Gazete Vatan Logo

Hakimler bile çocuğa tecavüz davalarına erkek gözüyle bakıyor!

Kızına sürekli cinsel tacizde bulunan baba mahkemeden ceza aldı, Yargıtay bozdu. Dava Yargıtay Genel Kurulu’na gitti. Kurul’daki 25 kişiden 24’ü, “Kızın rızası var” diyebildi...

Çocuklara taciz olaylarının sokak serserilerinden gelme olasılığı binde bir kadar azdır. Asıl büyük sorun, aile içinde, okulda, çocuğun güvendiği kişilerden gelen cinsel saldırılar...

Bize hep şunu öğretmişlerdi; bu işin hiç yaşı yoktur. Bebekler de dahildir, demişlerdi. Doğruymuş. Sonunda bunu da yaptık. İnkar etmek yerine, bununla nasıl başa çıkarız, onu düşünün!

Aslına bakarsanız hepimiz bir haftadır sessiz sedasız bir yastayız. Gönlümüzün bayrakları yarıya inmiş; gün içinde birer-ikişer dakikalık, merasimsiz saygı duruşlarında bulunuyoruz. Suyumuzu içerken, mutfak dolabına uzanırken, merdivenden çıkacakken ya da tam elimizi cebimize attığımızda ve mutlaka bir çocuğa baktığımızda... Birden aklımıza o geliyor. Aynı cümleler geçiyor içimizden. İçimiz kalkıyor. Daha ötesini düşünmeye tahammül bile edemiyoruz. Öyle ıstırap çekiyoruz ki... Hemen beynimizin kanallarından bir başkasını çevirip, can havliyle normal hayata dönmeye çalışıyoruz. Korkuyoruz çünkü... “İğrenç”le mesafemiz her bakımdan o kadar az ki, bir gün onunla karşılaşmaktan çok korkuyoruz. Tiksindiğimiz, lanetlediğimiz ve ömrümüzce yüzünü görmek istemediğimiz “iğrenç”i karşımıza alıp, ona bakamıyoruz. Oysa NNB’nin yası aramızdan iyice süzülüp gitmeden önce, geriye sadece acı değil, akıl da bırakabilmesi için bunu yapmalıyız. Artık “iğrenç” imizle yüzleşmeliyiz. Hiç değilse felaketimizi bir nebze olsun daha iyi tanıyabilmek için... Düşmanı çok yakınlarımızda bulma pahasına olsa bile...

Belki babamız... Belki öğretmenimiz... Belki karşısına çıktığımız hakim... “Ankara” dediğimiz şey... Hatta kurduğumuz bütün sistem... Ve belki de kendi aklımız... Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Türkay Asma’nın anlattıkları bu kirli satıh için bize tam bir ayna tutuyor. Asma, çocuk istismarı meselesini Türkiye’nin gündemine sokan ilk isimlerden biri. 20 küsur yıldır konuyla ilgili yapılan pek çok yasal düzenlemede, istismarcılara karşı açılan davalarda, tertiplenen kongrelerde hep “Türkay Asma” nın imzası var.

Şimdi Asma’nın anlattığı çıldırtıcı boyutlardaki yargı hatalarını okurken biraz daha dibe vuracaksınız. Umarız bu bizi kendimize getirmek için bir işe yarar...

20 küsur yıldır ne çok vaka görmüşsünüzdür?
İnanılmaz derecede. Ve çok üzücü şeyler.

En çok neyle karşılaşıyorsunuz?
Ensestle... Bu bütün dünyada var, ama Türkiye’de çok fazla var.

Peki Türkiye ne zaman fark etti bu sorununu?
Şöyle bir örnek vereyim; biz ilk kez 1988’de ulusal bir kongre düzenledik. Kongreye katılan dönemin Milli Eğitim Bakanı, “Türk halkı çocuklarını istismar etmez” demişti bize. Tabii kongre sonunda yanıldığını söylemek zorunda kaldı. Yani Türkiye daha yakın zaman kadar istismarın ne demek olduğunu bile bilmiyordu.

Şu anda?
Nispeten anlaşıldı ama sonuç yok. Biz bunu çok yaşadık: Şimdi NNB için üzülenler iki gün sonra bunu da unutacaklar ve yine hiçbir şey yapılamamış olacak.

İDAM ÇÖZÜM DEĞİL
Ee çünkü halkın aklına gelen tek çözüm “İdam edilsinler” demek oluyor. Ya da “Bir elimize geçirsek de linç etsek” diyorlar?
Oysa bunlar hiç çözüm değil. Hatta şiddet toplumunu yaygınlaştırıcı istekler. Şiddet arttıkça da olan yine bu çocuklara oluyor. Bizlerin uygar toplum olma idealinden asla şaşmamamız gerekiyor.

Ama insanlardaki adalet isteği bambaşka bir yönde; aslında pek çoğumuz “Hiç değilse cezaevinde onlara aynısını yaparlar” fikrinde huzur arar hale gelmedik mi?
Ki olacaktır da.. Cezaevlerinde çok daha fecisini yapıyorlar. Ama hapse koyalım, orada öldürelim ve yok edelim. Peki bitiyor mu? Ben size asıl korkunç olanı söyleyeyim: Öğretmenler çok fazla yapıyor bunu. Kurduğumuz merkezde ve takip ettiğimiz vakalarda biz çok yaşadık. Peki ne yapacaksınız; herkesi mi yok edeceksiniz?

Yalnız öğretmenlik eğitimi almış bir kişinin sokaktaki bir serseriden daha tehlikeli olması tam bir yıkım?
Zaten çocuklara taciz olaylarının sokak serserilerinden gelme olasılığı binde bir kadar azdır. Asıl büyük sorun, aile içinde, okulda, çocuğun güvendiği kişilerden gelen cinsel saldırılardır. Dünya bunun hızla üzerine gidiyor. Ama biz hep halının altına atıyoruz.

Mesela NNB vakasındaki zanlılar mahkum olurlarsa sizce ne kadar ceza alır?
Normalde 20 yılın üzerinde ceza almaları gerek, ama tabii düzgün bir yargılama yapılırsa. Birkaç yıl önce bir dava vardı. Kendi kızına sürekli cinsel tacizde bulunan bir baba mahkemeden ceza aldı ama Yargıtay bozdu. Hakim ısrar edince dava Yargıtay Genel Kurulu’na gitti. Ve biliyor musunuz; Kurul’daki 25 kişiden 24’ü, “Hayır, kızın rızası var” diyebildi. Bunu diyebilmek için biraz utanmak lazım.

Ama niye peki? Nasıl olur bu? Bizim yargımızda da mı pedofoli hastalığı var yani?
Erkek bakış açısı diyorum ben.

YASALARIMIZ GÜZEL AMA...
Gerçi bir Emniyet Müdürü’nden de duymuştum: “Binlerce çocuk pornosu CD’si topluyoruz, adamları yakalıyoruz, fakat savcı serbest bırakıyor” diye?
Aynen öyle. Çünkü aslında bu bir bakış açısı sorunu. Yargıçlarımızın, savcılarımızın avukatlarımızın bakış açılarını kesinlikle değiştirmemiz gerekiyor. Yine takip ettiğim bir dosyada 12 yaşında bir kız, bir yakını tarafından tecavüze uğruyor. Çocuk korkusundan bunu kimseye söyleyemiyor. Ama derslerde dalgınlaşıyor, hareketlerinden bir aksilik olduğunu belli etmeye başlıyor. Bunun üzerine bir öğretmeni yakınlaşıyor ve derdini öğreniyor. Öğretmeni “Tamam sen nasılsa artık öylesin, gel benle yaşa” diyor ve bu çocuğu üç yıl boyunca inanılmaz bir biçimde cinsel obje olarak kullanıyor. Bu davayı aldığımda karşı tarafta tam beş tane avukat vardı. Ve o beş avukatın her biri bu kızı bir “fahişe” olarak nitelendirmeye kalkıştı. Sırf davayı kazanabilmek için... Sonuçta o insana ben çok yüksek bir ceza aldırttım, ama Yargıtay yine “rıza” diye tutturdu. Burada rıza olur mu? Allahtan yeni kanuna “15 yaşına kadar olan mağdurlar için rıza aranmaz” koşulunu koydurabildik.

Yasalarımız ne kadar sorunlu?
Aslında yasalarımız güzel ama bakış açımız korkunç. Mesela yine size çok kötü bir örnek vereceğim. Bir baba kızına tecavüze kalkışıyor ama kız kendisini kurtarıyor. Üstelik bu adamın bir geçmişi de var. Askerde bir ere tecavüz etmiş ve askerden atılmış. Siz bu çocuklarla karşılaşmadığınız için bilmezsiniz; bu tip çocuklar anlatırken hep şunu söyler: “Bana güveniyorsunuz değil mi? Ben yalan söylemiyorum” derler. Aynısı bu çocukta da oldu, ama biz aldığımız eğitim doğrultusunda kendisine inandığımızı söyledik. Sonunda duruşma günü geldi, gittik. Hakim ilk celsede çocuğa ne dedi biliyor musunuz: “Senin babanla bir alıp veremediğin mi var?” Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen müdahale ettim, “Siz böyle bir cümle kuramazsınız” dedim. Tabii “Biz sizden mi öğreneceğiz” tartışması çıktı, ama önemli olan o çocuk orada yıkıldı, gitti. İşte bizdeki bakış açısı bu.

NNB vakasında o üç adamın adeta bir kenara konup, herkesin sadece annenin üzerine gitmesinde de aynı erkek bakış açısı mı devreye giriyor acaba?
O olaydaki anne meselesini “Bir anne bunu yapar mı” diye ele almak yetmez. O zaten bilinen. Ama başka bir şey daha var bu olayda. Bu anne bir kez doğurmuş, çocuk cinsel istismara uğramış, getirip yurda bırakmış. İkinci kez aynısı olmuş. Üçüncü kez aynısı olmuş. Ve bu anne dördüncü kez doğurmuş. Buraya kadar devlet neredeydi? Bu kadın niye fark edilmedi? Niye ona bir korunma eğitimi verilmedi? NNB’nin başına gelen aslında ne yazık ki göz göre göre olmuş bir vahşettir.

Çok haklısınız, ama hiçbir eğitim verilmese bile annelik duyguları NNB’nin yaşadıklarına engel olmaya yetmez miydi?
Yanıldığınız bir şey var. Bu durum sadece NNB’nin annesine özel bir durum değil. Yine bizim baktığımız bir davada kız çocuğundan aldığımız ifade aynen şöyleydi: “Babam yatağından kalkıyor ve benim yatağıma geliyor.” Bu bir kapıcı dairesinde, küçücük bir evde oluyor.

ANNE DE KORKUYOR...
Annenin anlamamasına imkan yok yani?
Anne biliyor zaten. Ve ben dayanamayıp, o anneye çok kızmıştım. “Nasıl izin verirsin, sen nasıl bir annesin” diye... Düşünsenize, bir yıl boyunca kocası yanından kalkıp, kızına tecavüz ediyor. Bunun üzerine kadın bana açıp, vücudunu gösterdi. Gerçekten her yeri kayış iziyle doluydu. Baba diyormuş ki, “Eğer bunu birisine söylerseniz hepinizi öldürürüm.” İşin bir de bu tarafı var.

Ama anne dediğimiz şey, konu çocuğu olunca ölümü bile düşünmeyen bir varlık değil midir?
Hayır, öyle bir şey yok. Anneler çocuktan çok, statükoyu bozmamayı düşünüyor. Şiddetin olmadığı, ekonomik seviyesi düzgün, eğitimli ailelerde de görüyoruz bunu. Dünyada da böyle. Hiç fark etmiyor. Çünkü konuştuğu anda hayatı baştan sona değişecek. Ama susarsa, işte bir şekilde hayat gidecek. Çoğu susmayı tercih ediyor.

Peki sizce anne o son günü niye NNB’yi hastaneye getirdi?
Bütün vakalar böyle çıkar zaten. Cin akıllarıyla doktorları kandıracaklarını sanırlar. Düştü diye getirirler, ama hep başka bir şey çıkar. Çünkü çocuk ölürse çok daha kötü şeyler olacaktır. Ölmeden kurtarmak için getirirler.

Tanıştığınız istismar edilmiş çocuklara baktığınızda ortak özellik olarak ne gördünüz?
Bu onlar için olumsuz belki, ama hepsi çok güzel. Ne yazık ki güzel çocuk daha çok tehdit altında. Bir de zihinsel özürlü çocuklar. En büyük risk grubu onlar zaten.

Porno film yurt dışına satılmış olabilir
Tecrübelerinize dayanarak bu vakaya baktığınızda bir çocuk pornosu işi görüyor musunuz?
Kesinlikle. Bu kadar basit olamaz. 17 aylık bir çocuğu sadece cinsel arzularını tatmin etmek için kullanmış olamazlar. Bana kalırsa o sırada biri kameraya aldı ve fotoğraflarını çekti. Bunu para kazanmak için yapma olasılıkları çok büyük.

