarmıştır insanoğlu.

"Bu koşu nereye?" sorusundan hoşlanılmaz, cevaplar kitaplık raflarında tozlanır.

Durup dinlenmeden yaşanılır, durup dinlenmeden koşulur.

Oysa hayatın da dinlenmeye ihtiyacı vardır.

Onu en sonunda bir kaldırıma yığılıp kalmaya mahkûm etmek nasıl bir aymazlık, ne korkunç bir körlüktür!..

Oysa durup dinlenmeyince yüzler yok, sesler yok; sevgiler, sevinçler yok, sadece yüksek nabız ve uğultulu bir beyin ve gözümüzün önünden akıp giden siluetler var...

Ve durup bakmayınca kalabalıkların çirkin yüzünü, yalnızların çaresizliğini anlamak imkânsız...

Dahası...

Durmayınca aşk yok, dinlenip şöyle derin bir soluk almayınca huzur yok...


Bazen soruyorlar, mucizelere inanıyor musun?

Var, diyorum.

Bir dakikalık mutlulukların (çok şükür Allahım!) birkaç yıllık mutsuzluktan unutturabilmesi mucize değil mi, sizce?..



Beyoğlu kabusu ve"Burası Türkiye" sendromu
Bir okurumun mektubunu özellikle İstanbul Emniyet Müdürü sayın Cerrah'ın dikkatine sunuyorum. Ama her türden saldırıyı umarsız bir kayıtsızlıkla izlemeyi adet edinen şehir sakinleri olarak bizler de dikkatle okuyup düşünmeliyiz,

"Sevgili Haşmet Bey. Şafak Pavey'in başına gelen olay tüylerimi diken diken etti.

Şehir magandalarının kol gezdiği Beyoğlu'nda benim de başıma çok benzer bir olay gelmişti, hem de çok yakın bir zamanda. Aynen, tamamen suçsuz bir durumda, 12 yaşındaki oğlum ve hasta kız kardeşim dahil hepimiz resmen saldırıya uğradık. Kızkardeşimin üstü başı yırtıldı, pataklandı ve bu olay İstiklal'in ortasında gündüz saat 14'de olmuştu.

Kimseler yardım etmediği gibi eğlence seyreder gibi izlediler, saldıran çok iri bir adamdı ve oğluma bile ağıza alınmayacak şeyleri sayıp ona bile el kaldırdı.

Olay ben polisin yanına deli gibi koşup onları sürükleyerek olay yerine getirene kadar da devam etti.

Polisler feryatlarımı yersiz bulduklarını bildirdiler. Abarttığımı düşünüp bana 'kes lan, tövbe tövbe' deyişleri arasında ilerledik olay yerine.

Sonunda davacı olduğumu dile getirdim ve hepimiz karakola götürüldük ve asıl felâket o an başladı.

Hani acaba bizim duruşumuz mu tetikledi olayı diyerek ve davacı olarak elime ne geçeceğini sorguladılar.

Benim kimliğim boşanmış olmama rağmen hâlâ değişmedi, evli olduğum yazar. 'Kimlerdensin'ler başladı ve eski eşimin tanınmış bir oyuncu olduğu ortaya çıktı!

En komiği de eski eşim tiyatrocudur ve 4-5 filmde de rol almıştır, memurların aşina oldukları tiplemesi de onun aşağılık bir mafyayı oynadığı bir roldü!

Bir ihtimam, bir sevgi gösterisi, meğer ne çok seveni varmış dedirtecek kadar!

Eli yüzü düzgün insanlar olduğumuzu o andan sonra fark etmeye başladılar, yaptığımız işler soruldu vs. ailemize kadar irdelenildi ve sonunda bize hürmet ve saygı eksik edilmedi. Ben gülmek ile ağlamak arası bir travma yaşarken bu korkunç duruma vakıf oldum, korkunç hisler yaşandı, neyse.

Hâlâ mahkeme tarihini beklemekteyim.

Korkunç bir olaydı. Oğlum, kardeşim ve ben hâlâ bunun şokunu atlatamadık. Kız kardeşim büyüdüğümüz Avustralya'ya geri döndü. 10 yıldır geri dönmeyi düşünüyordu, bu olay kararını vermesini sağladı. Oğlum Uzakdoğu dövüşlerine merak sardı. Beyoğlu'na gitmek artık benim için kâbus...

Eşe dosta anlattığımda, üzülerek bana sadece 'burası Türkiye' diyebiliyorlar!"

DİĞER YENİ YAZILAR