Engeli kaldırın!

Haberin Devamı

Partileri bir meslekdaşımız “incir çekirdeği doldurma tesisi” diye adlandırmıştı yıllar önce.

Siyasi polemiklerin içeriği bugün de çok farklı olmuyor.

Bayram nedeniyle medya bu tartışmaları eğlencelik bir tarafı varsa kıyıp atmıyor, tersine büyütüyor, teşvik ediyor.

Başbakan ile CHP lideri arasındaki “mektup düellosu”na böyle bakıyorum.

Yeni Anayasa sürecini duvara toslatmak istemiyorsak çözülmesi gereken bir “gerçek sorun” görüyorum bu ağız dalaşı içinde; enerjimizi buna harcayalım!

Anayasa yapma işine tüm partilerin önyargısız katılma sözleri vardı değil mi?

O zaman CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yaptığı şu açıklama ne demek oluyor?

“12 Eylül 2010 referandumuyla yapılan değişikliklerin yeni Anayasa sürecinde ele alınmayacağı açıkça beyan edilirse, o zaman masaya oturmaya gerek kalmaz!”

Bu söz karşısında “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” deyişini hatırlayabilirsiniz.

Ama belirtelim ki Kılıçdaroğlu’nun uyarısı ile tutarlılık taşımıyor o halk deyişi.

Çünkü bayram içindeyiz ve öpen de enişte değil!

Yani CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun endişesi bir kuruntuya dayanmıyor, Başbakan’ın Kızılcahamam kampındaki konuşmasından (17 Ekim Pazartesi) kaynaklanıyor.

Erdoğan orada 12 Eylül referandumuyla anayasada değişen 24 maddenin partisi için “kırmızı çizgi” olduğu işaretini vermiş ve “Referandumda kabul edilen maddeler halkın iradesidir” demişti.

Yani “dokundurmayız!..”

Referandumun getirdiği alt üst oluşu “halkın iradesi” bahanesiyle dokunulmaz duruma yükseltmek kabul edilemez.

Anayasa’nın öteki maddeleri de “halkın iradesi”ne dayanıyor; onlar değişebiliyorsa bir yıl önce referandumdan geçirilen maddeler de değiştirilebilir. Yeter ki hayali kurulan hedeflere ulaşmak bunu gerektirsin.

Kaldı ki yasamayı ve yargıyı yürütmenin emri altına sokan o değişikliklerin demokratik bir geleceğin engeli olacağını öğrenmek için bir yıl yetip artmıştır, fazla bile gelmiştir.

Siyasetçiler, bayram tatilinin boşluğunu yeni Anayasa’nın önünde duran bu engeli kaldırmak için değerlendirmelidir.

İbreti âlem için!

Elbette iktidar yargı üstünde baskı yaratmamalı.

Ama Yargıtay’ın N.Ç. kararına destek veren tek Allah’ın kulu yokken, tüm vicdanlar “olmaz böyle şey” diye ayağa kalkmışken iktidarın suskun seyirci kaldığını görmek hangimizin hoşuna giderdi?

Nitekim iktidar da susmadı.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın ağzından hükümet tutumunu netleştirdi.

Bozdağ kararın hukukumuzu lekelediğini kararın düzeltilmesini beklediklerini açıkça belirtti ve 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 26 yaratığı hafifletilmiş cezalara çarptıran kararı onaylayan Yargıtay’ı eleştirirken şöyle seslendi:

“O hakimler N.Ç. kendi kızları olsa ne derdi?”

Yargı mensupları yasaların sınırları içinde kalmak zorunda olduklarını belirterek eleştirilere tepki gösteriyorlar. İtirazlarında haklılık payı bulunsa da suçun iğrençliği her şeyi unutturuyor ve toplum vicdanının sesini her şeyin üstüne çıkarıyor.

Artık bu meseleyi uzatmamak gerekiyor.

Yargıtay C. Başsavcılığı, Ceza Genel Kurulu’nda davanın ele alınmasını isteme hakkını kullanmalıdır.

Şu sorulabilir: Talep yazısında daha önce ak dediğine şimdi nasıl kara diyecek?

Toplumsal vicdandan yükselen itirazın gücü ve haklılığı her şeyin üstündedir.

Bu mesele, sapıklara ibret olacak bir sona kavuşmalı.

DİĞER YENİ YAZILAR