‘Türk Yurdu’ 100 yaşında

Haberin Devamı

Sevgili okuyucular, bu pazar sizlere bir şan, şeref ve fedakârlık destanı anlatacağım: ‘Türk Ocağı’ ve ‘Türk Yurdu Dergisi...’

Son yıllarda ağızlarından Kürt sorunu lakırdısından başka bir şey düşürmeyen yabancılaşmış aydınlarımız bu destanı bilirler mi, hiç sanmıyorum.

100 yıllık dergi

Türk Yurdu, 30 Kasım 1911 tarihinde, önce ‘Türk Yurdu Cemiyeti’nin sonra da 1912’de kurulan ‘Türk Ocağı’nın yayın organı olarak neşredilmeye başlandı. Türk Yurdu, kesintili olarak yaklaşık 50 yıllık yayın hayatıyla Türkiye’nin yaşayan en eski dergisidir ve dünyanın da sayılı dergilerinden biridir.

Halen, değerli fikir adamı Nuri Gürgür (Nuri Ağabey) Beyefendi’nin Genel Başkanlığını yaptığı Türk Ocağı’nın yayın organıdır.

Türk Yurdu’nun Genel Yayın Müdürü, derginin kesintisiz olarak yayınlandığı en uzun dönem olan son 23 yılın 20 yılında hizmeti bulunan Prof. Dr. Çağatay Özdemir’dir.
Çağatay Özdemir, Türk Ocakları’nın ve Türk Yurdu’nun kuruluşunu şu nefis tahlille anlatıyor:

‘Geçen yüzyıl, Türklerin cihan devleti Osmanlı Devleti’ni kaybettikleri ve kendilerini Türk olarak idrak ettikleri yüzyıldır. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye parçalanmaya başladığında önce Hristiyanlar isyan etti/ettirildi ve bağımsızlıklarına kavuştular. Daha sonra ayrılık fikri Müslüman unsurlara da sirayet etti, onlar da Avrupalı güçlerin fitneleriyle dindaşlarını terk ettiler. Millet-i hâkimenin bakiyesi Türklerin münevverleri kendi başlarının çaresine bakmak için en doğru siyasi yolun hangisi olduğu konusunda münakaşalara giriştiler. Osmanlı Devleti’ni başı ve gövdesiyle ortadan kaldırma girişiminin, Türklüğün toptan imhasının adım adım yaklaştığı günlerde, gerek yurt dışında gerek İstanbul’da bir araya gelerek yoğun bir fikir mesaisi gösteren münevverler, devlet-i ebed müddet olmaksızın milletin yaşatılamayacağını anladılar.
(...) Kendi devletinin derdine düşen Osmanlı münevverlerinin milliyet gerilimi etrafında toplanmasıyla Türk Yurdu ve Türk Ocakları tütmeye başladı. Devletin en seçkin münevverleri devletimizi kurmalıyız fikrinde müttefik olunca, sıra kalemlerin işlemesine geldi dayandı. İşte Türk Yurdu dergisi bu münevverlerin olağanüstü gayretleriyle neşir hayatında, Akçuraoğlu Yusuf Bey’in belirlediği ilkelerin kabul edilmesiyle 20 Kasım 1911 tarihinde Türklüğe hizmet etmek, faide dokundurmak amacıyla yayın hayatına başladı.’

Kurt başlı madalyonlar

Türk Ocakları ve Türk Yurdu denilince, beni en çok şu destansı anekdot etkiler: Çanakkale muharebelerinde şehit düşen subay, yedek subay ve genç öğrencilerin birçoğunun boynunda kurt başlı Türk Ocağı madalyonları çıkarmış...
Türk Ocakları’nda, milliyetçi ve vatansever fikir atmosferi içinde yetişen ve bu düşüncelerden etkilenen asker-sivil Türk aydınları, milli bir ruhla kazanılan Çanakkale savaşlarında ve Milli Mücadele’nin kazanılmasında önemli rol oynamışlardır (Hüseyin Tuncer).

Türk Yurdu Dergisi’nin kalitesi hakkında bir fikir verebilmek için, Türk düşünce ve sanat hayatının önde gelen isimlerinden bazı yazarlarını özetle sıralamak istiyorum: Mehmet Emin, Ahmet Hikmet, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Gaspıralı İsmail, Ayaş Ishaki, Mehmet Tahir, Fuat Köprülü, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Sadri Maksudi, Zeki Velidi, Celâl Sahir, Enis Behiç, Kemalletin Kamu, Yusuf Ziya, Halit Fahri, Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, İbrahim Alaaddin, İsmail Sefa, Semih Rıfat, Aka Gündüz, Hakkı Süha, Ömer Bedrettin, Midhat Cemal, Behçet Kemal, Ahmet Muhip, Necip Fazıl, Halide Nusret, Vasfi Mahir, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Ruşen Eşref, Hamdullah Suphi, Hüseyin Cahit, Reşat Nuri, Falih Rıfkı, Kilisli Muallim Rıfat, Hamit Zübeyr, Hilmi Ziya, Ziyaeddin Fahri, Remzi Oğuz, Akdes Nimet, Nurullah Ataç, Hüseyin Namık Orhun, Osman Turan, Abdülkadir İnan, Faruk Sümer, Mümtaz Turhan, Arif Nihat Asya, Mehmet Kaplan, Reşit Rahmeti Arat...’

Bunların dışında da birçok değerli mütefekkir, şair ve edip, Türk Yurdu’nda görüşlerini dile getirmişlerdir.
Bu tablo, Türk fikir ve sanat hayatının 100 yıllık şeref tablosunda Türk Yurdu’nun yerini ve önemini göstermektedir.

Zavallı yabancılaşmış ‘Aydınlar’

Efendim, Türk Yurdu’nun münevverleri ile günümüzün sözde aydınları arasında dağlar kadar fark vardır. Bu yüzden ben, aynı anlamda olduğunu bilmeme rağmen ‘münevver’ ile ‘aydın’ kelimelerini farklı şekilde kullanıyorum. Münevver, gerçekten iyi bir eğitim görmüş dünyayı ve kendi medeniyetini bilen, bilginin yanında irfana da sahip olan kimsedir. Aydın ise çoğunluğu kendi medeniyetine yabancılaşmış, taklitçi, papağan, irfan ve ferasetten mahrum bir garip yaratıktan ibarettir. Aslında bu taifeye aydın yerine ‘yabancılaşmış yarı aydın’ demek daha doğrudur.
İşte Türk Yurdu, gerçek münevverleri barındıran bir fikir ve irfan ocağıdır.

Türk Yurdu’na daha nice yüz yıllar ocağını tüttürmesini diliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR