Jüristokrasinin son çırpınışları

Haberin Devamı

Türkiye, 1909’dan beri, yüzyıldır devam eden üç çeşit oligarşik hegemonyanın kıskacı içerisindedir: Bürokratik hegemonya, militarist hegemonya ve jüristokratik hegemonya...

Mustafa Reşit Paşa’nın merkeziyetçi Tanzimat yönetimi 1876’ya kadar devam etmiş; Abdülhamid Han zamanında iktidarın ağırlığı yeniden ‘Bâb-ı ÂlÓ’ den Saray’a geçmiş ve Sultan Abdülhamid’in 1909’da ‘İttihatçı Çete’ tarafından tahttan indirilmesiyle ‘militarist hegemonya’ başlamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki dönemde Atatürk, militarist hegemonyayı sınırlandırmış ve askerin politikaya müdahalesini engellemiştir. Lâkin 1960’tan sonra başlayan ve yarım asır devam eden ‘Darbeler Dönemi’, militarist hegemonyanın 2007-2010 yılları arasında çözülmeye başlamasıyla sona ermiştir.

2009’dan sonra İttihatçılar’ın başlattığı ‘bürokratik hegemonya’ ise, Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) tek parti yönetimi etrafında şekillenmiştir. CHP’li bürokrasi elitinin hâkimiyeti DP döneminde de devam etmiş ve gücünü millet iradesinden alan DP iktidarı gerçek anlamda muktedir olamamıştır. CHP bürokrasisinin ordu ve yargı dışındaki bu hegemonyası ANAP iktidarına kadar devam etmiş, 1984 yılından itibaren tasfiye edilmiştir.

‘Jüristokratik hegemonya’nın CHP istikametindeki oluşumu 27 Mayıs’tan sonra başlamış, Yassıada Mahkemesi’nin sefaleti bir bakıma CHP partizanlığı doğrultusundaki jüristokratik hegemonyaya başlangıç teşkil etmiştir. 27 Mayıs Darbe Dönemi’nde, CHP’li olmayan bürokrasi, ordu ve yargı mensuplarının tasfiyesi, yarım asır devam edecek jüristokratik hegemonyayı kolaylaştırmıştır. Millet iradesiyle demokratik yolla iktidara gelemeyenler, ordu ve yargıyı kullanarak siyasi iktidarı paylaşmaya çalışmışlardır. Jüristokratik hegemonya, özellikle 1990 sonrası CHP’li mezhepçi adalet bakanlarının ve eski cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in gayretleri neticesinde, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’da CHP partizanlığıyla kendini göstermiştir.

***

Jüristokratik hegemonya, HSYK’da ve yüksek yargıda ideolojik ve peşin hükümlü iktidar alanları oluşturmuş; seçilmiş siyasi iktidarların meşru yönetimlerini baltalamış ve yasama ile yürütmenin yetkilerini gasp etmiştir. TBMM’nin yerini alarak ve üstüne çıkarak iptal kararları veren Anayasa Mahkemesi, yerindelik kararları veren ve yeni idari tasarruflar ikame eden Danıştay, son referandum konusunda siyasi parti gibi davranan Yargıtay ve yargıdaki kadrolaşmada ‘saadet zinciri’ oluşturan HSYK, demokratik rejimlerde söz konusu olmayan bir jüristokratik hegemonyanın devamını gerçekleştirmiştir.

12 Eylül 2010 Referandumu, jüristokratik hegemonyaya vurulmuş bir milli irade darbesidir. Referandumda oylanan bütün maddeler, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve modernleşmesi bakımından son derece olumlu hükümler getirmektedir. Ancak, bu maddeler arasında en fazla karşı çıkılan yargı ile ilgili değişiklik hükümleri, Türk demokrasisine en çok katkıda bulunacak hükümlerdir. Referandumda kullanılan yüzde 58 oranındaki ‘evet’ oyu, aslında jüristokratik hegemonyanın tasfiyesinde çok önemli bir başlangıcı meydana getirmektedir.

***

Anayasa değişiklik paketindeki yargı ile ilgili maddelere en fazla karşı çıkanlar -Yargıtay Başkanı’nın beyanlarını mahfuz tutmak şartıyla- HSYK’nın Başkan Vekili ile Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeleri olmuştur. Ergenekon dâvası ile ilişkili olduğu söylenen bu grup, Ergenekon dâvasını tasfiye edebilmek için birçok hukuksuzluklarda bulunmuştur. Bu gruptan bazı üyelerin CHP’li eski adalet bakanı ile görüşmeleri ve hukuk dışı diğer ilişkileri bant kayıtları olarak da açığa çıkmıştır.

HSYK üyeleri referandum kampanyası esnasında âdeta bir siyasi parti gibi davranmışlar, hattâ referanduma ‘hayır’ broşürü bile hazırlatıp dağıtmışlardır. Bütün bu hukukla bağdaşmayacak tutumlarına rağmen, referandum ezici bir çoğunlukla kabul oyu almıştır.

Hakka ve hukuka saygılı kişilere düşen, bu netice karşısında susup beklemek olmalıydı. Siyasallaşmış HSYK üyeleri, eğer referandumdan hemen sonra istifa etmiş olsalardı, bunu da bir dereceye kadar normal karşılayabilirdik. Lâkin, referandumdan sonra bir ay bekleyip de Adalet Bakanlığı’nı itham ederek ayrılırsanız, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek’in reddederek ifade ettiği gibi tam da bir ‘ucuz kahramanlık’ yapmış olursunuz. Bu arada, kendisinin üyeliğinin tamamlanmasına sadece 52 gün, bir üyenin de süresinin bitmesine 2 gün kaldığını da hatırlatalım.

İşin daha da acınacak tarafı, bu istifaların gerçek sebebinin, Yargıtay’da ve Danıştay’da yeni kadroları ‘kapma’ ya dönük olmasıdır.
Biz bu tamamen ‘duygusal’ (!) istifaları, 1980 öncesi çok kullanılan bir deyişle, ‘bürokrasinin son çırpınışları’ olarak görüyoruz.

DİĞER YENİ YAZILAR