Fetih ve “resmi tarih”

Haberin Devamı

Sevgili okuyucularım, bugün İstanbul’un Fethi’nin 558. yıldönümü... “Feth-i Mübîn”i gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmed’i, Fetih’ten yaklaşık sekizbuçuk asır önce Hz. Peygamber, hadisinde; “Konstantiniyye (İstanbul) fethedilecektir; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur” buyurarak methetmiştir.
İstanbul’un fethi, Türk ve dünya tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Fetih’le birlikte Orta Çağ’ın karanlık devri kapanmış ve yeni bir çağ açılmıştır. Biz, işte bu Feth-i Mübìn’in mimarı ve Yüce Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan Fatih’in torunları olmakla iftihar ediyoruz.

***

Efendim, bu pazar sohbetimizde sizlere
İstanbul’un Fethi’ni ve Fatih’i anlatacak değilim. Çok şükür ki sizler, şimdilerde “resmi
tarih” denilerek küçümsenen yetersiz tarih derslerinde, hiç değilse Fetih ve Fatih hakkında bir çok bilgiye sahipsiniz.
Geliniz, bugün sizlerle şu “resmi tarih” tartışmasını ele alalım. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, Türkiye’yi bir “ebedi vatan” haline getirmek isteyen, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in ilk kadrosu, Anadolu’nun ilk çağlardan beri “Türk yurdu” olduğunu ispat gayretiyle yeni bir “resmi tarih tezi” oluşturmaya çalıştılar. İyi niyetle ileri sürülen bu tez, ilmi verilerle desteklenmeye çalışılsa da, ideolojik bir temele dayandığı inkâr edilemez. Bu teze göre, Hitit (Eti) ve Sümer medeniyetlerini Türklerin kurduğu iddia edildi. Sonradan, Sümer dilinin önemli bir kısmının Türkçe köklü kelimelerden meydana geldiği görülmüşse de, özellikle Hititler konusundaki tezler ispatlanamamıştır.

Diğer taraftan, totaliter yapıdaki siyasi sistem, 50’li yıllara gelinceye kadar yaşanan yakın tarihimizdeki olayların, “resmi ideoloji”nin çizdiği sınırlar dahilinde değerlendirilebilmesine izin vermiştir. Sonraki dönemde de, meydana gelen askeri müdahaleler ve “zinde güçler”in dayattığı tabular, yakın tarihimizin bir esrar perdesi arkasında kalmasına sebep olmuştur.

İşte, “resmi tarih” derken kastettiğimiz
bunlardır.

***

Son yıllarda, dış bağlantılı “aydın ihaneti” içindeki bazı çevreler, “resmi tarih” tabirini istismar ederek Türkiye ve Türk Tarihi üzerindeki husumete dayanan yabancı tezlerin sözcülüğüne soyunmuşlardır. Bu çevrelerin “resmi
tarihi” çürütme iddialarını incelediğimizde şu özellikleri taşıdığını görüyoruz:

1. Bu “aykırı tezler”, tümüyle “gayrı ilmi”, tarihi gerçeklerle bağdaşmayan ve tarih ilminin bilimsel bulgularına, belgelerine dayanmayan iddialardır.

2. Bu tezler, tamamen yabancı kaynaklıdır; Türkiye ve Türkler hakkında subjektif ve peşin hükümlü iddialardan ibarettir.

3. Bu tezler, “resmi tarih”i yalanlayarak, Türkiye ve Türkler aleyhinde “siyasi şekilde sonuçlar çıkarmaya çalışmaktadır.

4. Bu tezlerin tamamında, Türkiye’nin Türk vatanı olmadığı ve Türklere ait olamayacağının ispatı çabası görülmektedir.

5. Bu tezleri Türkiye’de savunanlar, dış kuruluşlar ve siyasi mihraklar tarafından desteklenmektedir.

***

İstanbul’un Fethi’ni altı asırdır hazmedemeyen bu peşin hükümlü, art niyetli ve dış odaklı çevreler, Fatih’in İstanbul’u kılıç gücüyle aldığını, Hrıstiyanlara ait mabetleri yok ettiğini, şehirde katliam yaptığını ve İstanbul’u yakıp yıktığını ileri sürmüşler; böylece Türk tarihinin bu en parlak zaferini karalamaya çalışmışlardır. Halbuki, tam aksine Fatih, bütün dinlere engin bir hoşgörü içinde yaklaşmış; kimsenin kılına dokunmamış ve yakıp yıkmak bir yana, İstanbul’u alıp “gülzar” (gül bahçesi) yapmıştır.

Haçlı zihniyetinden kurtulamamış Batı âlemi, aslında İstanbul’un fethini hâlâ kabullenememiş ve başta İstanbul olmak üzere bu güzel vatanı bize layık görmemiştir. Bütün bu sözümona “resmi tarih”e karşı çıkışların temelinde bu peşin hükümlü varsayım bulunmaktadır. Türkleri, “Ermeni katili” olarak ilan edenlerin de, bin yıllık kardeşimiz Kürtleri ayrımcılığa kışkırtanların da, Türkiye’yi bir mozaik olarak görenlerin de art niyetlerini anlayabilmek için bu temel faraziyeyi bilmek gerekir.

***

Lakin boşuna gayret!.. Biz, evliya, şüheda yatağı bu mübarek vatanımızı, düşmanlarımıza ve onların uşaklarına karşı kanımızın son damlasına kadar savunmayı çok iyi biliriz.

Kimse boşuna heveslenmesin!..

DİĞER YENİ YAZILAR