Ve belki de bu görüntüler çoktan porno mafyasının eline geçip, çoğaltıldı bile?
Büyük bir olasılıkla yurtdışına gönderilmiştir.

İnkar etmeyi bırakıp, kabul edin artık
Yıllardır çocuk istismarıyla ilgilenen biri olarak ilk kez mi böyle bir vakayla karşılaşıyorsunuz?
Bize hep şeyi öğretmişlerdi; bu işin hiç yaşı yoktur. Bebekler de dahildir, demişlerdi. Doğruymuş. Sonunda bunu da yaptık.

İngiltere’deki 12 haftalık bebeğe tecavüz vakasını okuduğumuzda herhalde hepimiz içimizden “Bu kadarı Türkiye’de olmaz” demiştik, değil mi?
İstanbul’da 2001’de bir kongre yaptık, 176 ülkeden temsilci katıldı. Orada dinlemiştim: İngiltere önceleri hiç kabul etmemiş. Bende böyle bir şey asla olmaz demiş. Küçük bir kasabada bir olay olunca bir araştırma yapılmış ki, meğer her yerde benzer vakalar varmış. Bunu kongrede bize şunun için anlattılar: “Olmaz demeyi bırakın. Bu her ülkede var. İnkâr etmek yerine, bununla nasıl başa çıkarız, onu düşünün!”

Peki sizce hemen yarın ne yapalım?
Her ile bir “Alo Çocuk Merkezi” kurulacak. Mevcut olanı hiç işlemiyor. Mobil araçları olan bir merkez kurmalıyız. Şiddet gören ve kadına bütün dünya anında ulaşıyor. Biz de ulaşmalıyız.

Meclis ne yapsın?
Türkiye’nin bir çocuk politikası yok. Hemen bunu yapsınlar. Ama hemen! Bugün! Onlar bizim nüfusumuzun yüzde 40’ı. Başka bir sürü ülkenin bizdeki çocuk sayısı kadar toplam nüfusu yok. Ama onların hepsi çocuklarımıza ikinci bir dili nasıl öğretiriz, onları nasıl daha güçlü bireyler yaparız, bunların derdinde. Bizim umurumuzda bile değil. Dünyada böyle bir ülke kalmadı.

Gözümüz 10 Kasım’daki davada
“Zİhİnsel özürlü, 15 yaşlarında bir kız çocuğu çok sevdiği öğretmeni başka bir okula tayin olunca onu görmeye gidiyor. Annesi evlere temizliğe giden bir kadın olduğu için çocuğa refakat edecek bir durumu yok. Burada üç dört kişi zihinsel özürlü kıza yaklaşıp, kandırıyor. Bu olay birkaç kez tekrarlanıyor. Özürlü kız başka evlere götürülüyor. Sonunda kızın annesi fark ediyor. Savcılığa suç duyurusunda bulununca dava bize geldi. Adli Tıp Raporu, bu kızın kendisini koruyabilecek zihinsel yapıda olmadığını, ama tecavüz edildiğini, fiili livata yapıldığını söylüyor. Daha ne söylemesi lazım bir raporun? Fakat buna rağmen Savcı ‘Vicdani kanaatime göre bu kişilerin beraatı gerekir’ dedi. Ve biz çıldırdık. Bu nasıl olabilir? Karar 10 Kasım’da, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 10.45’te açıklanacak. Şimdi hepimiz bu kararın nasıl çıkacağını bekliyoruz. Bütün çocuk hakları savunucuları olarak orada olacağız.”

YARIN:
* Türkiye Çocuk İstismarı ve İhmali Önleme Derneği Başkanı Figen Şahin: 2.5 yaşındaki erkek çocuğu bize geldiğinde ölmek üzereydi. Ona bunu yapan annesinin erkek arkadaşıydı ve adama verilen ceza bir yıl bile değildi.

* Adli Tıp Uzmanı Birol Demirel: 17 aylık bir bebeğin anatomisi tecavüze izin vermez; olsaydı mutlaka ölürdü.

* Çocuk Psikiyatristi Elvan İşeri: Hiçbir çocuk tacize rıza göstermez. Ancak korkudan, kendilerine inanılmayacağı ve sevdiklerini korumak adına bunu söylemezler.

* Psikiyatrist Selçuk Candansayar: Kişi kendisinde pedofilik eğilimler hissedebilir. Ama bu eğilimleri durdurabiliyorsa bir sorun yoktur.

Haberin Devamı