Beyin yıkamaya iki yıl yeter mi?

Haberin Devamı

Eskiler “fuzuli işgal” derlerdi. Gül’ün Çankaya’daki süresi ile ilgili tartışmalar artık gündemi meşgul etmeyecek.

Abdullah Gül, 7 yıl için Cumhurbaşkanı seçilmiş olduğuna göre 2014’e kadar Çankaya’da kalma hakkına zaten sahipti.

Ama bizde hiçbir şeyin garantisi yoktur.. O nedenle, 7 yıl için seçilen Cumhurbaşkanı’nın 7 yıl görev yapabileceğinden düne kadar kimse emin değildi.

Çünkü Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma kararının ne tür bir takvime ihtiyaç duyuracağı meselesi, Gül’ün durumunu “teferruat” konumuna düşürmüştü.

Fransa’ya Ermeni oyunu nedeniyle uyarılar gönderdiği dünkü basın toplantısında Başbakan Erdoğan, Gül’le ilgili soruyu da cevapladı. “Görüşümüz Cumhurbaşkanımızın görev süresinin 7 yıl olması istikametindedir” dedi.

Ardından da bu konudaki kararın Cumhurbaşkanı seçiminin usul ve esaslarını belirleyecek olan yasada hüküm altına alınacağını belli etti.

Başbakan’ın yeni yılın başında tamamlanacağını söylediği bu işlem tartışmayı tamamen bitirecek mi?

Hayır. Çünkü Abdullah Gül’ün istifaya razı edilmesi koşulu ile Çankaya’nın her an boşaltılması imkânı mevcuttur.

Yine de oluşan netlik, yeni imkânlarla beraber yeni yorumlar getirecektir.

Önemli bir soru şu:

Cumhurbaşkanı seçiminde kazanılan iki yılı iktidar nasıl değerlendirecek, hangi amaç için kullanacaktır?

Hiç şüphe edilmesin ki başkanlık sistemine geçmek konusunda mevcut direnci kırmak, muhalefet eden çevreleri ikna etmek amacında kullanacaktır.

Bu hedefi tutturmak çok zor. Çünkü AKP’nin kendi içinde dahi bütünlük yoktur. Siyasi muhalefeti ve kamuoyunun büyük kesimini ikna etmek de neredeyse imkânsız görünüyor.

Ama bu zorluk Erdoğan’ı caydırmayacaktır.

Özal’ın ve Demirel’in partilerini ve siyasi güçlerini Çankaya’ya çıkarak nasıl kaybettiklerini anlatan hikâyelerinin üçüncü kez Tayyip Erdoğan adı ile tekrarlanmaması için elinden geleni yapacaktır.

Başarır veya başaramaz; ama başkanlık sistemini sonuna kadar zorlayacaktır.

Gül’ün 7 yıllık hakkını teslim eden karar bunun işaretidir!

Sevindiğimiz şeye bakın

Enerji Bakanı Yıldız’ın, hükümeti protesto eden genci polislerden kurtarıp kürsüye çıkarması içimizi aydınlattı.

Gerçek demokrasilerde sıradan sayılacak bir olay bu kadar hoşluk ve takdir yaratarak VATAN’ın manşetine kadar çıkmışsa, demek ki beklenmedik bir şey olmuş..

Tabii ki beklenmedik bir olaydı.

Protestocu öğrenci Nesimi Yiğit Eryılmaz başından geçeni şöyle anlattı:

“Eyleme başlar başlamaz korumalar çullandı. Ağzımı burnumu kapattıkları için nefes almakta güçlük çekiyordum. Bir süre nefessiz kaldım.”

Yaşamak için özgürlüğe muhtaç olanlar uzun bir zamandan beri kendilerini boğulacak gibi hissediyorlar. Olayın kahramanı “Eylemi tutuklu gazeteciler ve öğrenciler için yaptım. Aralarında liselilerin de olduğu 500 tutuklu öğrenci var“ diyor.

Üniversiteli gencin tam nefessiz kaldığı anda Bakan Yıldız’ın polislere “durun” diye bağırması ve düşüncelerini söylesin diye onu kürsüye davet etmesi ve eleştirilerini dinlemesi mucizevi bir şans değil midir?

Bu nedenle Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı kutlayarak teşekkür ediyoruz önce.

Sonra da böyle jestlerin sıradanlaştığı marifet sayılmadığı bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz.

DİĞER YENİ YAZILAR