Acıyla terbiye

Haberin Devamı

Deprem felâketleri, yer bilimcilerin ve deprem uzmanlarının festivali haline dönüşüyor her defasında.

Van ve Erciş’te yaşanan felâketin haber verildiği dakikadan beri yine hocaların fay kırığı tartışmalarını ve uyku kaçıran kehanetlerini izliyoruz.

Eğer korkutmak, ihmal edilen bir mecburiyeti kabul ettirmenin çaresi ise o araç fazlasıyla kullanılmış ve görevini yapmıştır.

Bizim sorunumuz anlamak değil, çabuk unutmak.

1999 Gölcük depreminde yaşadığımız utanç verici hezimeti yaratan asıl sebepler aynen bugün de yaşıyor.

İnşaat Mühendisleri Odası dün şu açıklamayı yaptı:

“Van’daki binaların göçme nedeni neyse Gölcük’teki binaların göçme nedeni de odur!”

Bilim adamları tartışıyor ama şunu tartışmıyor:

İstanbul depremi mutlaka olacak.

Bir saniye sonra da olabilir, elli sene sonra da.. Ne kadar hızlı davranırsak o kadar can kurtarırız.

Boşa geçen yıllar

Risk, katlanılamaz boyuttadır.

Japonların raporu İstanbul depreminde 50-60 bin yapının yıkılacağı, 70 ile 90 bin can kaybı olacağı ve 100 milyar dolar maddi kayıp doğacağı tahminini içeriyor.

Bunun cevabı “Ağzından yel alsın şom ağızlı” itirazı değildir. Marmara depreminden bu yana 12 yılı boşa geçirmişiz.

Zaman bize sadece “yara sarma, arama kurtarma beceresi” kazandırdı.

Artık çareleri hayata geçirmekle yükümlü olanları ikna etmemiz gerekiyor.

Unutmamak lâzım ki depreme hazırlanmak yolunda harcanacak her kuruş, bin misliyle geri dönecektir. Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok hayatı kurtaracaktır.

Devleti yönetenler baskıyı hissetmeliler:

Çağdaş bir ülkede duvar çatlağı bile yaratmayan depremler bizde çok katlı binaları iskambil kâğıdı gibi yere indiriyor.

Ölenlere de, geride kalanlara da hakarettir böyle bir kader.

Çağdaş devletin güvencelerini halk iktidardan talep etmeli.

Yüzde elli oy alan bir iktidar değilse kim göze alacak bu mecburiyetin yüklediği fedakârlığı?

Kardeş kokusu

Van depremi bir kez daha kanıtladı ki halkımız “başını sokacak bir ev” yapayım derken gerçekte mezarını kazmanın yanlışında direniyor.

Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak anayasal yükümlülüktür. İktidar devlet gücünü asıl bu alanda kullanmaya artık karar vermelidir.

Mevcut yapılar hemen denetlenmeli dayanıksız olanlar ya güçlendirilmeli ya yıkılmalı; okul, hastane gibi yapılar büyük depremlere dayanıklı inşa edilmeli, mevcutlar o kaliteye yükseltilmeli; zemini çürük alanlar yerleşime yasaklanmalı ve...

Bundan böyle mühendis eli değmemiş yapı bırakılmamalıdır ülkede.

Ağıtlar ve başsağlığı mesajları ile kararmış bu hayata “yeter” diyelim artık.

Son bir not...

BDP Genel Başkanı Demirtaş dün deprem bölgesinde şunu demiş:

“Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardımlarda kardeş kokusu, kardeş selâmı var. Herkese teşekkürler.”

Vicdanı sağırlaşmamış herkes bu kardeşliği zaten kokluyor, yaşıyordu.

Demirtaş deprem sayesinde fark ettiyse yine de bir şeydir. Ama dileğimiz şu ki...

Allah hiçbirimizi acıyla terbiye etmesin!

DİĞER YENİ YAZILAR